Eğitimin amacına, öğrenmenin doğasına, bilimsel bilginin değerine, okulların yapı ve işleyişine ilişkin ortaya çıkan yeni paradigmalar eğitimin çağdaş bir  yorumunu zorunlu kılmaktadır(Özden,1999, s.15).

 Paradigma, belli bir topluluğun üyeleri tarafından paylaşılan inançların, değerlerin, tekniklerin bütünüdür (Khun,1995, s.179).


Eğitimin amacı ve okulların işleyişini yeniden tanımlamanın bir zorunluluk haline gelmesinin temelinde, toplumsal yapıdaki “inanç, değer ve tekniklerin”  değişmesi vardır. Bu değişmeler yeni paradigmaları doğurmuştur (Özden,1999 s.16).


Eğitimde ilgi odağının öğrenmeden yana kaymasında toplumsal yapıda meydana gelen değişmeler etkili olmuştur. Demokratikleşme ve insan hakları alanlarındaki gelişmeler öğrenmenin de demokratikleşmesine, kişinin ilgi, yetenek ve tercihlerinde odaklanmasına, alternatif eğitim programları ve okul çeşitliliğinin artmasına ve öğrenmenin bireyselleşmesine yol açmıştır (Özden,1999 s.20).


Eğitimin sadece devletin geleceği için değil, bireylerin optimum gelişimi için verilmesi anlayışı egemen olmaya başlamıştır. Çünkü devletin geleceği tüm bireylerin optimum düzeyde gelişmesine daha bir bağımlı hale gelmiştir (Özden,1999 s.27).


Konu sevgi olunca ne kadar hayati olursa olsun, özellikle de bilimselliğin ciddiyetini kaybedebileceği kaygısı genellikle hakimdir. Durum böyle olunca, insanların bu hayati ihtiyacını fark edebilenlerin, onu gerçek derinliği ile samimi ve yoğun bir şekilde nasıl ifade ve tecrübe edebileceklerini ve de nasıl geliştirebileceklerini bilmedikleri ve öğrenemedikleri bir realitedir. Ve hatta onu bir ömür boyu fark edemeyenler bile var(Ergen,2009, s.146).


            Bir insanın mutlu olup olmadığını hem ruhsal hem de bedensel belirtilerden anlayabiliriz. Mutluluk gibi mutsuzluk da gerek bedensel gerekse ruhsal tepkilerle kendini açığa vurur(Tarhan, 2006, s.17).


Eğitim ve öğretim adı altında, insanı asıl belirleyici ve insanda en etkili olan ruh sağlığını, insani şartları gözetmeksizin, kendilerini özellikle performans, kalite, yetenek gibi sözde kontrol edilebilir şekillendirilebilir yeteneklere adıyorlar. Halbuki bütün bunların ruh sağlığının olmadığı, insani şartların gerçekleşmediği bir toplumsal ortamda sağlanması kesinlikle mümkün değildir (Arnold 2002, 9).


İnsani şartların sağlanması ve ruh sağlığının korunup gelişmesi ise sadece ve sadece sevgi, huzur, güven dolu bir ortamda mümkündür. Dolayısıyla da Eğitim Bilimlerinin, aslında eşsiz benzersiz olan bu hayati konuyu neredeyse hiç ele almamış olması çok şaşırtıcıdır. Halbuki sadece ve sadece insanlar için hayati olan bu ihtiyaç eğitimi meşru kılar.


Özellikle de gitgide küçülen günümüz dünyasında, barış,  güven, huzur,  dayanışma, kardeşlik içerisindeki bir dünya ve eleştirel-bilinçli bir sevgi için eğitimin ve öğretimin önemi kendisini çok daha bariz bir şekilde göstermektedir (Ergen,2009, s.147).


Birbirleriyle iyi geçinen insanlar, sağlıklı ilişkiler azalırken gerilimli ilişkiler çoğalıyor. Dostluk bağlarının yerini düşmanlık ilişkileri alıyor.Güven duygusu zayıflıyor ve insanlar yalnızlaşıyor(Tarhan, 2006, s.14).


            Sevgi ve güven duygusu kırılmalarının onarımı mümkün değildir. Ruhsal anlamda; güvensizlik ortamında sevgi yeşeremez. Sevgisiz ve güvensiz bir ortamda insan yapayalnızdır. Geçmişin korku eğitim ve öğretiminin yerine, sevgi eğitimi ve öğretimini koyabildiğimizde, başarılamayacak iş yoktur.


Sevgi, insanların doğuştan sahip olduğu bir duygudur; ama onun davranışa dönüşmesi ve kontrol edilmesi eğitimle mümkündür. Eğitim hem sevgi ile yapılmalı, hem de sevgiyi öğretmelidir(Bilgin, 2000).


İlk yıllarda akademik başarıdan çok çocuğun okulu sevmesi, okula uyum sağlaması ve okul ortamından hoşlanmasını önemli hale getirmek gerekir. Çocuk bunu başardığı zaman akademik başarı da arkasından gelecektir(Yurdal,).


