(Drama)
MEVLÂNA CELÂLEDDİN-İ RUMİ

Ayten DİRİER
(Fonda Mevlevi Müziği - ITRÎ'nin besteleri)

-Bayan sunucu: Yıl 1207... Horasan sonbaharı yaşıyordu. Devrin ünlü ilim adamı Bahâddin Veled, büyük bir heyecanla kısa bir süre sonra dünyaya gelecek yavrusunun, ilim, irfan yuvası içinde yer alması için dua ediyordu. 30 Eylül günü Harzemşahlar ailesinden olan Mümine Hatun nur topu gibi bir oğlanla eşini karşıladı.
Devrin “Sultan-ül Ulema”sı Bahâddin Veled, “büyük esrar” içinde gördüğü Celâleddin adındaki oğlunu, daha konuşmaya başlar başlamaz devrin ünlü bilim adamları Seyyid Burhaneddin ile Şerafeddin Lalâ’ya teslim ederken;

-Bahaddin Veled: “Bu çocuğu iyi yetiştirin. İlimle, irfanla, insan sevgisiyle yetiştirin.” emrini verdi.

-Erkek sunucu: Mevlâna’nın Mevlâna olmasındaki en büyük olaylardan biri, ailesiyle birlikte Horasan’dan Anadolu’ya göç sırasında geçer... Bahâddin Veled, manevi nüfuzundan çekinen Harezm hükümdarı ile arası açılınca, ailesi ile birlikte 1222’de Belh’ten ayrılır. Göç kervanının ilk durağı tasavvufun büyük merkezlerinden biri olan Nişabur’dur. O şehirde yaşamakta olan büyük veli Feridüddin Attar, bilginler sultanını şehrin dışında karşılar. İslâmın iki kutbu, olan bilginler birbirleriyle kucaklaşıp, uzun bir sohbete girerler. Bu sohbetlere Mevlâna da katılır. Feridüddin Attar, Mevlana’nın genç yaşına bakar, çok olgun görür, takdir eder... Yazmış olduğu “ESRARNÂME” adlı kitabını da Mevlâna’ya hediye eder.

-Bayan s: Kitap yüklü, muhafızı ve kılıcı olmayan göç kervanı Nişabur’dan ayrılırken Şeyh yaşlı gözlerle Bahâddin Veledi uğurlayıp, babasının ardından yürüyen Mevlâna’yı kastederek mırıldanır:

-F.Attar: “Hayret, hayret ki ne hayret… Süphanallah, koca bir derya, koca bir umman bir ırmağın peşine düşmüş gidiyor. Bir ırmak, koca bir ummanı peşine takmış sürükleyip gidiyor.”

-Erkek s: Belh’ten kalkan ilim ve irfan kervanı; Bağdat, Mekke, Medine, Kudüs, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde ve Karaman’da yaklaşık sekiz yıl geçirdikten sonra Konya’ya vardı.

-Bayan s: Bilginler Sultanı iki yıl bu şehirde kaldıktan sonra 12 Ocak 1231 yılında öldü. Mevlâna yalnız kaldığını, onsuz hiç bir şey yapamayacağını sandı. -Erkek s: Mevlâna’nın bu sıkıntılı günlerinde, imdadına Tirmizli Seyit Burhaneddin yetişti. Her gün yeni şeyler öğretip, Tanrı gerçeğinin sırlarını birer birer gözleri önüne serdi. Mevlâna, hocasının önerisiyle önce Halep, sonra Şam’da devrin tanınmış bilginlerinden ders aldı. Muhyiddin Arabî ile tanışıp, devrin ünlü bilginleriyle aynı ortamda bulundu, onlardan feyz aldı.

-Bayan s: Bir gün Şam pazarında dalgım dalgın dolaşırken, kalabalığın içinden değişik giyinmiş bir adam kolunu çekti. Adam Mevlâna’nın elini öptükten sonra, “Kimsin” demesine kalmadan;

-Şems: “Ey dünya sarrafı beni anla...”

-Bayan s: Diyerek kalabalığa karıştı.

-Erkek s: Ancak bu kişi Mevlâna’nın gönlüne girmişti. Gönlünü fetheden bu kişinin kimliğini ancak yıllar sonra öğrendi. Adam Şemseddin Tebrizi’den başkası değildi.

