Yamalı pantolon giyen çocuğun yaşadığı yerdi bu köy. Yetişkin her kişi bir oyuncu olmak zorundaydı burada. En iyi oyunu ya da yalanı olan ağa oluyor ve egemenliğini bir kraldan farksız yaşıyordu. Yeni oyun bulan, yeni yalanını yayan ağanın karşısına geçiyor, bulduğu bu yeni şeyi birçok kişi önünde ağlayarak sızlayarak bin bir şekle girerek inandırmaya çalışıyordu. Eğer ağa bu oyuna kanarsa, her şeyinden oluyor ve hemen hücre evine kapatılıyordu. Hücre evleri nehrin iki yanında, nehir tarafı kapalı ve üç yeri demirlerle çevrilmiş küçük bir yerdi. Eğer ağa bu hücreye girerse, ağanın ailesi de bu hücrede kalıyordu. Burayı merak edip gelen çocuklar, eğer ağanın samimiyetini-dürüstlüğüne inanır ve sıkça onu ziyaret ederse, hücre hapsinden kurtuluyor ve o topluluğun yaşamının sürmesi için dürüstçe çalışması ve tarımcılık yaparak üretime katkıda bulunması gerekiyordu. Artık kimseye oyun ya da yalan söyleyemiyordu. Ancak, çocuklarını gelecekte ağa olması için toplumun geleneksel yöntemleriyle yetiştirmesi en önemli görevlerinden biri sayılıyordu. Kendisi ve ailesi yamalı elbise giymek zorundaydı. Ancak eskiden ağa olmuş ve kendisi gibi olan kişilerle arkadaşlıklarına izin veriliyordu. Ağa tarafından bu mekanizma titizlikle kontrol ediliyordu. Eğer yasakları delen olursa, idam cezası veriliyor ve kendi çocukları tarafından cesedi nehre atılıyordu. Kısacası yanlışın içinden ulvi kişiliğe kişinin yükselmesine izin verilen, sanki nefsin bir savaşıydı bu. Alışmış bir karakterin, ısrar etmesi durumunda, nihayete erdirdiği yaşamının bedelini kesinlikle bulduğu, adaletin şaşmadığı bir ince çizgiydi görünen tablo. Ağa olup da, çöpçülük yapmak gibiydi dürüstlük burada.

Başka yerlerden buraya ziyaretlere izin verilmiyordu. Herkes bu küçük topluluğu çok merak ediyor ve tutkuyla görmek istiyordu. Acaba farklı olan ne idi ki… Bu soruya cevap bulunamıyordu. Eğer kazara içeri giren olursa buradan evlendiriliyor ve asla burayı terk etmesi istenmiyordu. Ona yalanlar ve oyunlar öğretiliyordu, tıpkı esrara alışması için zorla kanına ilaç verilmesi gibi… Bu oldukça zor görülen bir durumdu. Amaç işkence etmek değil, kurulu düzenin bozulmasını önlemekti. Dürüst ve yalancı kişiler birbiriyle temas halinde olmuyor, bir sınıf farkı oluşturuluyordu. Kimse akıbetlerle uğraşmıyor, ya da ağa olursa bunların başına geleceğini bilmiyordu, tıpkı eğitimsiz ünlü bir sporcu, manken ve ses sanatçıları gibi. Dürüst oldukları yaşama kavuşurlarsa da onları hatırlayan da olmuyordu. Ağa olmak gözde cehennem alevlerdi. Yaktıkça kavuşmak özlemi içinde taviz verecek kadar doyumsuzluğa taşıyor. Hedeflenen görüntüsü adeta gözleri kör ediyordu.

Yamalı çocuk, kazara babasının hatıralarını bulduğunda, pişmanlıklarını ve yaşadığı yanlışları hayretlerle okuyordu. Bu nasıl bir gerçek olabilirdi ki? Gerçekten yamasız elbise giyen birileri var mıydı ki? Aynanın karşısına geçti ve kendini süzdü hayallerinde. Yaması olmadığını düşündü. Yalan ve oyunlarla geçen eğlenceleri ile kıyasladı. Öyle bir deprem yaşadı ki, her şeyin geçici olduğunu ve böyle bir eğitim sonucunda vardığı noktadan düştüğü noktaya kadar, her aşamada acı çekeceğini hissetti. Bir anlık ağalığın bedeli düşündüğünde gerçekten çok ağırdı. Niçin bunu yapmalıydı ki? Yiyecek bulmaktan korkusu nedendi? Belki böyle yaşadığı her anda kendisine başka bir ölüm denk geliyordu. Ağa olmak için her an yaşarken ölüyordu. Her yalanda, her oyunda, kendini unutuyor ve değişiyordu. Babasına söylemeli ve kendisi gibi dürüst yaşamalıydı. Ama yetişkin olduğunda onu ailesinden alacaklar ve bu oyunun içine-ateşe atacaklardı. Buranın kuralıda buydu. Kendisini nasıl unutturabilirdi ki… Nasıl bir toplumsal değişim ile özgürlüğünü yakalayabilirdi ki… İstemiyorum deme şansı yoktu. Eğer dese ölene kadar hücreye kapatacaklar ve oradan çıkma şansıda yoktu. Hiç kimseyle konuşmayacak, ne verilirse yiyecekti. Bu topluma göre bir hayvan olmayı yeğleyecekti. En iyisi kimseye danışmadan kaçmaktı. Böyle yaşamaktan daha iyi olmalıydı bu yol.

Evden çıktığında gece vaktiydi. İnsanlar uyuyordu. Her şey kolay olacak diye düşündü içinden. Hızlıca kaçmaya başladı… Oda ne uçuyordu. O an ağırlığını hissetmedi bile. Düştüğünde kendini bir çukurda buldu ve her yer karanlıktı. İçeride fareler, yılanlar, akrepler… Ne kadar korkutucu hayvan varsa vardı. Bağırdı fakat kimse duymadı. Kulağına bir su sesi geldi o an. İlerledi. Dürüstçe yaşanılan her anda öğrendiği tılsımlı kelimeleri söyledi dudaklarında. İçinde korku yoktu o anlarda. Hiçbir canlıda ona zarar vermiyordu. Suyun başına geldi. Akan bir bengisu başıydı. Bıraktı kendini. Teslim olduğu bu güzelliğe bıraktı benliğini. Nereye götürürse razıydı, razı olandan dolayı. Aktı… Aktı…

Öyküde geçen “Yalan söylemek”, yalan dünyayı öğrenmek ve yaşamak; “Ağa olmak”, dünyadaki yaşamı iyice öğrenip ona tutunup lider olmak, “Dürüst yaşamak”, dünyanın yalan olduğunun farkına varan kişinin; dünyada yetecek kadar rızkını kazanıp, ahireti için çalışmasıdır.

 

Saffet Kuramaz

( Yamalı Çocuk başlıklı yazı safdeha tarafından 18.12.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.