Tahtacı Hasan, geçmişten beri ait olduğu tahtacı sülalesi ile birlikte dört mevsim yazdır kıştır demeden gittikleri değişik yerlerdeki ormanlarda, orman idaresi adına ya’ da müteahhitler adına çalışarak ormanlarda ağaçlar keserek kazandığı parayla hayatlarını devam ettiren bir sülaleden gelmektedir. Lakabına Sultan dağlı tahtacı Hasan denmektedir, bu kişiyi herkes öyle bilmektedir.

         Tahtacı Hasan, bulunduğu tahtacı sülalesi içinde ormanlarda en çok ağaç kesen ve en çok para kazanan güçlü kuvvetli ve ayrıca sazıyla sözüyle’ de çok ünlü biridir. İş olmadığı zamanlarında ormanlarda, kurdukları ağaç ve naylonlardan yapılma derme çatma barakaların önünde oturur obadakilere saz çalar, türkü söyler ve yarenlik ederek vaktini geçirirdir.

         Tahtacı Hasan aynı zamanda, zaman, zaman içtiği içkisiyle bulunduğu âlemlerin eğlence günlerinin de insanıdır. Sesinin güzelliği saz çalmaktaki usta maharetli elleri ona, içinde bulunduğu toplumda çok güzel bir yer kazandırdığından, obası içinde saygın bir yer buldurmaktadır. Bu saygın görünümü ona ormanda daha fazla yaşamanın anlamsız olduğunu da hissettirdiğinden, bir gün ailesi ile birlikte düşünür taşınır ve geçmişten beri yaptıkları orman işçiliği yapmaktan vaz geçip, yerleşik düzene geçerek daha kolay sandığı ticaretle uğraşmaya şehir ya da kendine göre güzel bir kasabada hayatını kurup yaşamaya karar verdirirdir.

         Bunun düşündüğü bu fikrini benimseyen diğer ailesi ile birlikte bunlar, devamlı olarak çalıştıkları geçinebilmek için para kazandıkları bu orman işçiliğinden, sonunda vaz geçerek giderler ve halkının kendileri gibi oldukça mutaassıp yaşadığı bir şehirden oturabilecekleri bir ev yurt alıp sonunda bu yere yerleşirlerdir. Yerleştikleri bu yeni yerlerinde çadır yerine düzenli yağmur yaş görmeyen bunlardan etkilenmeyen yeni bir evde ve yeni kurdukları bir iş güç sahibi olarak donunda yaşamaya başlarlardır.

         Kısa zamanda Tahtacı Hasan bulunduğu çevrede tanınır hale gelince, gelen giden onlardan bahsederken Tahtacı Hasan diye bahsetmeye başlardır. Çünkü tahtacı Hasan her ne kadar yerleşik şehir düzenine geçmiş şehirde yaşamaya başlamış biri de olsa da, ev içerindeki yaşantısını atalarından gördüğü gibi aynen devam ettirmektedir. Oturuşları kalkışları ve evdeki halk arasındaki konuşmaları ve sonra hiç değişmemiş kendisine atalarından aldığı miras kalan bütün kültürleriyle görenekleriyle gelenekleriyle bu yeni yerlerinde yaşamaya başlamışlardır.

Tahtacı Hasan’ ın yerleştiği bu şehir, oysa mutaassıp insanların oldukça çok dindar olduğu ve şehir halkının tamamı olmasa da, neredeyse tamamına yakınının beş vakit camiye gittiği en azından Cuma günlerinde, halkın çoğunun Cuma namazlarının hiç geçirilmediği halkının bu yönden çoğunlukta olduğu yaşadığı bir şehirdir. Tahtacı Hasan ise sülaleden gelen mezhep değişikliği nedeniyle namaz kılmayan sadece yılın belli günlerinde diğer insanların aksine on gün oruç tutan ve arada bir de namaz a giden biridir.

Fakat Tahtacı Hasan böyle olmasına rağmen, halka kendini sevdirmesini bilen biri olur. Onun dost canlısı dürüst insanlara yardım sever bir insan olması onun bu hatasını hoş görü içine alırdır.

Tahtacı Hasan kendi gibi bir tahtacı sülalesinden gelen gelenekleri görenekleri aynı olan bir kızla evli olmasına rağmen yıllardır çocuğu olmamıştır. Doktor, doktor dolaşıp dururken sonunda buna bir çare bulunur. Tedaviler sonucunda bunların ikiz bir oğlan çocukları olurdur. Bunlar ikizlerden birinin adına Ali, diğerine de Hüseyin ismini koyarlar.

Ali ve Hüseyin ikizi mutlu bir şekilde ailesi içinde büyürler ve sonunda zamanı gelince okullara gitmeye başlarlardır.

