Sevdiğim, Melisa.




Seni tanıdığım ilk günden bu yana peşinden ayrılmadım. İsmimi söylememden sonra sen, "Öküz olduğun belli. Beni rahat bırak," demiş, arkanı dönmüş, yoluna kendi başına devam etmiştin. Yani, sen öyle sanmıştın. Ardından bir pelerin misali arkana düşen gölge, senin gölgen değildi. Ayaklarının dibinden doğan o gölgen, bendim. 


Elbette, sana kendimi gösterecek kadar aptal olmadım. Seni izledim. Kahverengi rengi dış kapıya girişini, oradan yeşil rengi evine doğru attığın converselerinle yüklü adımlarını... Taşların üzerinden geçtiğin her adımınla sanki evine varmak için can atan bir ev kızıydın. Saydığım adım sayısıydı, 18. Bunun senin yaşın olduğunu tahmin ediyorum. Pembe rengi iç kapıya girişini, bir süre anahtarınla boğuşmanı ve evine girerken çıkarmakla uğraştığın beyaz converselerini... Her şeyini izledim. Bir seni izleyemedim.


Seni daha yakından ve daha yakından izlemek istediğimi söyleseydim o gün... Bana izin verir miydin?


Ne tuhaf! Bekar bir adamdım ben. Senden önceki hayatım çok boştu. Boştan kastım, hayatımda bir kız olmaz manasında söylemiştim. Bildiğin öküz olan erkeklerdendim. İçki bilmez, kadın bilmez, tek gecelik kızlar bilmez bir adamdım. Playboy diye adlandırılan çapkın ilişkilere ise, şiddetle karşıydım. Ama düzenli ilişkiyi bırak, tek bir ilişki tek bir aşk bile isteyen adamlardan olmamıştım. Aksine benden uzak durmaları için elimden gelen bütün o uzak durdurucu davranışlar sergilemiştim. Bu yüzdendir ki ben, pek de sevilmeyen bir aşk romanının karakteriydim.


Evet, Melisa. Hakkımda öğrendiğin ilk şeylerden biri de buydu. Ben, kitap kurdunun açlığı derecesinde hikayeler okuyan bir bağımlıydım. Uyuşturucu misali önce damarımdan sonrasında kanıma işleyen kelimeler kervanı, benim hayatımın en önemli bir parçasıydı.


Okuduğum romantik romanlarda aşk, çok da şaşaalı, iddialı ve baştan çıkarıcı bir duygu seli değildi. Hatta kimi yazarlar, aşkın güzel olmadığını hatta insanın hayatını içten içe bitirdiği dile getirmişler. Ben, sevdiğim Melisa, aşk katili yazarların beynime elbise niyetine giydirdikleri kelimelerinin kurbanı olmuştum.


Aşk, sen gelene kadar amacından şaşıran bir tırtıldı benim için. Şimdi ise, sen geldin. Ve o tırtıl, etrafına bir koza gördü. Senden kaçmak için... Arkanı döndüğün anda, o tırtıl bir kelebek misali açılıp bir kelebek gibi kondum sana. Sadece... Sadece sana. 


Kaldı ki, bu yeniyetme öküzün sana yetişemedi. Bir küçük not bıraktım, kapının altından. Evinden içeriye ittirdim ki sadece senin görmen için...


"Senden özür dilemem için, bana bir şans ver. Huzur Kafede buluşalım. Yarın saat 16'da."




Katran Karası Sevdiğin, Yağız.


**


Sevdiğim Melisa, 


Seni o günden sonraki gün, bekledim. Bana gelmeni bekledim. Senden özürler sıralamayı bekledim. Beni affetmen için ne gerekiyorsa onu yaparım dediğim bir günündeydim.


Ancak sen, buluşma yerimize gelmedin. Bekledim. Gelmedin. Daha çok bekledim... Daha çok gelmedin. Pes etmeden bekledim seni... Pes ettirircesine gelmedin bana. Beni izleyen birçok kişi olduğunu sanıyorum. Zira, yanıma gelen garson bana, 


"Siparişinizi verecek misiniz?" diye sordu ve etrafına göz gezdirdi. Onun bakışlarını takip ettim, seni bulurum diye... Bulamadım. İç çektim, içime bir ah eder gibi... Sahiden bana ah ettirdin sevdiğim. Neden bana şans vermedin? Neden kafeye uğrayıp öküzün öküz olmadığını göstermedin?


Sanırım bu yüzden centilmen diye adlandırılan erkekler, sevilmek isteyen kızlar için pek zor aranılıyormuş. Çünkü öyle bir erkek buldukları zaman, kızlar kıymetini bilecek kadar kendilerinde olamıyor; öyle erkekleri 'sapık' diye nitelendiriyorlar. Bu yüzden biz erkekler ilk bakışta aşk kazanmaktan hep... Kaybetmiyor muyuz?


Bir romanda okumuştum. Erkek kızın peşinden koşmasına karşın, kız ona pas vermiyormuş. Kızın aşkından mahvolan adam ise, boynuna astığı bir iple intihar etmiş. Bana göre saçmalıktı. En azından o kitap için ben bu şekilde yorumlayabilirdim. Ta ki, sen de tıpkı o kitaptaki kız gibi pas vermeyene kadar... O gün ben, intihar etmeyi düşündüm.


İç çektim bir kez daha... "Buraya kadarmış, Yağız," dedim kendime. Masanın üzerine kucağımda sıkı sıkıya tuttuğum gülleri bir çırpıda bıraktım, ardından sanki bırakmışım gibi seni... Çıktım kafeden, hesabı ödemeden. Elbette garson, para için peşime takılınca ona hesapta bulunan paradan fazlasını verdim. Sırf, taksi için hiç para bulamadım bahanesiyle sana... gelmek için.


Ve o gün, benim için senin bittiğin gündü deseydim... Karşında görünce beni yıllar sonradan... Tanıyabilir miydin sevdiğim?


Katran Karası Sevdiğin, Yağız.

( Bir Damla Sen - 3 başlıklı yazı LunaSecret tarafından 18.07.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.