Eylül ayının anıları herkesde ayrı ayrıdır.Kimine uzun soluklu mutluluklar vadederken ,kimisinede ayrılıklar ayıdır.Bu nedenle Eylül'un Edebiyatımızda anlamı çok farklıdır.Bendeki Eylül ise unutulmaz bir ayrılığın Türküsüdür....
Tayın olmuş Afyonkarahisarın Sandıklı ilçesine gidiyordum, babamın rahatsızlığıda bu aylarda başlamış birazda ilerlemişdi. İki Eyül sabahı onu görmeye ordanda yeni yerime gidecektım..
Yanına geldiğimde o saçlarımı okşayan bana baba olma mutluluğunu veren,hayatımda büyük bir yeri olan Baban yatkta yatıyordu...Gözleri bir noktaya bakıyor sanki birilerini bekler gibi  uzaklara dalıyordu o yeşli gözleri...Eğildim yanağından öptüm uzun uzun baktım gözlerine feri gitmiş umutları tukenmiş o deli dolu yüreği artık yorgun düşmüşdü..öptüm ;
_Baba ben gidiyorum..birşey diyecekmisin..? diye sordum..solgözünden iki damla yaş yanaklarına süzüldü..yüreğim paramparça oldu,sizi büyüten,size yol gösteren,sizin çilenizle yaşlanan,sizin sevinçlerinizle mutlu olan insan size veda bile edemeyeecek durumda olduğunu gördüğünüzdeki o kalp sancısını anlatmak ne kadar zordur bilemesiniz.
Eylül akşamı ayrıldım..Hataydan Sandıklıya gidene kadar içime attığım ve zaman zamanda yanımda oturan yol arkadaşımdan sakladığım gözyaşlarımla tüm anılarım birbir gözümün önünden geçti...
 
Hiç bir Bayramı dışarda geçirmedim...Memleketime gitmek hısım akrabalarımı ve arkadaşlarımı görmek bana mutluluk veriyordu yıllarca hep böyle oldu. Eve geldiğimde o gece kondusunun bahçesinde beni karşılar,saçlarımı okşar hadi gel bakalım güreşelim kim kimi yıkar derdi..Güreş tutar beni savuru güçünü denerdi..Emekli olduğundan beri birazda o tembelliğini  atmak isterdi.
Sen beni yıkarsın derdim güler takılırdı.Sonra açmısınız derdı,çocuklara sorsana  hanım açlarmı..Dur hele baba derdim daha geleli ne olduki olsun derdi siz yoldan geldiniz...Sofrada en fazla dikkatini ekmeğe verirdi,ekmeğin çok olması ister zaman zamanda anamla kavga ederdi,misafırı çok sever tanıdık birini davet etmediği zaman üzülürdü...Evet benim o koca adamım şimdi iki damla gözyaşını bile zor akıtıyordu ve Eylül bana koydukca koyuyordu.
 
Eşime babam çok hasta belki bir daha göremeyeceğim derdim...Ne zaman evin telefonu çalaçak diye gözüm kaçamakta olsa hep ordaydı.10 Kasım2002'de büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün ölüm yıldönümü törenine kurumu temsile katılıp döndüğüm akşamı evin telefonu acı acı çaldı..Evet babamın hastalığının agır olduğu gelmem gerektiği bildirildi .Bir  Eylül akşamında  yola çıktım geç saatler olduğu için araba bulmam zordu beraber çalıştığım arkadaşım İle  kadar getirdi ve durumu anlatarak bir otobüsde yer bulduk.Otobüsde sanki bizden başka kimse yok cıt çıkmıyordu ne ben,ne eşim nede çocuklarımdan en küçük bir ses yoktu kim bilir herkes kendi penceresinden yolculayacağımız adamla geçen anılarını hatırlıyor ve gözyaşlarımızı içimize akıtarak birbirimizden habersiz aynı düşünceleri paylaşıyorduk.Kimbilir.?...
Eylül yapmışdı yapacağını ve ağaçda kalan son yaprağıda düşürmüşdü,öylesine düşürmüşdü ki bir daha onarılması imkansız yaralar açmışdı.
O cıvıl cıvıl geçe kondu avlusu eşle dostla dolmuşdu yasın dalga dalga yayılmasına sebep olmuşdu.Kardeşlerimin feryadı benim  avluya girmemle dahada artı,dışarda gök gürültüsü ve siçim gibi yağan yagmura inat onların gözyaşlarını görebiliyordum.Hayatı fırtınalarla geçmiş amcamın deyişiyle bu köroğlu fırtınalı bir günde ugurlanacaktı. İçeri girdim divanın üzerine konulmuş defnetmeye hazır cansız bedenine uzun uzun baktım....Babam...Baba bak ben geldim saçlarımı kım okşayacak,kim benimle bu avluda güreş tutacak ve kim beni bu acımasız dünyadan koruyacak..
Gözleriyle biranda gözgöze geldim sanki o aralıklı tam kapanmayan ışığından bana bakıyordu,üzügündü ve yorgundu
size bu gece kondudan başka birşey bırakamadım beni hoş görün yavrularım diyordu.
Ellerimle yüzüne dokundum son kez bizi okşayan ellerini öpemedim ama bana dokunduğu gibi saçlarına dokundum.Eğildim kulağına bana bıraktığın bu sevgi servetini bende çocuklarıma bırakacağım sana söz veriyorum...
Artık veda zamanı gelmiş gülümsemesiyle sevgisini dağıtan adam artık bu havludan dışarı çıkarılıyordu ve son kez ekmiş olduğu turunç ağacının kokusunu içine çekerek çıkıyordu....İşde ben  bu Eylülde öksüz kaldım.
Eylül bana bir son hazırlamış ve kanadımı kırmışdı. Bir daha ucamayacagımı sandığımda benim saçlarımı okşayan adamın bana bıraktığı o güçlü sevgisiyle ayakda durmayı başardım. Her Eylülde yüreğim biraz daha fazla kanıyor ama  ona olan sevgim hiç bitmiyor. Ne olur çocuklarımıza en büyük serbetin sevgi olduğunu aşılayalım ve onların saçlarını okşamadan asla vazgeçmeyelim...
( Bendeki Eylül başlıklı yazı İSMAİLKRKY tarafından 18.09.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.