-Bayan s: Arada yıllar geçti. Konya’ya dönen Mevlâna, Altun Aba Medresesinde dersini verdikten sonra, evine dönerken daldığı düşüncelerden, birinin atının dizginlerini çekmesiyle sıyrıldı. Bu kişi Şemseddin Tebrizi’ydi.

-Şems; “Bir müşkülüm var. Söyle bana, Hz. Muhammed mi, yoksa Beyazid-i Bestami mi büyük ne dersin?” diye sordu. Mevlâna;

-Mevlâna: “Bu nasıl soru?.. Elbette Hz.Muhammed büyük!”

-Bayan s: Diye karşılık verince, Şems ikinci sorusunu yöneltti.

-Şems: “İyi ama Hz.Muhammed ‘Yarabbi seni tebcil ederim(ulularım). Biz seni lâyık olduğun veçhile bilemedik’ buyurur. Halbuki Beyazid-i Bestami ‘Ben kendimi tebcil ederim. Benim şanım çok yücedir. Zira cesedimin her zerresinde Tanrıdan başka varlık yoktur.’ demekte, buna ne buyrulur.”

-Mevlâna: “Çünkü Hz.Muhammed, günde sayısız makamlar aşıyor, her mertebeye varışında, evvelki bilgi ve hayalindeki düşünceler için bağış diliyordu. Böylece peygamber hiçbir makam ve hükümde kalmıyordu. Beyazid-i Bestami ise vardığı ilk makamın sarhoşluğuna kapıldı, kendinden geçti. O makamda kaldı ve hemen bu sözü söyledi.”

-Bayan s: Şems bu cevabın altında ezildi. Bir çığlık atarak yere kapandı. Atından inen Mevlâna, Şems’si kucaklayıp kaldırdı. İki derya birbirine kavuşmuş, Mevlâna’nın ufkunda yeni bir güneş doğmuştu.

-Erkek s: Hakkın ışıkları Şems’e vurmuştur. Mevlâna’nın Şems’e olan sevgisi de buradan kaynaklanır. Şems, Mevlâna’ya aşk yolunda kılavuzluk etmiştir. Şems, Mevlâna’yı sema etmesi için uyarıp, şöyle diyordu:

-Şems: “Sema ediniz… Hakkı isteyen ve ona âşık olanlar, sema ettikleri zaman aşkları ve manevi halleri çoğalır.”

-Bayan s: Şems bir yandan Mevlâna’yı aydınlatırken, diğer yandan kırk gün süren oruçlarla O’nu pişiriyordu. Kısa bir süre içinde Mevlâna, Şems’i geçti. Bir gazelinde şöyle diyordu:
-Mevlâna:
“Seher çağı, gökyüzünde bir ay göründü,
Gökten indi de gözünü bize dikti.
Bakmaya başladı,
Av zamanında bir kuş vurmuş doğan gibi...
Ay, beni kaptı, gökyüzüne uçuruverdi...
Kendime baktım göremedim.
Çünkü o ayın lütfüyle bedenim can kesildi.
Can âlemine gittim.
Orada da o Ay’dan başka bir şey göremedim.
Hâsılı, ezeli tecelli sırlar tamamıyla anlaşıldı.”

-Bayan s: Mevlâna büyük coşku içindeyken, Şems’in gelişinde memnun olmayanlar vardı. Eşi Kerra, manevî kızı Kimya, küçük oğlu Alâeddin ve yakın çevresi;

-Erkek s: “Kim bu adam, bizim ummanımızı elimizden nasıl aldı?”

-Bayan s: Demeye başladılar. Bir gün Şems aniden yok oldu... Halkın gösterdiği tepkinin büyümesinden üzülerek Konya’yı terk etti. Mevlâna, Şems’in aniden kaybından duyduğu üzüntünün içinde dertli, çaresiz bir kişi oldu.

-Mevlâna:
“Nerde hani o canım sözlerin şimdi?
Nerde o hani o sırları çözen akıl?
Nerde hani o gül bahçesinde giden ayak,
Elimizi tutan el nerde hani?”

-Erkek s: Şems’i aramak için Şam’a gitti, varlığını hissettiği halde o’nu göremedi.

-Mevlâna:
“Olduğun yerlere uğrayamam korkumdan,
Kıskanırlar sana aşıklık edenler birden.
Gece gündüz yaşayan gönlüm içinde sensin
Seni görmek diledikçe bakarım gönlüme ben.”

