"Sabrederek ve namaz kılarak (Allah’tan) yardım dileyin. Şüphesiz namaz, Allah’a derinden saygı duyanlardan başkasına ağır gelir." Bakara süresi, 45 nolu ayet.

Tapu’da işlerim vardı. Daha önce araştırdım. Erken gitmeliymişim. Sabah sekizde tapu dairesi açılıyor. Ben saat yedide gittim. Güvenlikteki koruma görevlisi ilk gelene bir kâğıt ve bant veriyordu. Gelen kişi ismini yazarak dış kapıya kâğıdı bantlıyordu. Her gelen buna adını yazıyordu. Ben yedinci idim. Sonra bu kâğıt sıra veren memura verildi. O memura verilen listede en son yazılan kişi 28 inci sıradaydı… Erken gelmenin faydası bu oldu ve hemen işimi halledip, işteki servisime yetiştim. Kimse bu listeye itiraz etmiyor, bu güzel olanı.

Tapu dairesine gelirken sonradan öğrendiğimde 58 yaşında olan bir şoförle yolculuk ediyorum. Vakit sabah namazı vakti ya, soruyorum iyi niyetle, “Sabah namazını kılıp, işe başlamışsın ne güzel! “ şoför utana sıkıla, “Maalesef sabah namazını kılmadım. Yalan söylemeye gerek yok. “ sonra ben iyice ısrarla, “Müslüman mısın?” diyorum. “Elbette…”

Çok şeyler söylemeye cesaretim olmuyor sonra. Sadece, ”Yaşınız itibarıyla her şeyi görmüş geçirmişsiniz, nasıl ki, bu dünyanın geçimi için şoförlük yapıyorsunuz, öbür dünya geçimi için hayırlı ameller yapmanız gerekmez mi?” şoför içtence cevap veriyor, “Elbette ama kılamıyorum.”

Ne diyebilirim ki, yolculukta bitiyor. “Lütfen hakkınızı helal ediniz, belki de çok gereksiz konuştum.” Şoför iyi niyetle, “Yoo ben memnun oldum bu sohbetten, hakkım helal olsun…” ücretimi ödüyor ve tapuya yönleniyorum.

İnanç konusunda, elbette kimsenin amelinde ısrar edemeyiz. Ama Müslüman misyoner olmalı. Bildiğini yaşadığını etrafına anlatmalı ve İslamın yaşanması-öğrenilmesi konusunda kendi ilmince elinden geleni Allah rızası için yapmalı. Elbette, kişinin mizacına ve karakterine uygun bir seviyeyi ayarlamayı da ihmal etmemelidir.

İnsan bir şeye iman ettiyse, neden yaşamaz ki… Toplumun her kesiminde, her yaş grubunda bu yaşadıklarıma her zaman şahit oldum ve oluyorum. Eğer İslam yaşanılır bir din olsa, Kur’an hassasiyetiyle yaşantımızı pratik edip, sadece Allah’tan korkan bir iman ehli potresi çizsek, çevremizde kötülük yaşar mı, savaşlar olur mu, cinayetler işlenir mi, asla!

Ben şunu tecrübe ettim, neyden korkarsak ona iman ederiz. Eğer geçimden korkarsak, hayatımızı para kazanma üzerine inşa eder ve ne kadar çok kazanırım diye yaşar dururuz. Kazandığımızı kaybetme korkusunu hep hisseder ve kaybetmemek için onu harcamayız, onu korumak için çalınması mümkün olmayan kasalara ihtiyaç duyarız. İman para üzerine olunca, diğer inandıklarımız sadece, ağızda söylenen ya da vicdani anlamda karşımızdakini ikna edegeldiğimiz bir söyle olur. Bu korku çeşitlilik kazanabilir. Aşkımızı, dostlarımızı, çocuklarımızı, malımızı… Kaybetme korkuları olabilir.

Akıllı insan sadece Allah’tan korkan, ona âşık olan, sadece Ona hesap veren, Onsuz esas yalnız kalacağını hesap eden kişi olmalıdır. Akıllı insan gerçek güç sahibine teslim olandır. Lütfen yaşadığımızı hayatı gözden geçirip, bir iki dakika tefekkür edelim. Kime güvenip, kimin peşinden gittiklerimiz bizimle kaldı ki… Ölüme insan yalnız gitmiyor mu? Ölmeden önce her şeyinin varlığıyla övünen insan-övündüklerini nasılda hızlıca terk ediyor değil mi?

Eğer tespiti doğru yaparsak, yaşam kolaylaşır… Bu dünyada hiçbir şeyin olmazsa yükün de olmaz. Yani ölmeden yokluğu keşfetmek lazım… Elbette zor bu yol ben dâhil herkes için ama ebedi hayat için kısa bir zorluğa katlanmak gerekir değil mi?

Saffet Kuramaz

( Boşa Yaşanan Hayatlar başlıklı yazı safdeha tarafından 20.01.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.