Ali ikizi olan Hüseyin’e göre daha zeki ve daha kuvvetlidir. Evlerindeki kavgalar itişip kalkışmalar içinde bunların okul hayatları devam ederken, Okullarında onların doğru dürüst arkadaşı olmaz. Okullarındaki diğer okul arkadaşları bile, bunlara seslenirken Tahtacı İbrahim’in ikizleri diyerek onların lakaplarıyla hitap ederler ve onlara seslenirken öyle çağırırlardır.

Fakat Ali çok zekidir bunlara kendilerini aşağılayanlara aldırmaz, kısa zamanda bilgisi ile ve çalışkanlığı ile okuldaki bütün öğretmenlerinin gözüne girerdir. Hüseyin ise pek okumada gözü olmadığından okulunu bitirir bitirmez, babasının yanında ticaret yapmayı başlamayı düşünür ve sonunda öyle de yapardır. Okul biter babasının yanında ticaret hayatına erkenden atılır ve onunla birlikte çalışmaya başlardır.

Tahtacı İbrahim’ in diğer oğlu Ali ise, büyür kendini çeşitli okullarda okuyarak yetiştirir ve yetişkin okumuş yüksek tahsil yapmış biri olarak hayata atılır ve bir ara devlet memurluğu yapmaya başlar. Memurluk hayatında yükselebileceği yere kadar yükselir gelenin gidenin eli ayağı olur. Fakat Ali bu görevde daha fazla kalmaz siyasete atılmak düşüncesi ile bir gün Ali bu görevi bırakır. Düşünür taşınır yine bir gün, çocukluğunu geçirdiği memleketine döner ve ömrünün geri kalan kısmında memleketinin halkına hizmet etmek isterdir.

Ali’yi bulundukları ilçede herkes tanırdır. Çalışkanlığı ile ve onun dost canlısı olması ile ve sonra yüksek tahsil yapmış ve bir ara yaptığı memurluktaki dürüstlüğü bilindiğinden, sonra memurken her işi olanın işine karşılıksız yardım etmesiyle herkesin tanıdığı bir isim olurdur.

Ali bir gün düşünür taşınır ve halktan da aldığı destek ile siyasete atılmaya karar verir. O günlerde bulundukları şehirde belediye başkanlığı seçimi yapılacağından şehrin belediye başkanlığına adaylığını koyar seçimlere hazırlanır.

Belediye başkanlığına adaylığını koyan kendi görüşüne göre herkesin sevdiği Ali kendinden çok emindir. Seçimlerde nasıl olsa kazanırım düşüncesi ile hareket ederken nihayet seçim günü gelir çatar. Fakat Ali girdiği başkanlık seçiminden nasıl olduysa mağlup çıkmıştır. Girdiği belediye başkanlığı seçimi kazanamamıştır. Çünkü onun karşısındaki diğer belediye başkan adayı bunu devamlı olarak mitinglerdeki konuşmalarının aralarında Ali’nin geçmişini irdelemekte onu çoğunluğu kendi görüşünden olan halkının dini görüşüyle bağdaşmayan bir aday olarak göstermiştir ve çok dürüst biri olmasına rağmen halka, seçmenlere onun geçmişini açıklayarak kötü biri olarak empoze etmiş olduğu görülmüştür.

Ali bütün bunlara rağmen sabreder ertesi seçim zamanına kadar çalışır çabalar ve yeniden aday olur fakat yine girdiği seçimi kazanamaz. Oysa kendine göre kazanması gereken herkesin saydığı sevdiği oyunu mutlaka vereceğini tahmin ettiği biridir.

Sonunda kendince bir anket yaptırmaya karar verir. Yaptırdığı ankette Tahtacı Hasan’ın oğlu olması onun seçimi kazanmasına engel olduğu ortaya çıkardır. Oysa Ali halkın gözünde çok iyi bir kimsedir. Çalışkan dürüst herkesin yardımına koşan, koşarken de hiçbir karşılık beklemeyen bir kimsedir amma ne yazık ki, seçmenlere göre kendilerinden biri değildir. O bir ataları ormanda ağaç odun keserek hayatlarını kazanmış olan tahtacı İbrahim’in oğludur çünkü.

Ali edindiği bu anket sonucundan sonra, siyasetten soğur vazgeçer kabuğuna çekilir babası ile birlikte ve ikiz kardeşi ile birlikte çalışarak hayatını devam ettirir. Bir daha da siyaset meydanlarında görünmek istemezdir.

Fakat bir kez bu siyaset denen hastalık ona bulaşmıştır. Yine de tam olarak bundan vaz geçemez olan Aday Ali, okullarından atalarından ve yaşadığı çevreden hayattan kazandığı demokrasi dersi onu rahatsız eder. Halkın isteği üzerine sonunda bulunduğu partinin ilçe idaresi başkan yardımcısı olarak demokrasiye inanmış ve kendi demokrasi hamuruyla yoğurmuş nefsini ıslah etmiş biri olarak siyasi hayatına devam ettirirdir.

             

 

19 Mart 2013

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

( Tahtacı Hasan'ın Oğlu başlıklı yazı Ahmet Yüksel tarafından 19.03.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.