Bizlere
çok eskiden büyüklerimiz derlerdi’ ki, yani
savaş günlerini görmüş yaşamış olan yaşlılarımız, eskilerdeki savaşlardan falan
bahsederken, bir kişi şayet Yemen’e savaşmaya gitmişse ya oralarda şehit olup
kalmıştır oralardaki çöllerde ölmüş şehit olmuştur, ya’ da onlar savaşmak için gittikleri
bu yerlerden ancak uzun yıllar sonra sakat olarak dönebilmişlerdir derlerdi. Yıllar
önce savaşmaya Anadolu gençlerinin savaşmaya gittiği Yemen gibi çok uzak denen
yerlerden bahsederlerken o yaşanmış eski savaşları anlatırlarken.
İşte şimdi ben’ de böyle birinin hikâyesinden
kısaca bahsedeceğim. Pek çok Anadolu gencimiz gibi, güzel illerimizden Burdur’un
bir köylüğünden bir gencimiz o savaş yıllarında askere çağrılırdır. Adı sonradan
Mehmet konan bu Burdur’ lu gencimiz, önce gittiği Mısır’daki kanal savaşlarına
katılırdır daha sonra da, bunun arkasından gider Yemen deki savaşlara katılırdır.
Bu
gencimize uzun yıllar çeşitli cephelerde bulunmaktan çeşitli cephelerde savaşmaktan
bir türlü evine dönmek nasip olamaz. O savaştır bu savaştır gittim savaştım derken,
aradan tam dokuz on yıl geçer ve nihayet Osmanlı ordularının yenilmesinden
sonra, bin dokuz yüz on beşli yıllarda bu gencimize bir gün eli ayağı sağlam
olarak vatanına yeniden dönmek nasip olurdur.
Arkadaşlarının çokları gittikleri çöllerde
şehit olup kalırken ve çokları da sakat yarım bir insan olarak memleketine dönerken
bu anlattığım savaş gazimiz sağlam biri olarak döner bir gün trenle memleketine
gelirdir.
Trenden iner elinde yırtık pırtık bir
torbası, doğruca köyünün bulunduğunu sandığı yerlere doğru yürüyerek gitmeye
başlar.
O
yıllarda köylere giden ne doğru dürüst bir yol vardır, ne de bir köylere insan
taşıyan bir vasıta vardır. Yaya olarak gidince akşama doğru yorgun düşer ve bir
köyün yakınındaki bir ağacın gölgesinde mola verir gölgeye uzanır biraz o
ağacın gölgesinde dinlenmek isterdir.
Bunu gören mola verdiği yerdeki köylüler,
ona yiyecek içecek verirler ve köylüler ona verdikleri yiyecekleri askerden
dönen bu genç yerken köylüler bunu konuştururlar. Ona adının ne olduğunu nereli
olduğunu hangi köyden olduğunu kimlerden olduğunu falan sormaya başlarlardır.
Fakat askerden dönen bu savaş gazisi
adam ne onlara, doğru dürüst ismini söyleyebilir ne de onlara doğru dürüst doğup
büyüdüğü gittiği köyünün adını söyleyebilirdir. Ne de kendisini doğup büyüten annesinin
babasının ya da gittiği köylerindeki akrabalarının isimlerini onlara
söyleyebilirdir.
Söyleyebildiği tek bir yer vardır, o
da katıldığı savaşların olduğu çöller ve başından geçen savaştığı yerlerdir.
Meğer bu kişi uzun süre askerde savaşlara, katıla, katıla savaşlarda ölüleri
şehit olanları göre, göre aklını kısmen de olsa yitirmiştir.
Bunun
için de doğup büyüdüğü köyünün yerini bile bilmeden, kendince öylesine bir yol
tutturmuş, dağlara doğru yürüyüp gitmekteymiş.
