Batı ile İran arasındaki nükleer uzlaşma, en çok Türkiye’yi memnun eder. İran’a uygulanan ambargoların kaldırılması, ilk etapta Türkiye’nin önünü açar… Ekrana gelen ilk görüntü bu… Gelin bir de sonraki görüntülere bakalım.

Batı ile İran uzlaşmasının devamı gelir, Rusya-Çin ittifakına karşı uç kale olarak İran seçilir ise, bu durum Türkiye'yi nasıl etkiler?

Bu Batı için hiç de garipsenecek bir durum değildir. Tükürmek ve tükürdüğünü yalamak Batılılar için en olağan şeylerden biridir. Bize bu hususu sorgulamak ve ona göre tedbir ve çarelerini şimdiden düşünmek gerekir.

Bu husus, uzun yıllar Türkiye'nin gündemini işgal edecektir… Batı, Türkiye'nin önünü tıkamak ve kapatmak için stratejiler geliştirirken, “İslam kendi içinde çatışacak” tezlerinin üzerinde yeniden harıl harıl çalışmaktadırlar.

Türkiye, soğuk savaş masalları karşısında “güvenli müttefik” “stratejik ortak” hikâye ve martavallarıyla uzun yıllar uyutulmuştu. Son on yılda bu süreç tersine döndü ve bu martavalları da büyük oranda aşındı.

Doğu-Batı sınırı İstanbul'dan Tahran’a doğru kayacak gibi... Türkiye’ye yedirilen “stratejik ortaklık”, mamasından bundan böyle, İran’a da ikram edileceğe benziyor. “Nükleer uzlaşma” kalıcı olursa, neden olmasın ki?

İran ile Batı gerilimi biterse İran’ın hızla yükselmesine, yeni ve son uç geçiş noktası olmasına, enerji kaynaklarının güç eksenini belirlemesine hizmet eder. Böylesi bir süreç İran'ı yeniden Şah yapar.

Türkiye’nin İran'ın bu ani ve hızlı yükselme ihtimalini, Türkiye’ye ve bölgeye etkilerini, ekonomi gözlüğünden daha çok siyasi gözlükle okuması gerekir.

Batının Türkiye'yi itip-dışlayarak İran'a yaklaşmasının tek sebebi enerji değildir. Rusya ve Çin'in yükselen gücünü Türkiye üzerinden değil, İran üzerinden izleme ihtimalleri hiç de uzak değildir. İran'la ortaklık kurmak Batı için hiç de abes-ayıp sayılmaz. Çünkü Batının ayıp ve abesle iştigal edecek ne tıynetleri ne de buna ayıracak zamanları vardır. İran içince bu bir formaliteden ibarettir. Bu “bir küresel güç çalışması”dır.

Batı Türkiye'yi dizginleme, dengeleme, tekrar yönetebilme üzerinden oyunlar oynamaktadır. Özellikle son yıllarda kontrollerinden çıkan, başına buyruk, hafızasını tazeleyen, gerektiğinde Batı'yı takmayan, bölgesel bir aktör gibi hareket eden Türkiye, Batıyı ciddi oranda endişelendirmeye devam etmektedir.

Batının direktif ve kontrolünde yürütülen Arap Baharı, Türkiye'nin yükselişini durdurmak, durduramasa da yavaşlatmak için yapılan adımlardan sadece biriydi. Arap Baharının rüzgârı Türkiye'nin aleyhine işlemiş, Türkiye’yi Anadolu'ya hapsetme teşebbüslerinin bir parçası olmuştur. Türkiye’nin nereye eli uzansa, oralar karıştırılmış ve etkinlik alanı daraltılmıştır.

Batı’nın İran'la yakınlaşmasının, Türkiye'yi sınırlama ile bir ilgisi olacağını elbette düşünmek gerekir. Bu yakınlaşmanın mimarları sözde Türkiye'nin müttefikleridir. Türkiye'den duydukları rahatsızlığı yüksek sesle dile getirenler de yine olardır…

Bu yakınlaşma İsrail-Suudi Arabistan yakınlaşmasını, bölgede birçok ülkenin nükleer güç olma yolunda hızlı adımlar atmasını tetikleyecek gibi görünmektedir…

Türkiye de bir süre sonra nükleer güç olma yolunda adımlar atacak, yeni güç reaksiyonu bu yönde olacaktır. İran'la uzlaşan Batı, Türkiye'nin başına çuval örmek isteyecek, İran da severek Batı herzelerine bu hususta yardım yapmaktan çekinmeyecektir. İran karşısında tükürdüğünü yalayan Batı, sadece tükürüğünü yalamakla kalmayacak, misliyle de bedel isteyecektir.

