O akşam Güzin annesiyle, benim askerliğimin tehir etmeyip bir an önce gideceğimi, daha doğrusu kendi isteğimle bir nevi İstanbul'dan kaçış olduğunu çıtlatmış, annesi de bence yanlış yapıyor, kendini bana bıraksın, bak nasıl para içerisinde yüzer, şayet ne oldum delisi olup, parasını elinde tutmazsa da diğerleri gibi, kendi aleminde sefahatında batar, demiş.
 
Güzin bunları ertesi gün, sabah saatlerinde bir kafeteryada buluşup anlattığında - Of ya bu kadar mı acımasız konuşulur dediğinde de. Ben - Yok canım ne alaka, annen doğrusunu söylemiş, kuralcı ve disiplinli bir kadın, hem ne istediğini de bilen, ama bencil ve kendi hisleri doğrultusunda dominant. 
Karşısındakini etkisine alıp kendi fikirlerini empoze etmeyi bilen.
 
Güzin - Ya annemi sen mi doğurdun, bu ne bilgiç söylemler vallahi doğru Ergün dediğindeyse, 
bu denli ciddi mevzunun arasında sesli bir kahkaha dikkatleri bir nebze olsun dağıtmış, soğuttuğumuz kahvelerimizi içmeye başlamıştık. Ben hala askere gitme taraftarlığımı yenilemiş olmama rağmen, Güzin beni senden yoksun bırakma der gibi. - Reva mı bu şimdi, beni aylarca yalnız bırakacaksın? Ben - Aaa hiç olur mu, elbette ziyaretime gelirsin tek zorluğum acemi birliğim, sonrası malum sık sık gelirsin, ya bunları düşünme bende seni ziyarete gelirin izinlerimi sen ve ablamla buluşarak kullanırım, hadi gözlerin gülsün, kaldır ve bak yüzüme deyip onu gülümsetmeyi bilmiştim.
 
Kız bana; Aklımdan geçenleri okumuş gibi - Ne çok yalnızım ne çok bunalımda ama belli etmeyip, salağı oynuyorum, öyle değil mi Güzin? Kız - Gözlerin böyle diyor Ergün, dediğinde. Ben-  Hayat denen felsefi kuralı kim çözmeye çalışsa hezimete mi uğruyor acaba? Çevremi analiz ediyorum, hep bir hesap kitap yaşam denilen hengame, bir yerlerde milimetrik hata arkasından örümcek ağıyla derdini başa örüyor 
istenmeyen bere misali!
 
Bazen kendimi ömrünün son demlerini yaşayan, dik yamacını çıkamayan yaşlı bir adam, bazense içinde ki, fırtınanın borana dönüşüp ortalığı kasıp savuran bir boğa olarak görüyorum dediğimde.
 Şaşkınlıkla yüzüme bakan Güzin -  Sen iyi misin? Hayata bu kadar matematiksel bakmanın ne alemi var birader! Ya seni bir an bile yalnız bırakmaya gelmiyor deyip, ' Anneni bir görsem  inan şikayet edeceğim demedi mi! Beynimin içerisinde şimşekler çakmıştı!
 
Ve ben - Aklım, hala annemde kaldı, Annemin bu denli babamın etkisinde kalacağını hiç ama hiç tahmin edemezdim, annemin sınırsız olan sevgisini babamın da kullanacağını! Dilek ablama telefon edip seninle tanışmasını sağlamalıyım Güzin, onu çok seveceğinden eminim dediğimde, birden - Hadi kalk ablamın çalıştığı bankaya gidelim, Güzin şaşkın sevinçle - Elbette, hemen bir taksi çevirelim. Ben - Yok, öğle tatiline denk gelsin, belki izin alıp biraz fazla takılırız demiştim. 
 
Kafeteryadan hesabı ödeyerek ayrıldığımızda, vakit o vakit deyip öğlen üzerini derin muhabbetimiz le nihayete erdirmiş, hesabı ödeyip dışarı çıkmıştım. Güzin kapıdan bir taksiyi çevirmiş, adresi vererek yola koyulmuştuk. Bankanın önüne geldiğimizde kızın heyecanlanıp - Dilek, yani ablanı tanımıyorum, ama birazdan tanışacağım, içimde tarifi olmayan bir his var, ama ismini koyamadığım. 
 
Tahmin ettiğim gibi, yemeğe çıkmadan ablamı yakalamıştık, bizi gördüğünde tatlı bir şaşkınlık geçiren dilek tebessümüyle - Ergün, canım ne güzel bir sürpriz bu, hoş geldin deyip sarılmıştı. Ona - Abla sana Güzin'i tanıştırayım, bana çok yardımı olan üniversiteyi dışarıdan bitirmeme vesile olan kadim dostum can arkadaşım dediğimde 
 
Güzin - Beni utandırma, ben ne isem, sende benim için öyle değil misin Ergün? Ablam, müdire hanıma - Misafirlerinin olduğunu, dışarıda yemek yeyip bizleri ağırlamak istediğini söylediğinde - Yarım gün izini seve seve veriyorum, çalışkanlığın ile bankanın yüzünü ağartan tatlı kızım diyerek, ablamı övgü yağmuruna tutmuş, Dilek ağzı kulaklarında- Oh, nihayet sevdiğim iş ve doğru performans, hadi bakalım, güzel bir restorana gidelim, gün bizim diyerek sevgisini sunuyordu.
 
Güzin - İsterseniz hiç bilmediğimiz salaş ama rahat bir olsun, şöyle gözlerden ırak. Güzin'in neden bu denli gizlenme gereği duyduğunu Dilek anlayamamıştı ilk baştan, sonra sonra kızlar birbirlerini çözüp daha iyi anlayacaklardı. Neşe içerisinde yenen yemek faslından sonra, garsona başka bir masaya mı geçelim, veya masayı hemen kaldırır mısınız dediğimde - Sizi şark köşemize alalım isterseniz, kahvelerimizi, size orada ikram edelim dediğinde sevinmiştik.
 
Otantik bir köşe ve sevdiğim ablam ve kadim dost, sevgili Güzin. Muhabbetimiz neşeden hüzne doğru yol alıyordu, ablam hissettirmese bile, bir şeyler vardı da ne!? Ablama - Güzin'in yanında her şeyi açıklıkla anlata bilirsin, sizlerin yerine koyduğum değerdir o! Güzin olmasaydı, belki de şimdi sonum mezarlık, ablam cümlemi tamamlatmaya müsaade etmeyerek ağzımı eliyle kapatmış, sus Ergün 
o ne biçim laf diyerek ellerimi elinin içine alarak! Dudağını büzerek; Bu seninle kaçıncı buluşmamız? Sadece ikinci! Babamı sadece sen değil, bende affetmiyorum!
 
( Bir Playboyun Günlüğünden 22. Bölüm başlıklı yazı GülsenTunçka tarafından 12.04.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.