Ne ilk ne de son… Ezeli ve ebedi hüküm süren duyguların bir kez daha pençesindeyim. Bilmediğim, bilemediğim ve sonunu asla tahmin edemediğim bir döngü aslında beni esir alan. Her daim yıkılan, hezimete uğrayan ve hortuma tutulan benim yine…

 

Sağ salim kurtulur muyum diye beklemektense, seyrine bıraktım kendimi kaderin akışına.

 

Sevmekten aciz bir insan niye yaşar ki bu kainatta. Sevginin kutsallığı sarıp sararken aciz kullarını; neden izin verirler ki nefretin ve şeytanın tutsağı olmaya… Öyle ya, kolaydır çamur atmak, kolaydır bir yıkıntıyı enkaza çevirmek; ama bilmezler asıl enkazın kendileri olduğunu.

 

Zor olan nedir: Azıcık şefkat, hoşgörü ve tevazu göstermek mi; daha mı işlerine geliyor sanki yıkıp, yağmalamak…

 

Zor bir dönem, yıkılmış bir köprüden geçmeye çalışıyorum: Diğerlerinin gölgesinde değilim asla her ne kadar kendilerini ulaşılmaz görseler de… Görünmez olan ben değilim, sadece geçici bir süre soyutladım kendimi.

 

Kaçmak, gitmek ve yok olmak benim tercihim: Onlardan biri değilim ve olmayacağım da; aynalara nasıl bakarım yoksa.

 

Paylaşmak isterken, sadece kendi seslerine kulak verdiler. Gördüklerimi görmekten aciz, duygusuz bir güruhun ortasındayım.

 

O kadar çok güzellik var ki bu alemde yaşanacak. Nefislerinin egemenliğinde, şehvet ve arzularının güdümünde kim varsa acıyorum ve biliyorum ki, onların bu zavallı dünyaları bir gün başlarına yıkılacak hem de beklenmedik bir anda.

 

Kabuğunda yaşayan bir faniden ne istediler ki… Asla yüksünmedim ruhumun çıplaklığından: Saklayacak hiçbir şeyim yok ki onlar gibi. Kuyruklu yalanlarının peşinde iken kendilerini sorgulaması gerekenler, ne yazık ki şeytanın avukatı kesildiler bir anda.

 

Heyhat; ruhları ve gönülleri istila edilmiş zavallılar.

 

Yapanlar asla insan olamaz ve onlara kanan silik gölgeler.

 

Uyandığım her yeni gün aslında yazılan o sabit senaryonun tekrarı.

 

Doğan güneş değil, kapkara bulutlarla kaplı, güneşin saklandığı bir gökyüzü.

 

Çırpınışlar, bataklığın dibine iterken, elbet çıkacağım düze ve vakit de çok yakın. Ben ne savaşlar gördüm, ne cephelerde mücadele verdim; bilemezler ve bilmiyorlar ki, bu amansız çırpınışları aslında onların sonlarını hazırlamakta.

 

Ruhumu örten o şeffaf tüle bile ihtiyacım yokken, düşünüyorum da nasıl gizleyip saklıyorlar o derin utançlarını. Onlar adına ben utanıyorum Yaradan’dan, yaratılanlar adına.

 

Ve tüm gerçekler resmi geçit yapmakta, inanması zor olsa da.

 

Kaybetmediğim o masumiyetime sığınırken, şükrediyorum kimselere benzemediğim için. Tek dayanağım, tek tesellim Yaradan’ın dokunuşu: Öylesine içten bir maneviyatla sarılmışken O’na korkmuyorum.

 

Belki açılan yaralar kolay kolay kabuk bağlamayacak ama bana insanlığımı hissettiren acılarım olduğu için seviniyorum diğer yandan.

 

Asla başımı kuma sokup kaçmayacağım hayatın gerçeklerinden ve küçücük bir kabuğun içine de saklanmayacağım. Zira düzen böyle işliyor, geç de olsa anladım. Dengenin korunması için iyilerin yanında kötüler de olmalıymış. Günü geldiğinde ilahi adalet zaten hazır beklemekte. Ve ben de beklemekteyim.

 

 

( Esaret... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 15.09.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.