-Bayan s: Konya’ya Şems’siz dönen Mevlâna’nın durumunu oğlu Sultan Veled şöyle anlatır:

S.Veled: “Damlaydı, coşup deniz oldu. Yüceydi, aşkla daha da yüceldi. Aradığı kendine göründü. Naralar atıyor, feryatlar ederek coştukça coşuyor, aşk denizi köpürüp çağlıyordu. Ayrılık derdiyle karar kılmıyor, herkes de ona uyup; genç, ihtiyar, yıldızlar gibi o aşık güneşin karşısında canla başla sema ediyordu.”

-Bayan s: Sultan Veled, babasını bu dayanılmaz acıdan kurtarmak için dört bir yana haber saldı.

-Erkek s: 1247 yılı mayıs ayının sekizinci günü... Konya’da baharın en güzel günleri... Herkesin yüzü güleç, ama asıl şenlik, asıl bahar Mevlâna’nın medresesinde… Şems geliyor, aylardır yolu gözlenen, ta içten özlenen Tebrizli Şems, canlar canı geliyor! Mevlâna en güzel gazellerinden biriyle şöyle sesleniyordu.
-Mevlâna:
“Yollara sular dökün,
Bahçelere müjdeler verin...
Bahar kokuları geliyor,
O geliyor o...
Ay parçamız, canımız, yarimiz geliyor.
Yol verin, açılın, savulun.
Beri durun beri!
Yüzü apaydınlık, ak-pak
Bastığı yerleri aydınlatarak
O geliyor o...”

-Bayan s: Mevlâna Şems’in yokluğunda olduğu gibi, varlığında da coştu… Gazel üstüne gazel yazıyor, divanlar doluyor, sohbet geceleri, kadir geceleri kadar ilâhi vecd ve aşkla, Tanrı aşkıyla dolup taşıyordu. Bir gazelinde;
-Mevlâna:
“Konuğum ben bu gece sana,
Ey can, ey canımın canı.
Ey gül, ey güzeller sultanı
N’olur bu gece uyuma.
...
Sen sarhoş gönlüme huzur,
Dilimde hece...
Sensiz iki dünya zindan bana
Yumma gözlerini, dur
Sakın uyuma.
Kadir gecemiz bu gece...”

-Bayan s: Diyerek, ilâhi tecelliden kaynağını alan kavurucu aşkıyla Allah’a niyaz ediyordu.

-Erkek s: Şems’in dönüşüyle Mevlâna’nın bulunduğu ortamdan yeniden ayrılması, yeni olayları doğurdu. Bir gece, karanlıklar arasından çıkan Mevlâna hayranı bir grup, ellerinden Mevlâna’yı çekip alan Şems’i öldürüp, kuyuya attı...

-Bayan s: Şems’in ortadan kaldırılması, Mevlâna’nın feyz hocasına duyduğu sevginin daha çok artmasına yol açtı. Onun yokluğunu içinde duyan ünlü düşünür, içli gazeller yazarak avunuyor, ama acısını unutamıyordu.
-Mevlâna:
“Ey canımın canı, salına salına ne de hoş gitmedesin,
Gitme bensiz.
Ey dostların canına can katan, gül bahçesine
Gitme bensiz.
Ey gök, dönme bensiz.
Ey zaman, geçme bensiz.
Bu dünya da seninle hoş, o dünya da seninle hoş.
Bu dünyada durma bensiz, o dünyaya gitme bensiz.

Bak dur bana böylece, sürme beni bensiz
Gitme bensiz.
Ey neşe; padişaha eş olursan içme bensiz
Ey bekçi; sultanın damına çıkacaksan çıkma bensiz
Vay haline senden bir iz bulamadan bu yola girenin
Mademki izindeyim ben, ey izinin tozu belirmeyen
sevgili
Gitme bensiz.
Vay haline bilgisizce bu yola girenin.
Benim bilgim sensin, ey yol, iz bilen, gitme bensiz
Başkaları âşık diyorlar sana, bense aşk padişahı
diyorum.
Ey şunun, bunun fikrinden vehminden çok yüce,
çok üstün dost
GİTME BENSİZ...

Devamı var...
( Mevlana Celaleddin-i Rumi - 1 başlıklı yazı AytenDirier tarafından 16.12.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.