Eğitimin mayası sevgi ve şefkattir. Eğitim sevgiyi öğretmeli ve sevgiyle yapılmalıdır. Özellikle çocuklar için sevgi çok önemlidir. Çocukların sevgiye daha çok ihtiyacı vardır. Onlar sevgiyle büyür ve sevgiyle eğitilirler. Sevgi çocuktaki yönelişlerin geliştirilmesini sağlayan kaynak durumundadır. Bu yüzden eğitimin ana hedeflerinden birisi de sevgiyi öğretmek olmalıdır(Akıncı,).


Eğitim ve Sevgi sözcükleri bir araya getirilmesi gereken en uygun iki sözcüktür. Modern eğitim olarak çağımıza damgasını vuran bütün eğitime ilişkin kuramlarda üstü kapalı olsa da aslında sevgi hep ön plandadır (Özden, 2003).


Bugün artık şiddet, haksız rekabet, müstehcenlik, cinsel teşhir, insanın nesneleştirilmesi, kin ve nefret içerikli yayınların artması gibi pek çok sorunla örülü dünyamızda çocuklarımıza verebileceğimiz eğitimin ilk adımı onlara bir sevgi gözlüğü armağan etmektir. Bu ise, ancak ilk önce kendi sevgi gözlüklerimizi takmakla mümkün olacaktır. Yani sevmeyi öğrenmekle(Durukan, 2005).


Onca üniversite, bilmem şu kadar fakülte ve binlerce ana bilim dalı, insanlara neyi, nasıl sevdireceğini öğretemez mi? Peki ama biz ne yapıyoruz da, kitabı, bilimi, doğayı, sanatı, hayatı ve insanları sevdiremiyoruz? (Vural, 2009).


Araştırmalar sevgisiz büyüyen ve yeterli sevgi alamayan çocuklarda ruh sağlığının ve bunun yansıması olan duygusal zekanın tam gelişmediğini, ileri yaşlarda verilecek sevginin bu açığı kapatmaya yetmediğini göstermektedir. (Aksu, 2007).


Sağlıklı bir eğitim anlayışı ise, öncelikle çocuklarımıza koşulsuz sevgi, hoşgörü ve doğru bir disiplin anlayışıyla yaklaşmamıza ve onlar için etkili bir model olmamıza bağlıdır. Çocuklarımızı öyle yetiştirelim ki hayatı sevgi gözlüğüyle okuyabilsinler. Pestallozzi; “Temelinde sevgi olan hiçbir eğitim başarısızlığa uğramaz” diyor. Çocuklarımıza olumlu davranış kazandırmanın ilk ve en önemli şartı, onlara içtenlikli ve koşulsuz olarak sevgimizi sunmaktır.


Kişiler arası ilişkiyi, barışı, güveni, fedakârlığı hoşgörüyü, başarıyı oluşturan önemli özelliklerden biri sevgidir. Sevginin olduğu alanlarda yenilikler, güzellikler ve başarılar gelir. Ümidimizi, yaşama sevincimizi, güçlülüğümüzü sevgilerden elde ederiz.


Duyguların en yücesi, bahçemizin en güzeli, en anlamlısı sevgidir. Dünyamızın hızla döndüğü ve kabuk değiştirdiği günümüzde değişmeyen, kalıcı değerlerimizden biri sevgidir. Bizim yaşayabilmemiz için sevgiyi tüm olumsuzluklara rağmen yaşatmamız gerekir.


Niçin ve nasılları bir kenara bırakarak, insanları, ağaçları, hayvanları, toprağı, suyu kısaca tüm canlıları tadında sevmeli, sevgi dolu kalplerle yaşamayı bilmeliyiz. Eğitimde sevgi başarının özüdür. Çocukları sevenler ve mesleğinde üretken olanlar her zaman başarılı olmuş, engelleri aşmışlardır.


Sevgi faktörü öğrenmeyi kolaylaştıran en önemli unsurdur. Eğiticiler öğrencilerini sevgi dünyasında gezdirerek eğitmelidirler. Gönül kapılarını onlara açık bırakmalıdırlar.


Onlar bu kapıdan girerler ve öğretmenlerinin sevgi bahçelerinden istedikleri bilgi çiçeklerini dererek kolayca öğrenirler. Sevgi yoluyla girilebilen gönül kapısını öğrencilerine kapatan öğretmenin onlara öğretmeye çalıştığı bilgiler taşın üzerine ekilmiş tohumlara benzer. Böylesi tohumlar asla çimlenemez.


Sevgi ile yetiştirilen  ve bu şekilde büyüyen bir yetişkin davranışlarında sevgi yöntemini kullanır, olaylara ve kişilere  sevgi gözüyle bakmaya çalışır. Aksine sevgiden uzak, nifak tohumlarıyla eğitilen bir çocuk bütün gördüklerini  bir yetişkin olduğunda devam ettirir.


Türk Eğitim Sistemi’nde yetiştirmek istediğimiz insan profili dikkate alındığında bizim ivedilikle, sevgiyi eğitimin  her alanına yansıtmamız gerekmektedir(Kocaarslan, 2009).








 

( Sevgi Eğitimi-1 başlıklı yazı KARAM-41 tarafından 11.09.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.