Sonra bu olayın olduğu yıllarda
herkes bilir ki, Yemen’ e savaşmaya gidenin oralardan bir daha geri dönmesi bir
mucizedir. Hele aradan sekiz on yıl gibi çok uzun bir zaman geçmişse, artık ne anneler
ne de babalar bile oralara savaşmaya giden oğullarından ümit edip
beklemezlerdir. Bunu olayların yaşandığı o zamanlarda herkesler bilirdir.
Köylüler
bunu bildikleri için, askerden dönen bu gazi gencin durumunu anlarlar. Düşünürler
taşınırlar, ona yiyecek içecek yardımı yapan buradaki köylüler, hemen ona sahip
çıkarlar. Zaman olarak vakit’ de çok geç olduğundan hava’ da artık kararmak
üzere olduğundan bunu dinlendiği ağacın gölgesinden alırlar götürürler ve kendi
köylerinde o gece misafir ederlerdir.
Ertesi
gün olur köylüler onu yine köylerinden bırakmazdır. Anılarını falan dinlerler o
da köylülere Yemen çöllerinde sonra Kanal savaşlarında nasıl savaştığını nasıl
zor günler geçirdiğini köylülere anlatır dururdur. Bir gün böyle, beş gün böyle
derken, bu savaştan dönen bu garip kişi o köyden ayrılamaz birkaç hafta orada
misafir olarak kalıverir.
Daha sonra askerden dönen bu savaştan
yeni dönmüş Yemen gazisi Mehmet’in, cebinde askerde iken biriktirdiği biraz
parası olduğunu anlayan onu köylerinde misafir eden bu misafirperver köylüler,
bunu köylerinden bir daha bırakmamaya karar verirler.
Ona
köylerinden yer yurt verirler ve ona bir de onu köylerinden öksüz kimsesiz bir
kadın bularak bunu evlendirirler kendi köylerinin halkından biri yaparlar.
Onun
adı’ da o günden sonra, ona yardım eden köylülerin takmasıyla Yemen’ li Mehmet
çavuş olurdur.
Gazi Mehmet çavuş artık yeni
yerleşim yerindeki halinden memnundur. Çünkü o, ne annesini bilirdir ne de
babasını ne de köyünü köylüsünü hatırlardır. Köylünün kendisiyle evlendirdiği bu
kadından zaman içinde nur topu gibi bir oğlan çocuğu bile olunca artık kendi
köyünü hiç aramaz olur. Köylünün kendisine verdiği tarlaları eker biçer ve eşiyle
mutlu bir hayat sürerken bir gün onun başına hiç beklenmedik bir olay geliverir.
Ortalığın kar buz olduğu bir kış
ayında, bu Yemen gazisi Mehmet çavuş yolda giderken, birden ayağı kayar ve sırt
üstü yere düşer. Mehmet çavuş düşmesiyle birlikte başını düştüğü yerdeki bir taşa
çarpardır.
İşte o anda bizim Yemen gazisi
Mehmet Çavuş’un aklı başına gelir. Kendi köylerinin annesinin babasının yaşadığı
ve askere gitmeden önce doğup büyüdüğü köyün adını her yeri her şeyi birden hatırlayıverir.
Ayağa kalkan ve her şeyi hatırlamaya
başlayan Mehmet çavuş kendisini gören ilk kişiye kendi köyünün nere olduğunu
bilip bilmediğini sorar.
Olacak bu ya, onun o günkü yaşadığı
köy ile kendi çocukluğun geçtiği köyünün arası yarım günlük mesafede bir
yerdir. Hemen bir, bu köye haber salınır durum bunun köyüne bildirilir. Sonradan
esas adı Veli olduğu anlaşılan bu gazi Mehmet çavuşun annesi babası üzüntüsünden
ölmüştür amma, köylerinde yaşayan hala sağ akrabaları vardır. Gelirler bunu bu
köyde bulurlar ve buna kendi köyündeki sağ kalan akrabaları sahip çıkarlardır.
28 Nisan 2013
Antalya