Kargalar

 

Çocukluğumun yazları doğduğum köyde, kışları ise büyüdüğüm şehirde geçerdi. Sivas’ın Divriği ilçesinin Ürük Köyünde doğmuşum. Yama Dağlarının kucağında bir köy, taş duvar üzeri kerpiç duvar örülü toprak damlı, iki katlı; alt kat ahır üst kat oturma yeri. Evler bir birine bitişik, harman yeri sırtında arazinin durumuna göre aşağı yukarı bir sırada. Ortasından geçen taş yolun ikiye ayırmasıyla iki bölüm, iki mahalle ayrımında bir köy. Ama enik yavrusu gibi çok eteklerinde Yama Dağın, benzer köyler. Köyümüzde alacakargalar çoktu, alacakargaları özgür bilirdim. Diğer büyük baş küçükbaş ve tavuklarımız davarlarımızla birlikte köyümün insanları özgür, görünmezdi bana. Dağdaki pek karşılaşmadığım ayı kurt ve diğer kuşlar özellikle keklikleri bile özgür, olduklarını düşünmezdim. Kargalar özgündü çünkü kargalar mizansendi. Köyümüzün tek mizah dergisi günün aydınlanmasıyla köyümüzün hemen altında büyük çeşmesi; büyük puarın dibinde puar harkının devamında uzanan Selvi ağaçlarının dallarında hem yazıp hem de okumaya başlarlardı. Kak da kak, kak da kak, e kalkardım dayanamazdım. Sinirlensem de kızmazdım kargalara, içten içe hoşlanırdım onlardan; çünkü köyümüzdeki tek düze hayatın monotonluğunu onlar bozarlardı. Adı, daha çok namı üstünde bozguncu kargalardı. Bir kere sesleri çok itici ve düzensiz, bir birleri arasında bir basamak sırası yoktu. Onlar başta bir birlerine gıcıktı.  Belki bizi, köyümüzü dikkate bil almıyorlar, diyeceğim ama demiyorum. Öyle bir alıyorlardı ki almıyorlarmış gibi bir birleriyle didişme ayağına yatıyorlardı. Sonra onlar beni babaanneme şikâyet ederlerdi. Köyümüzün bulunduğu yamacın en altında doğal kale görünümünde olan kayalığın dibinde akan çaya çimmeye gittiğimizde, kimselere görünmeden. Akşama doğru eve döndüğümde babaannemin esmer uzun yüzünde keyfeni sarığının altındaki iki çizgi kaşları gülerken çakardım davayı; “sen yine çaya gitmişsin”. Derdi. Yok, babaanne gitmedim. Gitmişsin kargalar söyledi. Kargalar derken onun kargalar değişi bir kargadan bahsederdi, o kargayı da tanıyordum. Diğer kargalardan farkı yoktu ama tanıyordum, hep aynı geliyordu bana bakışı bulunuşu. Belki yuvası benim geçtiğim yerlerdeydi. Yuvasını bulmayı da pek araştırmadım çünkü kargalarla pekiyi tanışmadım. Hatta çok kötü canice bir halde tanıştım. Kaç yaşındaydım, bir elimin parmakları kadar, 5 yaşındaydım sanırım. Bizim köyün çocukları bir karga yavrusunu tutmuşlar, sanırım ilk uçuş antrenmanları sırasında yakalamışlar. Ellerinde oynuyorlar bir birlerine de laf sataşıyorlardı. Ben yanlarına yaklaştığımda hepsi birden bana doğru birlik etmişlercesine sümüklü koparsın dediler, kafasını. Kuşu bana verir vermez kuşu aldığım gibi kafasını bir anda koparı verip hemen dibinde bulunduğumuz duvarın arkasındaki bahçeye attım. Kediler yer diye her halde. Sonra çok düşündüm, pişman olmadım ama niye yaptım diye. Niye yaptığımı fazla düşünmeden kavradım da, kuşun fazla bir feri kalmamıştı. Çocukların elinde öldü ölecek can çekişir gibiydi. Bu kuştan değil çocukların gözlerinden anlamıştım. Aslında çocukların kuşla birlikte ruhları çekiliyor bedenleri şekilsiz eşiyordu. 5 yaşında bunları nasıl anladım! Ünlem işareti tabi ki… Şimdi yazarken anladım tatbiki. O zaman nasıl anlayayım.  Daha okuma yazma bile bilmiyordum. Şimdi bu satırları yazarken hem okuma hem de yazma biliyorum. Hem de yazdıkları mı hikâye edebiliyorum. Çok ilerledim. Hala sümüklü, çocuk değilim ama daha kötüsü sümüklü bir adam kaldım. Her halde köyümün çayında çok çimdiğimden üst solunum yollarımı kalıtsal olarak iyice bir üşütmüşüm. Her ne ise o karga yavrusunun boynunu uçurduğumdan beri kargalara uzak duruyor, öyle yuvalarını falan merak etmiyorum. Ama uzaktan bir kitap okur gibi izliyorum. İşte şimdi o kitabın hikâyesini yazıyorum. Çoğunlukla yazları köyümde geçirdiğim zamanların. Kışın gurbette İzmit’e nasıl kalırdım, kargalardan uzakta. Kolu kanadı kırılmış sümüklülüğümün yanında bir pısırık bir çocuk. Her yazın köyümde, havasıyla suyuyla doyup, İzmit’te o tutkuyla büyüyordum her kış.  Ben yazları büyümedim, ben yazları hep durdum zamanla bir. İzmit’te büyüdüm mahalle kavgalarıyla, babamın geçim derdi, dar gelirli bir aile oluşumuzla hep büyüdüm. Çocuk kalmazdım İzmit’te bir saniye bile. İzmit’te büyüdüm, İstanbul’da yetiştim ve Eskişehir’de yaşlana bilecek miyim? Bakayım. Okuyan talebi olursa yazmaya bakarım yine.

 

( Kargalar başlıklı yazı Naki Aydoğan tarafından 5.05.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.