Yaşamda sunulan yolun birçoğu iyi niyet taşımamış tarihte. Kendisine şöhret ve kudret yolu açacak liderlere kapılarını açmış yıkılması zor kaleler… Savaşan askere, cennet müjdesi ölürse ruhen, ganimetlerse gazi olursa garanti edilmiş. Aslında insan bir başkasını başka bu gerekçeler dışında nasıl öldürebilir ki! Tek hücreliden insanlara kadar uzanan canlı hiyerarşisinde her canlının bir hizmeti, bu dünya yaşlansa bile, heyecanları bir çizgide tutabilmiştir. Her denge bozulduğunda başka bir felsefe ya da lider yeni bir dengeyi keşfederek yaşamak için yeni yollar açmıştır insanlara.

İnsanın yaşadığı her asırda liderler aranılır olmuştur. İnsanları bir araya getiren, ortak faydalara sürükleyen fikirlere de… Hani bir tez olsun diye düşünsek eski çağlarda insanları kandırmak çok daha kolaydı belki de. Şimdiler çok mu zor ki… Her türlü teknoloji ve rahatlığa rağmen insanlar mutlu olamıyor. Yemek gibi su içmek gibi yeni görüşlere açlıkla hasret insanlar, özellikle gençler. Her asırda insanların uygun bir kölelik zincirine tabi olması, gerçekten bir ihtiyaç!

Doğum, ölüm, gülmek, eğlenmek, ağlamak… İnsanların temel fıtratında hep mevcuttu. Hırs, kıskançlık, kıyas, hasetlik… Nice duygular nefsimize şırıngalanmış haşhaş gibi. Din bunları terbiye ediyor. Kutsal kitaplar, hesapları daraltıyor. Peki, niçin kabul edilen dinler olduğu gibi yaşanmıyor. Eğer dinler temelde insan refahına yönelikse, mutluluk en tartışmasız anahtar ise Yaratıcı tılsımında, izler ona değil de, asi nehri gibi tersten akıp yaşamı acıların içinde kalmaya zorlayan lidere köle olmak neden? Yaşadığımız tecrübeler neden hataları yeniden yaşatıyor?

Biri çıksa ve peygamberim dese buna kimse inanmaz. En azından bu asırda kabullerimizde bu yok. Ama dese ki, “Ben mehdiyim, ben siyasetçiyim ya da ben şeyhim, eğer beni izlerseniz size cennet anahtarı sunacağım, eğer benden yüz çevirirseniz, Allah’tan yüz çevirisiniz, beni dinler ve lider görürseniz, maaşlarınız ve geçiminiz bollaşacak, hatta bazı ibadetleri de sınırlandıracağım, bu dünya da size cennet olacaktır.” Dese eminim ki, bu kişi çok taraftar bulacaktır. İman etmek için insanın gerçekten hissetmesi ve inanması gereklidir. Kölenin, kime inandığını bilmesi ve ona istediğini verebilecek lideri kabul etmesidir. Dilin söyleyip vicdanen rahatladığı ve yaşadıklarını görmezden geldiği bir ikilem arasında kalmak istemesidir.

Tarihi okumaktan aciz, ezberi seven papağan gibi yaşamaktayız. “Alamut Kalesi” adlı bir kitap okudum. Yazarı İslam’a yabancı bir kültürden ama bilgileri önemsenmeyecek kadar tahlilci ve gerçekçi. İçindeki kurgularında Hasan Sabbah isminde bir zındık, Büyük Selçuklu padişahı Melikşah’ı öldürecek kadar gözü dönmüş, İslami temele dayanmayan İsmaili öğretisini İran’da kurgulayıp, lider özelliğini perçinleyen müthiş bir kişilik ve yaşattığı olaylarla dolu! Okurken irkildim. İnancı bu kadar sömüren ve sonuçta hedefine ulaşan bir insanı günümüze model olarak koymaya çalıştığımda, kurduğum kurgulara bakınca ürperdim. Günümüzde aynılarının varlığı beni derinden etkiledi. Kalbimde müthiş bir korku ve yaşadığım çevreme yabancı gözlerle bakıyorum şimdi. Din sömürülüyor. Sömürülmeyen ne var ki? Amaca ulaşmak için vasıtalar önemli. Herhalde dinsel yaşamın öne çıkmadığı tek Rusya’da din sömürülemez. Orada da yoksulluk ve sefalet belki sömürülebilir. Hangi toplumda eğilim ve inanç hâkimse, ona göre liderler ve dünyalık fikirler türeyiveriyor. Teknoloji ve internet, kısacası sanal yaşam, insanları daha da cahilleştiriyor. Liderler artık, sanal oyunların içinde ve mesajları da onların gizemlerinde saklı.

Bu güne kadar matbaanın ülkemize geç girmesi şiddetle eleştirilmekteydi. Çok kitapların basılmaması, okuma oranının ve bilgisizliğin en büyük sebebi olduğu savunulurdu. Osmanlı yargılanırdı. Bu düşüncede olanlara soruyorum, “ En son teknolojik cep telefonları, medya cihazları, yapı malzemelerini biz ilk alan olmuyor muyuz dünyada? Fakat neden okuma oranı ve cahillik yüksek? Neden çok gelişmiş bir toplum değiliz? Neden bir G7 ülkesi değiliz?” çünkü biz taklit ediyoruz, çünkü biz üretmiyoruz, çalışmak içinde gayret etmiyoruz. Polis, öğretmen, asker ya da din görevlisi özenle seçilmiyor. Kolay işe giriliyor ve maaşı da iyi. Üniversite mezunu iş sahibi olmak zorunda ya... Maddi imkânlar için meslekler seçiliyor, hava atmak için teknoloji sahipleniliyor, falanca kurumdanız, iyi nemalanırız diye sahte şeyhlere iştirak ediliyor. Öbür dünyada cennet anahtarını almak öylesine kolay, Allah değil de sanki kişiler verecekmiş gibi cahilane birilerinin peşinden gidiliyor, Alamut kalesindeki gibi. Elbette gerçek dini öğreten kurumlara değil sözüm. Hadi ya, bugünü de kurtardık. Kardeşim ömrün gidiyor, sonsuz hayatın mahvoluyor, oku ve yaz lütfen! Hareketsiz ve üretmeyen beden en fazla şerre ve hastalığa şahit olacaktır.

Sanal dünya fanatikliğine hep beraber bir ara verelim. Teknolojiden israf etmeyelim. Evlerimizi kafe yapalım. Bir araya gelip, okuduklarımızı, tarihimizi, yeteneklerimizi karşılıklı paylaşalım. Evlerimizi farenin yol aradığı bir yer gibi kullanmayalım. Gerçek birdir, ölümde. Madem bir son var, akıllıca kullanalım ömrümüzü! Kime iman ettiğimizi, kimin peşinden yol aldığımızı seçelim. Mutlu bir toplum ancak, cahillerini eğiten toplumdur, katiller doğurmayan! Öcüleri böcüleri çöp sepetine atalım. Kendimizi ve yaşadığımız toplumu tanıyalım. Hep beraber birbirimiz hakkında duygudaşlık yapmayı öğrenelim.

 

Saffet Kuramaz

( Alamut Kalesi başlıklı yazı safdeha tarafından 17.02.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.