Çocukluğumda, amcamın bahçesi içinde çevrilmiş ve “Kırımlı mezarı” denilen alanda yatan gariplerin hikayesini çok dinlemiştim büyüklerimden. Onların içler acısı ölüm hikayesi çocuk yüreğimde derin bir iz bırakmış, “Kırım” kelimesi hep bir merak unsuru olmuş ve ilerleyen zamanda araştırmaya, öğrenmeye yönlendirmişti beni.

 

Sonraki yıllarda Mustafa Cemiloğlu’nu ve onun mücadelesini öğrendim. Kırım Türklerinin 1944 sürgününü, o sürgündeki feci ölümleri, sürgün sonrası çekilen sıkıntıları, yıllar sonra yurduna dönmek isteyen Kırım halkının mücadelesini öğrendim.

 

Peygamberimizin “Mümin kardeşinin derdiyle dertlenmeyen bizden değildir.” buyruğuyla kan ve din kardeşlerimin derdiyle dertlendim, onların acıları acılarım oldu.

 

Zaman ülkemde seferberlik zamanıdır.  İkinci Dünya Savaşı yılları… Büyük dedemin oğulları askerde. Vergi memurları elde ne var ne yok alıp gitmişler. Köyümde, anlatılanlara göre, kıtlık zamanıdır. Bir sabah, dedem evin etrafında dolanan ve sağda solda yiyecek bir şeylerr arayan, bulduğu sebze  meyveyi toplamaya çalışan bir adam görür. Çıkar dışarı, onu gören yabancı kaçar, dedem seslenir ardından, çağırır. Çekine çekine yaklaşır. Dedem sorar, o anlatır. Kırım’dan bir tekneyle kaçıp gelmişler, bir erkek kendisi vardır. Hanımı, anası, kardeşinin eşi ve altı çocuk… Birkaç gün önce, zor şartlarda, eski bir tekneyle güç bela Karadeniz’i aşıp gelmişler. Ordu sahillerine ulaşmışlar, nehir boyunca yürüyüp dedemin ırmak kenarındaki fındık bahçesi içindeki koyun ağılına sığınmışlar. Elde avuçta, üstte bir şey yok. Çocuklar aç, perişan…

 

Dedem, ekmek yaptırmış hemen ev ahalisine. Evde yiyecek, giyecek ne varsa vermiş, her sabah gelip ekmek almasını söylemiş. İki üç gün gelip ekmek alıp gitmiş. Sonra birkaç gün gelen giden olmamış. Merak etmiş dedem, yaşlı haliyle Karadeniz bölgesinin o yamaçlı yollarını yürümüş, bahçenin eteğindeki ağıla varmış. Ne görsün? Çoluk çocuk, kadın erkek hepsi ölmüş.  Korkudan kimseye haber veremez, evdeki gelinleri, kızları çağırır, hemen ağılın yanına mezar kazarlar, oracığa defnederler, etrafını da çevirirler.

 

Köye her gidişimde uğrarım bu garipler mezarlığına, el açıp Fatiha okurum ruhlarına boğazım düğümlenerek.

 

1944’te büyük bir kırıma uğradı Kırım Türkleri. Rus resmi kaynaklarına göre 188 bin, Kırım Türklerinin araştırmasına göre 423 bin kişi bir gecede evlerine baskın yapılarak, evlerinden zorla çıkarılıp balık istifi, hayvan vagonlarına doldurulmuş ve Özbekistan’a sürgüne gönderilmişlerdi. Bir vagona 300 kişi doldurulmuş, aileler rastgele vagonlara itilmiş, birbirlerinden koparılmışlardı. Hareket eden trenler zaruri ihtiyaçlar için bile durmamış, çocuklar annelerinin kucaklarında açlık, susuzluk ve havasızlıktan can vermiş, yaşlılar bu şartlarda ayakta saatlerce yol gitmeye dayanamamış, ruhunu teslim etmişti.

 

Ölenler, sıkış tepiş doldurulan vagonlarda ayakta yolculuk yapmak zorunda kalan insanların arasında yere bile düşememişler. Sağ kalanların arasında saatlerce yol gitmiş, trenlerin bozkırın ortasında birkaç dakikalık durması sırasında hemen vagonlardan atılmış ve yola devam edilmişti.

 

Özbekistan’a varılıp bozkırın ortasına bırakılan Kırım Türkleri bir müddet sonra yaptıkları sayımda 238 bin kişinin bu sürgünde sağ salim bulundukları bölgeye gelebildiğini tesbit ettiler. 170 bin civarında insan, ölüm vagonlarında can vermişti.

 

Kızıl Ordu’da görev yapan ve sürgünde görev alan bir Rus askerinin günlüğünde gördüklerini ve duygularını bakın şöyle anlatıyor: “… İçimizdeki en yaşlı asker olan telefoncumuz Leningradlı Volahov’un ‘ölüm katarı’ ismini verdiği katar hızını artırıyordu. Dar ve pis kokulu vagonlardan duyulan çocukların ve kadınların sesleri yüreklerimizi bıçakla keser gibi yaralıyordu. O ana kadar, dâhi liderimizin haklılığına inanagelmiş bu yaşlı KP üyesi asker gözlerinden yaşlar akarak: Bunlar nasıl düşman olur?’ diye sorup sonra kendi cevap verdi: ‘Kuşatma altındaki Leningrad’da yaşayan çocuklarımız faşistlere nasıl düşman iseler, bunlar da bize öyle düşmandırlar. Orada faşistler vardı, burada ise bizimkiler suçsuz insanları yok ediyorlar.”

 

Binlerce günahsız insan sadece Türk oldukları için yurtlarından sürüldü, öldürüldü. Bu katliam dünyadan gizlendi. Dünya kamuoyu bu sürgünü ve katliamı iki yıl sonra haber aldı. Biz ise daha  da sonra…

 

“Mümin kardeşinin derdiyle dertlenmeyen bizden değildir.” uyarısıyla yüreğim yanar hala Kırımlı kardeşlerime…  Kırım yüreğimde bir bıçak yarasıdır, Kırım yüreğimde bir sızıdır.

 

18 Mayıs Kırım Türklerinin sürgününün yıl dönümü. Ölenlere, katledilenlere bir şey yapmadık. Hiç olmazsa hayatta kalanlara ve yurtlarına dönüp haklarını arama mücadelesi veren kardeşlerimize destek olalım. Maddi manevi yanlarında olmak yukarıda naklettiğim uyarı veçhiyle hepimizin boynunun borcudur.

( Kırım Yüreğimde Bir Sızıdır başlıklı yazı M. Kuvancı tarafından 18.05.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.