Bu günlerde çok sayıda dosttan bu yakınmayı, daha doğrusu feryadı duydum.

     Belki siz de aynı durumdasınız ve belki de bir çığlık da siz atmak üzeresiniz.

     Yazmaya hevesiniz ve yeteneğiniz var. Yazdıklarınız birikip de bir kitap hacmine ulaştığında “Şu ölümlü dünyadan geçip gideceğiz. Hiç olmazsa arkamızda bir şeyler bırakalım.” Diye düşünüyorsunuz ve bir kitap bastırmaya karar veriyorsunuz. Bunu nasıl yapabileceğinizin yollarını araştırıyorsunuz. Belli başlı iki seçenek olduğunu görüyorsunuz:

     1-Eserinizi bir yayınevine göndererek basılmasını sağlamak.

     2-Eserinizi kendi imkanlarınızla bastırmak.

     Birinci yolda karar kıldıysanız işiniz oldukça zor demektir. Kitabınızın kopyalarını gönderdiğiniz yayınevlerinin hepsinden olumsuz cevap alma ihtimaliniz çok yüksek. Belki de çoğu sizin eserinizi okuma zahmetine bile katlanmadan reddetmiş de olabilir. O nedenle reddedilen eserinize bakıp da değeri hakkında bir hüküm vermeyiniz.

     Türkiye’de tanınmış birkaç yazarın dışında yayınevlerinin eserini yayımladığı ismi bilinmeyen kişi, ya hiç yoktur ya da çok azdır. Çünkü yayınevi de kendini koruma güdüsüyle hareket ediyor. Öyle ya satıp satmayacağını bilmediği bir kitaba neden yatırım yapsın ki? Kısacası bu yol size KAPALI…

     Sevgili okurlar, böyle konuşuyorum diye sakın moralinizi bozmayın ve asla yazmaktan da vazgeçmeyin. Mücadele etme azminizi hiç kaybetmeyin. Ama gerçekleri de bilin!

     Ben kendi yaşadığım olaylardan hareketle sizi bilgilendirmeye çalışıyorum. Amacım sizlerin hevesinizi kırmak değildir. Hani meşhur fıkradır: Hocamız damdaki karları kürerken, aşağıya düşmüş ve bayılmış. Herkes başına üşüşmüş. Kimi doktora götürmeyi, kimi çıkıkçı çağırmayı teklif ediyormuş. Kendine gelen hoca seslenmiş: “Bana öncelikle damdan düşen birini bulup getirin!” Yani, damdan düşenin halini, ancak damdan düşen anlayabilir.

     Gelelim ikinci yola. Kendi imkanlarınızla kitabınızı bastırmaya karar verdiyseniz önce bir maliyet araştırması yapmanız gerekecektir. Yayınevleri istedikleri ücreti verirseniz eserinizin niteliğine bakmadan yayımlamayı kabul edecektir. O nedenle önce bu işi en ucuza yapanı bulmaya çalışmalısınız.  Kitabınızın sayfa sayısı ve baskı adedi ödeyeceğiniz ücrette rol oynayacaktır. Yayınevlerinin size yapacakları fiyat tekliflerinde de farklılıklar görürseniz hiç şaşırmayın. Mesela 160 sahifelik bir kitaptan 1000 adet bastırmaya karar verirseniz yayınevlerinin size teklif edecekleri fiyat 3000 ilâ 5000 lira arasında değişecektir.

     Ekonomik durumunuz bu rakamı karşılamaya yetmedi mi? O zaman ikinci yolda bir başka seçeneğiniz daha var: Bir matbaacı ile anlaşarak kitabınızı bastırmak. Maliyet öncekinin yarısı kadar olacaktır. Eh, fena bir kazanç sayılmaz. Ama…

     Evet, ama diyorum çünkü kendinizi bir maratoncu gibi bu yeni uğraşıya hazırlamanız şart. Önce bir matbaacı bulacaksınız. Onunla sıkı bir pazarlık yapacaksınız. Sonra kitabınızın kapağını hazırlayacak ya da hazırlatacaksınız. Dizgi işini yapacak bir editör bulacaksınız.    Bu arada Kültür Bakanlığının sitesine girip oradaki formları doldurup kitap basımı için başvuruda bulunacaksınız ve eserinize bir ISBN numarası alacaksınız.

     Sonra da matbaacıya “Basabilirsiniz.” Diyeceksiniz. Tabii matbaacıyla olan mücadelenizde de biraz sabırlı olacaksınız. Kitapları teslim edeceği tarihte bunun gerçekleşmeme ihtimali oldukça kuvvetlidir. O nedenle sabır diyorum.

     Sonunda kitabınız basıldı… Bir araba tutup kitapları evinize getireceksiniz. Evli iseniz hanımınız haklı olarak isyan edecektir. Kadıncağız bin tane kitabı nereye, nasıl yerleştirsin. Şayet birkaç kitap bastırdıysanız evinizin bir kitap mezarlığına dönüştüğünü de düşünebilirsiniz.

     Bitti mi? Hayır. Kültür Bakanlığından kitabınız için bandrol de almanız gerekiyor. Önce gene bakanlığın sitesine girip bandrol başvurusu yapıyorsunuz sonra da Ziraat Bankasına 20 lira yatırıp Kültür Bakanlığı bürolarından 1000 adet bandrol alıyorsunuz. Tabii bu bandrolleri evdeki kitaplarınıza tek tek yapıştırıyorsunuz. Çok şükür bitti değil mi?

     Hayır, gene bitmedi… Belki de en zoru sona kaldı. İyi güzel de siz bu kitapları kime ve nasıl satacaksınız? Okura nasıl ulaştırmayı düşünüyorsunuz? İnternetten sağa sola duyursanız, kitap fuarlarına katılsanız belki kitaplarınızı okurlara sınırlı sayıda ulaştırabilirsiniz. (Kitap fuarlarına katılan yayınevlerinin çoğunun zararla döndüğünü biliyor musunuz? Fuarlarda günü bir-iki kitap satışıyla kapatan yazar da maalesef çok… )

     Bedava mı vereceksiniz kitabınızı? Güzel fikir de kime? İnanın bedava verdiğinizde bile almak istemeyen çok sayıda kişi ile karşılaşacaksınız. İsteyenlerin adreslerine gönderseniz… O zaman da posta ya da kargo parasını da sizin ödemenizi isteyenler çok olacaktır. Bu kadar masrafı karşılayabilecek misiniz?

     Az kalsın unutuyordum: Basılan her kitaptan savcılığa ve milli kütüphaneye de belli sayıda göndermek gerekiyor. Bu yasal bir zorunluluk. Gerçi bu matbaacının işi ama genelde onlar bu işi savsaklattıklarından durmadan mail adresinize yasal uyarılar gelir, rahatsız olursunuz ve sonunda siz göndermek mecburiyetinde kalırsınız.

     Öyleyse bir dağıtım şirketine veririm kitapları, diye bir çare ürettiğinizi duyar gibiyim. Vermeden önce iyice düşünün derim. Zira bu yolu seçip de bir kuruş bile para alamayan dostlarım var…

     Bu konuda daha söyleyeceklerim var. Sadece problemi ortaya koymak yetmez, çözüm önerilerinde de bulunmak gerekir:

(Devam Edecek...)

( Eyvah, Kitap Yazdım! -1 başlıklı yazı Ömer Faruk tarafından 8.05.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.