Adım Zeynep benim, ama babam “balım” der bana. İşten gelir gelmez daha elbiselerini çıkarmadan sarılır boynuma. Önce saçlarımı koklar; sonra yanaklarımdan öper, “Balım!” der, “Balım!” Annem de bazen “kızım, peteğim, balım.” der, ama babam bambaşka söyler, ağzından bal damlar sanki. Koca dağlar gibidir benim babam. Her şeyi bilir ve hiç kimseden korkmaz. O kadar güçlüdür ki, en ağır eşyaları kaldırır. Her şeyi ama bozulan her şeyi o tamir edebilir. Oyuncaklarımı bile hemencecik onarır. Bazen birkaç gün gelmediği olur. Bazen de gece geç saatlerde gelir. Derin uykuda olsam bile hissederim geldiğini. Beni görmeden, üzerimi örtmeden, saçlarımı koklamadan, yanağıma öpücük kondurmadan uyumaz benim babam.

Bu yaz bir sürü boya kalemi aldı babam; kitap, defter, su matarası hatta bir de ışıklı spor ayakkabısı aldı. Okullar açılınca anaokuluna gideceğim. Kocaman kız olmuşum artık, öyle diyorlar. Beş yaşına girmişim. Belli etmiyorum ama korkuyorum biraz. Okulda acıkırsam, susarsam, çişim gelirse hele ne olacak. Keşke annem de benimle gelebilse.

Bugün hiç unutamayacağım kadar çok korktum. Annem,  öyle çok ağladı ki; bağırdı haykırdı ve sonunda yığıldı kaldı. Askerler geldi eve. Sonra komşular doldu. Herkes ama herkes ağlıyordu. Neyse ki birkaç saat sonra babaannem ve dedem geldi. Akşama doğru anneannem, amcalarım dayılarım. Herkes ağlıyordu. Babaannem koynuna soktu beni. “Balım!” dedi. Kokladı, kokladı ağladı. Çok korktum; annemi istedim, ama onun yanına gitmeme izin vermediler. Bir anneannem bir babaannem bir dedem aldı kucağına. Evimiz insanlarla dolup dolup taştı. Gece olunca da gitmediler, hepsi bizde kaldı. Bize daha önceleri hiç bu kadar misafir gelmemiş, bu kadar kalabalık olmamıştık

Sabah kalktığımda hâlâ herkes ağlıyordu. Sorular soruyordum ama kimse cevap vermiyordu, veremiyordu. Boğazlarında bir şeyler varmış da yutamıyorlarmış gibi yapıyorlardı. Keşke babam gelseydi. O anlatırdı bana neler olduğunu. Annem hâlâ bana çok uzaktı. Hasta gibiydi sanki gözleri şişmişti, artık ağlamıyordu. Yanına sokuldum usulca. "Zeynebiiiiiiiiiiiiiiiiim" diye çığlık attı. Aldı beni koynuna sımsıkı sarıldı. Bu kez haykırarak ağlamaya başladı. Korktum, ben de ağlamaya başladım sonra.

Bir süre sonra asker arabası yanaştı kapıya. Annem ben ve dedem bindik

“Nereye gidiyoruz?” dedim. Annem cevap vermedi. Arabada kimse konuşmuyor, annem ise içli içli ağlıyordu.

Burayı tanıyordum, şehrin en kalabalık yeri, ortasıydı. En son babamla gelmiştik, hatta şu arka taraftan bana o kırmızı ayakkabıyı almıştı. Bir defasında da annemle toka, çorap ve oyuncak almıştık, ama çok az insan vardı o zamanlar. Şimdi buralar dolmuş taşmıştı. Hiç bu kadar kalabalığı bir arada görmemiştim. Ne çok insan vardı; asker ağabeyler, polis ağabeyler hepsi sıraya dizilmişler, arkalarında  birçok amcalar, ağabeyler, ablalar da vardı. Ara sıra bağırıyorlardı: “Şehitler ölmez vatan bölünmez” diyorlardı. Ablalar, teyzeler ağlıyordu yine. Ardından kamyona benzer, ama daha küçük bir araba yanaştı. Üzerinde bayrağa sarılı büyük bir kutu vardı. Annemin feryadıyla irkildim. Gitti sarıldı o kutuya; amcalarım dayılarım, babaannem, anneannem hepsi kutuya sarılıp ağlıyordu. Ufff ya! Babam nerdeydi şimdi. O da burada olsaydı beni kucağına alırdı şimdi. Ardından yaşlı bir asker amca yaklaştı yanıma. Omzunda bir sürü yıldız vardı. Beni kucağına aldı, öptü yanaklarımdan. Kokusu; babam gibi kokuyordu. Asker elbisenin üzerinde bir resim vardı. Uzandım baktım. Eveeet! bu babamın resmiydi. Sonra diğer asker amcalar; hepsinde, hepsinin yakasında babamın resmi vardı. Şaşırdım biraz.

“Gelmem, ben annemle kalacağım.” diye ağlasam da dinlemediler beni. Teyzem, geldiğimiz asker arabası ile beni evimize geri getirdi. Bir şeyler yedirmeye çalıştı bana. “Yok, istemiyorum bana ne! Yemeyeceğim.” dedim. Annem gelmeden yemeyecektim.

Birkaç gün sürdü bu kalabalık. Sonraki günlerde boşaldı evimiz. Dedem, amcam, dayım, anneannem ve babaannem kaldı. Annem kendi âlemindeydi. Bazen kesik kesik hıçkırarak ağlıyor sonra susuyordu. Babam nerdeydi, neden gelmiyordu? Anneme sorularım cevapsız kalıyordu. Dedeme soruyordum, kocaman adam birden ağlamaya başlıyordu. Babaannem de beni alıp hemen öbür odaya götürüyordu.

