Rize ili Çayeli ilçesinden geçip, Ayder yaylasında geziyorum. İlk defa geldiğimden oldukça fazla ön yargılarım var. Ormanlık alan içinde, bir kaç ev ve yeşillik … Akan ırmakları hayal ediyorum. Taze oksijenle ciğerlerimin hayat bulduğu gür nefese doyar diye umut ediyorum. Ancak, geldiğimde gördüğüm manzara bir ilçe görünümüne bürünmüş, sağlı sollu alış veriş merkezleri, lokantalar… Tipik bir tatil merkezini andıran alışılmış bir görüntüyle karşılaşıyorum. Hayal kırıklığım o kadar büyük ki, herhalde daha ileride böyle bakir bir yer var diye inatla ilerlemek istiyorum yollarında. Tırmandıkça, çukurlarıyla mücadele ettiğim, araba lastiklerinin yüksek olmadığı arabaların geri döndüğü, vinçlerin yol yapmak için tozu toprağa boğduğu manzara ile karşılaşıyorum. Bu kadar engele rağmen, yavaş yavaş ilerleyerek düzlüğe eriyorum. Kısmen, bozulmamış, henüz evler yapılmamış, çadır türü yerleşim yerleri hakim yaylaya ulaşıyorum. Çay içiyorum. Irmak kenarında yürüyorum. Yüksek dağlarının arasında huzur duyuyorum, çok şükür. 


Bizimle burada buluşacak dostların telefonu ile bu rüya ortamından uzaklaşıyorum. Ne yazık ki, arabaları bu güzel yere ulaşamamış, arabalarıyla sorun yaşamışlar, ”Gelmeyin!” diyoruz. Apar topar o ilçe görünümlü yere dönüp, onlarla karşılaşıyoruz. Nehir kenarında bir lokantayı keşfediyoruz. Irmak gür akıyor, sesi yeni bestelenmiş müzik sesiyle konser veriyor sanki. Hemen önümüzdeki bir tepede yapılan evin, teleferikle taşınan malzemelerini izliyoruz diğer yandan. 


Etrafımızda siyah renkli elbiselere bürünmüş Arap turistleri görüyor, gerçekten ne kadar çoklar diye arkadaşlarla konuşuyoruz. Bize hizmet eden garson, yirmi bir yaşlarında, tez canlı ve temiz bir çocuğa benziyor.  “Nerelisin?” diyorum. Yakın bir köyden olduğunu ve laz ismi olan köyünün adını telafuz ediyor. “Nedir manası?” diye sorduğumda, “Manasını araştırıyorum. Muhtara ve çok yaşlı kişilerden ne anlama geldiğini bulmaya gayret ediyorum. Gerçek manasını öğrenmek çok zor ama öğreneceğim, araştırıyorum! Lazca ve gürcüceyi bu yüzden öğrenmeye gayret ediyorum. Köyümüzün adı aslında Muratlı ama bana nereli olduğumu sorduklarında ve Muratlı dediğimde kimse neresi olduğunu bilmiyor. Ama lazcasını söylediğimde, hemen herkes neresi olduğunu biliyor!” diye ekliyor. “Neden bu laz isimleri ki, üstelik çokçada bilinmiyor manası?” diye sorduğumda, “Abi, doğuda Kürdistan diye bir talep gündeme gelince, buralarda Lazakistan ismi telafuz edilmeye başlandı. Ben Türküm ve bu tür emeller hoşuma gitmiyor ama bu fikrin başında, bazı sanatçıların da mücadelesin olduğunu biliyorum. Sonu nereye varır bilmiyorum.” diyor üzüntüyle. Bu tür girişimlerin yanlış olduğunu anlatıp duruyorum. Garson dinliyor. Cahil köylünün, manası nereye gidecek bu tür şeylerden haberi yok. Geçmişinde yaşadıkları ve anlatılar canlandırıldıkça, atalarını merak ediyor, sanki benimsiyor bu tür şeyleri… Devlet, bu tür girişimlere eğitim yoluyla dur demeli, bu akımları kontrol etmeli bana göre.


Lavobaya gittiğimde, girişinde kolunun ve vücudunun görünen her yerinde hristiyan sembolleri ile kazınmış bir genç görüyorum. Sigara içiyor. Ayak üstü sigara içmemesi için bir sohbete başlamak üzereyken, “Ben hristiyanım, Gürcistanlıyım!” diyor. Türkçesi o kadar güzel ki…Bizim laz hemşerimle arkadaş olmuş, paylaşımlarında sorun yok. Yapacağım telkinden vaz geçiyorum. İzlenimlerimden, paylaştığı çocuğu etkilediğini gözlemliyorum. Dinsel bir misyonerlik kokuyor baktığım görüntüden. Turizm adına, o cahil insanları zehirliyorlar, üzülerek uzaklaşıyorum.


Karadeniz insanı, arazilerinin kullanımında da sorunlar yaşıyor. babadan miras kalan yerleri, orada yaşayan kişiler gasp ediyor ve içinde ne kadar kullanım alanı tarla varsa geçiminde kullanıyor. başka yerlerde yaşayan akrabaları, mirasını isteyemiyor adeta. Kızlara miras hakkı vermiyorlarmış ayrıca. Anladığım akrabalık ilişkileri kopmak üzere, başka şehirlerde yaşayanlar memleketlerine dönüp ev yapmak isteseler, mirasına sahip çıkamadıklarından yapamıyorlar. Bu kadar birbirine yabancı kalmış iki uç akrabaya, Lazakistan fikrini aralarına nifak olarak sokmaya gayret ediyorlar. Ancak, bunu gerçekleştirebilmeleri mümkün görünmüyor. her yerde cami, her yerde ezan gümbür gümbür okunuyor. Bir terörist gördüklerinde hala, devleti beklemeden eline silahını alarak onların peşine düşüyorlar. Bir tek teröristi bile aralarında barındırmıyorlar. 


Bu güzelim yerler, gerçek bir mucize…. Bosnanın ırmakları, İsviçrenin yeşilliği sarmış her yeri. Allah cömertçe rahmetini yaymış her tarafına… Sonradan gittiğim Uzungöl’de Bolu’daki Gölcüğü yansıtır gibi…. Biz gerçek bir cennette yaşıyoruz. Dünyanın sahip olmak istediği her şeye sahibiz. Ne yaparlarsa yapsınlar, bizi birbirimize düşürüp memleketimiz bölemeyecekler… Yurdum insanının güzel yüreği bu düşmanca saldırılara asla mağlup edilemeyecektir. Ne Lazakistan, ne Kürdistan ne de başka bir hizip, bizi ayıramayacak ve bölemeyecektir. Biz Malazgirt ruhunun doğduğu Anadolu topraklarında, Türk’ün adalet veren ruhuyla yaşamaya ve geleneklerimizi dimdik ayakta tutamaya devam edeceğiz inşaallah.  Küfrün hakimiyeti ve demokrasi yalanı Fransa’daki iki yüzlülük ile sona ermiştir. Ülkemizdeki darbeye rağmen demokrasi için savaşan insanımız ile birlikte, bu dünya liderleri Fransa’daki gibi bizi destekleyip yanımımızda yürümemişlerdir.  İki yüzlülükleri ve demokrasi yalanları artık iflas etmiştir. 


Saffet Kuramaz 

( Lazakistan Hayali başlıklı yazı safdeha tarafından 26.08.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.