Kaleme almaya çalışacağım mevzunun, kalemin mürekkebi bitse de bir çok yönü ile eksik kalacağını düşünüyorum. Üstelik bu satırları bu sayfalara yazanın 'ben' olması hasebiyle benliğimin, mevzunun ehemmiyetine gölge düşürmesinden endişe etmekteyim. Ancak ''Ameller niyetlere göredir.''  hadis-i şerifine sığınarak ve elimdeki kalemin şükrünü eda edebilmek adına satırları kaleme aldım.
               Son bir haftadır açtığım her kitapta bir parçasının anlatılması benim dar görüşümün dahi dikkatini çekmeye yetti. Şu kadar cümleyi ayaklar altına alıp önüme bir basamak taşı yaparak ulaşmaya çalıştığım mevzu şükür. Okunuşunun ve söylenişinin bu kadar kolay olmasına karşılık, şükredebilmenin dahi şükrünü eda etmekten aciz olduğumuzu düşünüyorum. Öyleki nefes alıp vermekten yemek yiyebilmemize kadar her şeyin bir nimet olduğu bu dünyada düşünebilmenin ve idrak edebilmenin en önemli nimetlerden olduğu aşikar. Peki ne kadar düşünüyoruz? Ama az düşünüyoruz ki Kur'an-ı kerimde tam 74 ayet hala düşünmeyecek misiniz diyor bize. Mesela En'am süresi 80. ayet ''... Düşünmez misiniz?'', Yunus süresi 10. ayet ''Hala düşünüp ibret almayacak mısınız?'', Hud süresi 30. ayet ''...Siz hiç düşünmez misiniz?'' ... Düşünüyorum diyen önce ne kadar düşündüğünü bir düşünmeli bence. Evet az düşünüyoruz ki az şükrediyoruz, tefekkürü az olan insanın şükrü de az olur.
                Yakın zamanda okuduğum bir yazıda şükrün kavli, fiili ve hali olarak üçe ayrıldığını ancak bunlara fikri şükürü de ekleyebileceğimizden bahsedilmekteydi. Sanırım tefekkür-şükür bağlantısı tam da bu noktada devreye giriyor. Tefekkürle Allah'ın yarattığı canlı cansız her varlığa bakıp, bir idrak süzgecinden geçirdikten sonra o insanın şükretmemesi düşünülemez. Dışarıya bıraktığımız karbondioksiti karşılıksız bir şekilde bize oksijen olarak geri veren bitkileri düşünen insan şükreder. Tabi bitkilere değil bitkilerin, bizim ve herşeyin sahibine...
      
                Her nimetin kendi cinsinden bir şükrü olduğu gibi her dönemin de kendine ait bir şükrü olduğu düşünülmelidir. Beş asır öncesinin şükrü ile günümüzün şükrü aynı değil. Asırlar öncesinde elinde kılıcıyla cihada katılarak bileğinin şükrünü, içinde bulunduğu dönemin şükrünü ve en önemlisi müslümanlığının şükrünü eda edebiliyordu insan. Ama daha ben elinde kılıçla, topla, silahla içinde bulunduğu asrın şükrünü eda etmeye çalışan bir büyük görmedim ben. Bazıları ettiğini iddaa edebilir, yalan söyleyen yalanından hiç ölmedi yalanına kalanların dışında. Neyse bu mevzunun nüktelerinden değil bu konu. Konumuza geri dönecek olursak açıkcası kalemlerin kılıçtan keskin olduğu bir dönemde elinde kılıçla sokağa fırlamak abes olsa gerek. Allah abes iş yapmadığı gibi kulu da abesten kaçınmalı.
             
               Kağıda kavuşan mürekkebin Allah adına yazmasıyla, dilinden inci-elmas dökülenin Allah adına konuşmasıyla nimetlerin şükrü eda edilebilir. Aynı zamanda ahir zaman da olsa ilmin ve fennin zirve noktaya ulaştığı bu dönemin şükrü; İlim ve fen öğrenip alanında zirve noktaya ulaşırken öğrendikleri ile dinini ve Rabbini anlatmaktır. Tıpçı hücrelere tefekkürle bakıp DNA'nın ve RNA'nın görevlerini anlatarak, kimyager iki oksijen atomunun emrimize verdildiğinden bahsederek, nebatatla ilgilenen konun dedikleri doğanın tesadüfe yer vermediğini söyleyerek şükrünü eda etmeli.

              Umarım bu satırlar da hak nezdinde bir nebze olsun şükür ifade eder. Şükrün gölgesini dahi anlatamadığımın farkındayım. Yinede siz bunu karınca misali kabul edin. Selametle.

                                                                                                                  Yakub Sancaktutan
                                                                                                                        14.02.2014
                                                                                                                           shanhai

              
( Şükür başlıklı yazı ism-i mechul tarafından 14.02.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.