Günler geçmişti. Teyzem ve dayılarım evlerine gitmişti artık. Dedem, amcam, anneannem ve babaannem hâlâ bizdeydi. Annem ve dedemle anaokuluna gittim bugün. Beni bırakıp gideceklerdi aslında; ağladım, bağırdım, diye annem gitmedi yanımda kaldı. Akşama doğru beraber eve döndük. Son zamanlar her dediğimi iki etmiyorlar; istediğim oyuncağı alıyorlar, beğendiğim kıyafeti giydiriyorlar. Herkes bana sarılıyor, beni öpüp kokluyordu. Bile bile huysuzluk ediyordum bazen, ama kimse kızmıyordu. Ufff! Yine de babamı istiyordum. Sabah oluyor, akşam oluyor gelmiyor! Yine sabah oluyor, akşam oluyor hiç gelmiyor!

Bugün bayram. Babam kesin gelmiştir, diye sabah erkenden kalktım ve saçlarımı taradım, en güzel elbiselerimi giydim. Annem dalgın ve üzgündü. Dedemin, babaannemin, anneannemin, amcamın ellerini öptüm tek tek. Amcam kocaman kâğıt paradan verdi bana. Döndüm dolaştım evin içinde. Dedeme yaklaştım.

“Dede… Dede babam nerde? Bugün bayram, neden gelmedi babam?” Annemin gözlerine baktı dedem. Anneannem ve babaannem ağlamaya başladı. Annemin gözleri dolu dolu oldu yine. Geldi sarıldı bana.

“-Senin baban…” dedi. Durdu sonra, gözlerimin ta içine baktı.

“Senin baban şehit kızım!” dedi.

“Şehit mi,  şehit ne demek anne?” dedim, cevaplamadı.

Sonra amcam aldı kucağına. Çarşıya çıkardı beni; parka götürüp cips ve sakız aldı. Ne istersem aldı, ama ben üzgündüm gene de.

Artık kendim dişlerimi fırçalayabiliyordum. Ayakkabımı bağlıyor, uyanınca yatağımı düzeltiyor,  saçlarımı bile tek başıma tarayabiliyordum artık. Evet, artık ben büyüyordum.

Babamın aldığı boya kalemleri ile ne güzel resimler yaptık okulumuzda. Öğretmen benim resmimi çok beğendi ve duvara astı. Öğretmenime “Babam gelince eve götüreceğim ama.” dedim; çünkü babama da göstermek istiyordum. Dün sayıları öğrenmeye başladık. On'a kadar saymayı öğrendim. Keşke babam da duysaydı. Her akşam yeni bir umut gidiyordum eve, yoktu. Ne zaman sorsam, susuyorlardı. Sanki sorunca üzülüyorlardı.

Amcam da gitmişti artık. Yakında anneannem de gidecekmiş. Yemekten sonra konuşurlarken duydum. Herkes gidiyordu. Gitsinlerdi. Babam gelseydi, onlar  gitsinlerdi. Koltukta oturan dedeme yanaştım usulca. Çıkıp oturdum kucağına.

“Dede, dede babam nerde, ne zaman gelecek?” Yine herkesin gözü benim üzerime çevrildi.

“Baban, baban şehit oldu kızım!”

“Dede hep şehit diyorsunuz, ben anlamıyorum. Şehit ne demek, babam ne zaman gelecek?” Yerinden doğruldu dedem. Elleri titremeye başladı. Gözlerimin önüne gelen saçlarımı düzeltti. Herkes susmuş bizi dinliyordu.

“Baban… Baban artık hiç gelmeyecek kızım.”

“Hiç mi?” dedim.

“Hiç!” dedi. Sonra gözleri doldu.

Sormadım başka. Babam! Aslanlar gibi babam artık hiç gelmeyecekmiş. Neden ki, biz ne yaptık ona da kızıp gitti?  Ağır eşyaları kim taşıyacak şimdi? Oyuncaklarımı kim tamir edecek? Evimize yiyecekleri kim getirecek? Kalem tutuşumu, ayakkabılarımı bağlayışımı, göremeyecek; sayı saymamı duymayacak öyle mi! Bir ateş düştü içime. Düştü omuzlarım. İndim dedemin kucağından. Aşağıya halıya oturdum. Başımı önüme eğdim ve ağlamaya başladım. Hıçkıra hıçkıra ağladım. Bir süre kimse teselliye gelmedi yanıma. Ağladım. Ağladım. Benle dedem, babaannem, anneannem de ağladı. En çok da annem ağladı. Sonra yanıma geldi oturdu annem. Sarıldı sımsıkı.

 

“Balım,”dedi.

“Balım ağlamak yok. Sakın ha ağlamak yok! Sen şehit kızısın. Şehitler ölmez. O şimdi Allah’ın yanında. O hep bizi görüyor. O hep seni görüyor.”

“Ağlamak yok!”

Bir ağırlık çöktü üstüme. Kırıldı her yanım. Yıkıldı koca duvarlarım. Biliyordum artık hep eksik kalacaktı bir yanım. Şehit kızıydım ben! Anlatmasalar da anlamıştım. Yok! İnadına ağlamak yoktu. Büyüyünceye kadar nefesimi tutacak, büyüyünce haykıracaktım. Yine de ağlamayacaktım.

 

"bak düşeceksin

hayatın içinden öyküler

kanes yayınları-2012"

( Ağlamak Yok başlıklı yazı V.AliKızıltepe tarafından 1.03.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.