Hani bir deyim vardır '' Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim'' diye! Yapılan hataları yanınızda ki daha iyi görür görmesine ama! Emre'den başkası yoktu ki yanımda, üstüne üstlük o benden de hatalıydı!
 
Beni huzursuz eden, onun bu çiğ söylemleri - Seni o izbe otelden kurtardım, doğru dürüst yemek mi yiyor ya da yatıp kalka biliyor muydun aslanım. İşte benimki sadece Emre'nin yardımına muhtaç olmaktı!
 
Madem bana yardım edeceksin be birader, ona kurtar dedim, beni kurdun kuşun önüne at 
demedim ki! Dünyanın çivisini oynatsak, kime ne, altında bizler kalacak değil miyiz? Bilmem kaçıncı sefer söyledim ise de nato mermer, nato kafa, anlamadıktan sonra!
 
Her tanıştığım veya tanışacağım bireylerin hayat hikayelerini birebir kendilerinden dinlemek isteyişim! Kendi sorunlarımı bir nebze de olsa unutmak adınaydı. Zaman su gibi akıp geçiyordu bu zaman zarfında neler değişmişti neler, hatasıyla, sevabıyla biz insanoğlu birer tabloyduk yaşam duvarlarının sinsi gizinde, bazen sevilerek iç çekilip bakılan, bazense yönümüzü, görmek istemediğimizden dolayı başka yöne çevirip yüz çeviren!
 
Eşitlik ve dengenin hiç gelmeyeceğini altıncı hissim den biliyordum, yüreğim dar bir kıskaçta mengenede sıkışır gibiydi. İçimden gelmiyordu ki! Güzin'in ve ablam Dileğin haricinde, adeta herkes maskeliydi çevremde. 
 
Yıllar oldu Emreyi hala çözemedim, koyun postundaki kurt mu, yoksa aciz olduğunda kendini kullananlardan, beni koruyarak intikamını mı almaktı? Böyle olsa dahi yine harcanan bendim iki arada bir derede! Bazen ablamı benim yerimde düşünüyor akabinde Allah korusun diyorum, erkek yine kendini bir şekilde korur, ya kız ve kadınlar? 
 
Güzin'in desteğiyle dışarıdan imtihanlara girerek liseyi ve üniversiteyi de bitirmiştim, Emre ile yine aynı dairedeydik. Benim bu çabalayışımın karşısında, beni maddi olarak epey desteklemiş, nihayet üniversiteli olmuştum. Her gün spora git diyerek beni motive ediyordu. Spor koçu gözetiminde enerji tozu alarak, bir hayli vücut geliştirmiş, dikkatleri üzerime çeken yağız bir delikanlıydım. Güzin; hayatın bana ablam kadar annem kadar hoş getirisi bir değeriydi ve iyi ki hepsi de hayatımda olan bireylerdi. 
 
Bu arada askerlik şubesinden aranıp askere gitmem gerektiğini biliyordum. Emre'ye - Hiç ara vermeden askerliğimi yapmalıyım dediğimde, bana - Kerata sana nasıl alıştım, tamam askerliğini bitirdiğinde 25 yaşında çakı gibi olacaksın ha, vay dedim biraderim vay! Cavidan teyzeme, yani annene haber vermeyecek misin?
 
Hayatın hengameleri nasıl korku salıyor içime, ileriye atak yapacağım elbet lakin ayaklarım geriden geliyor, baba evinden sancılı, askerlik çağında koca adam olduysam da anne kokuları burnumdan hiç gitmedi ama hiç. Uzağa atlayabilmek, kendimi olur olmaza hazırlaya bilmek adına, ebeveynlerime ihtiyacım var. 
 
Babam tarafından korunacakken! Resmen silinmiş tim, anneme ne adresimi belirtmiştim ne de cesaretimi toplayıp muhitimize gitmeyi. Annemin evlat korumacılığını iyi biliyorum ama babam oldukça sert ve baskıcıdır, hem şimdi araları da pek yokken, anneciğimi üzmeye hakkım yok. her şeyin bir zamanı var, acaba diyorum bu zaman bana ışıldayıp gelecek mi ki?
 
Kendi kendimi aşmalıydım. '' Daha acımasız nasıl oluna bilinirin yollarını bulsan '' İç sesimin beni korumacı yaklaşımına kulak vermem gerekti, ağzı süt kokan bebekler gibi cesaretsizdim. Askerliğini yapacak aslan görünümlü ama kalbim hala bir kedi yumuşaklılığındaydı. 
 
Emreyle akşamları istesem de, istemesem de diskotek, restoran veya barlara takılıyorduk, en olmadık yerlerde aklıma öyle alakasız şeyler geliyordu ki, tam lafa giriş yapacakken, masamıza iki genç kadın ellerinde ki içki kadehleriyle gelerek oturmuşlardı bile. Biraz sohbet, içkinin etkisiyle yapış, yapış ağdalı bir dans ve vakit gece yarısı nihayet film kopmuştu.
 
Eve nasıl gidilecek hesabı yapılıyordu. Kadınların bizi bırakmaya pek niyetleri yoktu, bu sarhoşluğumuzun ayılması gerek diyerek, hepimiz kelle paça yemeğe çorbacıya gitmiştik. Emre -Eee kızlar ne yiyorsunuz deyip gece yarısı esprisini de kahkahasıyla beraber patlatmış oldu, sarımsaklı paçadan başka ne vardı ki, tabi ortam neşelenip gün yüzü ağarırken, kadınlar bizi evlerine davet ettiler, malum Emre'nin '' Dağ dayısı tavşan emmisi '' Neden olmasın, neredeyse dairenizin kapı girişindeki paspası unutacağım dediğinde - Hımm demek bunları da ziyaret etmiş bizim çakal demiştim. 
 
Taksiye atlayıp kızların dairesine sessizliğimizi koruyarak çıktık, birer acı nescafe bizlere iyi gelmişti. Oh ne ala, baktım ki Emre ve kadınlarda, ufaktan bir açılıp saçılma furyası başlamıştı, analiz yapmaya fırsat vermeden, içlerinden biri gelip dudağıma yapışmıştı bile. Emre - Hala bir şeyleri gözlemleme çabası içerisindesin, bırak bunca çabalamayı geçtiğim yolları hatırlatmak zorunda mısın relaks ol, askere gider ayak bu kıyaklarımı unutma koçum, çok ararsın, demedi deme deyip sırıtmış ve akabinde de. 
 
- Sahi belki yeri değil ama, dün yine gözlerinle bana problemlerinden bahsediyormuş gibiydi hallerin dediğinde - Evet ya, tam ağzımı açmışken, hatunlar masayı basmıştı, eh bende söyleyememiştim, psikologa gitmeyi düşünüyorum dediğimde, hepsi gülümseyerek ve hep bir ağızdan; Bizdeee! Dediklerinde, kahkahayı atma sırası bana gelmiş ve demek sizlerde çatlaksınız demiştim.

( Bir Playboyun Günlüğünden - 17. Bölüm başlıklı yazı GülsenTunçka tarafından 21.01.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.