Unutmayalım ki, “Her Yavuz'a bir Şah İsmail lazımdır,” masalını asırlardır dinleyip durduk. Bu denklemi yüzyıllar önce kuranlar, bugün de yine aynı oyunun kurucularıdır.

İran ile Batı arasındaki dostluğun hikmetini anlamak, Türkiye ve bölge üzerinde yol açacağı etkilerini şimdiden sorgulamak ve analiz etmek gerekir.

Batı çürüyen, küflenen ve iş yapamaz hale gelen Atatürk yaftalı elite uşaklarını akrep gibi yiyip bitirmiştir. Batı kendine yeni uşaklar edinmiştir. Yıllardır hazırlığını yaptığı taife üzerinden bu ülkenin en can alıcı damarlarına kadar yeniden sızmasını bilmiştir.

Cia ve Mossad tarafından içersi tamamen boşaltılmış, mumyalanmış adam figürü üzerinden hesaplaşma ve devleti denetim altına almak üzere kurulu bir meydan okuma ve güç savaşı başlatılmıştır.

Önce bir anda ortalık toz duman edilmiştir. Ardı sıra da her türlü bilgi kirliliği ve algı yönetimi servis edilmektedir. Türkiye siyasi tarihinin bütün hesapları, bu minval üzerinden yürütülmektedir. Dün boğaz boğaza olanlar bu gün el ele, dün birbirini tasfiye edenler, bu gün omuz omuza yeni bir cephe kurma çabasındadırlar.

Dışarıda bölgenin bütün güç denklemini değiştirecek olaylar yaşanırken içeride ki hesaplaşmadan kafamızı kaldıracak durumda değiliz sanki! Yeni bir ittifak süreci başlarken, bu ittifaka karşı yeni bir cephe inşa edilmektedir.

Dün İran'la Batı arasında küfrün ve hakaretin bini bir para etmezken, bu günkü canciğer kuzu sarması olmaları, hiç de hayra alamet değildir…

Bir yandan İran’ı dünya sistemi içine çekenler, diğer yanda İsrail’in Arap ülkeleri içine fitne ve düşmanlık tohumları ekmesine müsaade etmektedirler.

Arap ülkelerinin üst düzey yetkilileri heyecan ve hayranlıkla hep birlikte Yahudi Kasabını dinlemektedir. Yakın bir gelecekte bölgesel bir yırtılma ve çatışmanın tohumları şimdiden ekilmektedir.

Sünni ülkelerde İran cephesine sürülecek çok sayıda oluşum, cemaat, organizasyon ve örgüt, yeniden formatlanmaktadır. İran'la yakınlaşanlar yeni ortaklıklar kuruyor, Arap ülkelerine yeni bir siyasal dalga hazırlıyor, bu tuzağı görmek ve tehlikeli oyunu anlamak da bize düşüyor.

Türkiye İran ve Brezilya’nın imzaladığı Takas Anlaşmasını reddeden ülkeler, Cenevre'de barış şovu yapıtılar. Takas anlaşmasından dolayı Türkiye ve Brezilya’yı cezalandırmayı çalışmışlardı. Batının Türkiye'de Gezi olayları üzerinden cezalandırma ve çökertme projesi fiyaskoyla sonuçlanmıştı.

İran-Batı arasında yakınlaşma sadece İran'la sınırlı kalmayacaktır. Ortadoğu’da herkesi etkileyecek, jeopolitik sarsıntılara yol açacak, ezber bozan gelişmeler yaşanacak, güç dengelerini yeniden şekillendirecektir.

Şimdi Türkiye’de daha çok çalışmak, daha çok uyanık olma zamanıdır…

Ant-031213

 

( Batının İhaneti başlıklı yazı Kocamanoğlu tarafından 6.12.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.