Dört yan şimdi karanlık
Ovalar ıslık ıslık
Başımızı okşamaz mübarek eller
Yıkılır üstümüze dervişsiz devirler
Dönmemek üzere giderken beyaz atlılar
Sıcak yaraları gizler soğuk çatılar
Kıyım kıyım şimdi yüreklerimiz
Gönlümüzden üzülürken ellerimiz
Anlamadılar

Sahaflarda saklı kalmış bir varak
Bir zamanlar okunurken ağlayarak
Sökülmezdi böyle et ve tırnak
Eski sevdaları terennüm ederdi dil
Sahici bir kuş sanılırken ebabil
Zamansız düştü elimizden kandil
Zar atılırken dar alanda zulmete
Saklanır günahlar kıyamete
Kaçarız gölgelerimizden
Çıkarız bir gurbete

Söyler misin kaç kişi var elleri temiz
İçimize yabancı düşer içimiz
Ellerimiz duada asılı kalır
Kendi etimizi ısırır dişimiz
Kırılır

Düşleriyle okurken zamanı nasipsiz derviş
Kaç Bilal var sesi rüzgarda kaybolan
Bakarız biribirimize anlamadan
Afazi bir tortu kalır içimizde
Diş izleri acı verir gözlerimizde

Vaveyla düşerken dile
Girilir uzun sürecek bir eylüle
Kıyamet düşer güle

Ver artık sözü zar-ı bülbüle


( Zar-ı Bülbül başlıklı yazı HayrettinYazcı tarafından 10.09.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.