2005  yılıydı. Yani  emekli  bir  öğretmen  olmamdan  bir  sene  öncesi… Aylardan  Temmuz  ya  da  Ağustos  filan  olabilirdi.  Ya  da  ay  ne  olursa  olsun  oldukça  sıcak  bir  gün  yaşıyorduk Fethiye’de..

Zaten  Fethiye’yi  bilen  bilir;  Yayla  köylerinde  Ağustos’un  ortasında  bile  yorgansız  yatamazsınız  ama  Karabel’den  aşağısında  başlar  sıcaklar  ki  aman  Allah’ım. Özellikle  de  yaz  aylarında  deniz  bile  sanki  ılıtılmış  gibidir. 

Her  neyse…İşte  böyle  oldukça  sıcak bir güne  denk  gelmişti  Muharrem  Ayı.  Yani  diğer  deyişle  Aşure…

Hani  övmüş  olmayayım  ama  benim  hanım  nefis  yapardı  aşureyi. O  sene  de  yine  döktürmüştü  doğrusu. İşin  doğrusu  herkesin  aşure  yaptığı  ve  konu komşusuna  dağıttığı  bir  yerdi  Fethiye  o  bakımdan  da  milletin  ellerinde  siniler,  sinilerin  içinde  tas  tas  aşure,  komşu  komşu  dolaşmasının  ne  anlamı  vardı  pek anlamasam  da  Fethiye  ikram  konusunda  dünyanın  hiç  bir  yerinde  göremeyeceğinizi  tahmin  ettiğim  bir  özelliğe  sahipti.

Haa  pek  anlamasam  da  dediğime  bakmayın. En  azından  benim  hatun  havasını  atardı.  ‘’  Bir  milletin  yaptığı  aşureye,  bir  de  benim  yaptığıma  bak  da  kıymetimi  bil’’  Diye…Yani  sanırım  her  evde  aynı muhabbetin  yapılmasına  vesile  olurdu  bu  herkesin  birbirine  aşure  dağıtması.

Evet..Ne  diyordum?  ‘’Fethiyeliler  ve  cömertlik,  misafirperverlik,  eli  açıklık ‘’ diyordum…

Mesela  bir  gün  hiç  unutmam  görev  yaptığım  köyün  içinden  geçen  kara  yolu  üzerindeki  kahvede  arkadaşlarla  muhabbet ederken  bir  vatandaş  yanaştı  kahveye  ve  ‘’ Arkadaşlar,  buralarda  şöyle  karnımızı  doyuracağımız  bir  lokanta  var  mı?’’  Diye  sordu.  O  zamanlar  köyde  lokanta  filan  yoktu.  O  köylü  olan  kahveci  adamın sorusuna  cevap  verdi:  ‘’ N’tceeen  logantayı bizmoğlan? .  Bag  şu  ileride  düğün  var.  Gir  aralarına,  otruve zofraya,  bi  güzel  garnını  doyur’’ 

Adam  şaşırdı  tabii  ki  ‘’ Yahu  olur  mu?  İnsanları  tanımam  etmem.  Hem  biz  bir  aileyiz  baksanıza.  Bu  kadar  insan,  hiç  tanımadığımız  insanların  düğününe  gidip  de  yemek  yemek ayıp  olmaz  mı?’’

Fethiye’de  böyle  bir  soruyu  sormak  ayıptı asıl. Adamın  ve  ailesinin  koluna  girip  aslında  benim  de  öyle  bir  samimiyetim  olmadığı  düğün  evine  götürdük  ve  bahçede  kurulan  sofraya  oturttuk. Bir  güzel  karınlarını  doyurup  kalktı  gittiler  dualar  ederek.

İşte  böyle  bir  yerdi  Fethiye?  Haa  Manavgat,  Finike,  Korkuteli  gibi  yerlerde  de  bizzat  gözlerimle  şahit  olduğum  bir  durumdur  bu.  Hiç  kimse  sormaz  oralarda  ‘’Sen  oğlan  tarafı  mısın  yoksa  kız  tarafı mısın’’  Bunun  hiç  bir  önemi  yoktur.  Tamamen  tarafsız  biri  olarak  da  o  sofraya  oturabilirsiniz  rahatlıkla.

Mesela  o  yörelerde  kadınlar  sacda  ekmek  yapmaya  başlayınca  iki  hamur  teknesi  hamur  yoğururlar.  Teknelerden  birinin  hamuruyla  yapılan  ekmekler  yağlanıp  yağlanıp  yoldan  gelip  geçenlere  dağıtılır.  Yani  hiç  kimsenin  nefsi  kalmaz  oralarda.  Her  kokuyu  duyan mutlaka  yer  o  ekmekten. İkinci  hamur  teknesi  ise  eve  aittir.

Mesela  Kurban  bayramlarında  o  yörelerde  kurban  kesmeyene  rastlamazsınız. Çok  nadirdir  kesemeyen.  Zaten  oralarda  Kurban  Bayramında  asıl  bayramı  kurban  kesemeyen  yapar.  Kurban  kesenden  kat  kat  fazla  eti  olur  dolabında.

Haa  bir  de…Adamlar / veya  kadınlar   her  bir  olayı  millete  ziyafet  çekmeye  vesile  ederler.

Vatandaşın  oğlu  kızı  nişanlanır,  millete  ziyafet…Oğlu  sünnet  olur,  millete  ziyafet.  Oğlu  askere  gider,  millete  ziyafet. Ev  yaptırır,  millete  ziyafet,   Hatta  hiç  unutmam,  vatandaşın  biri  emekli  oldu,  adam  emekli  ikramiyesi  olarak  diyelim ki  30  Milyar  aldı,  bunun  3  Milyarı  ile  köye,  köylüye  ziyafet  çekti. Kırk  mevlitleri,  elli iki  mevlitleri,  sık  sık  adak  ziyafetlerini  hiç  saymıyorum…

İşte  böylesine  cömert  ve  eli  açıktır  bu  yöre  halkı. 

Neyse..İşte  o  aşure  ayında  bizim  aşureler hazırlandıktan sonra  hanım  sordu:

-Sami..Yahu  bizim  şu  İngiliz  Komşular  var  ya  onlara  da  aşure  verirsek  dinen  bir  sakıncası  olur  mu?

İşin  doğrusu  bizlere  karşı  oldukça  iyi  bir  komşu  olan  ve  hemen  bitişiğimizdeki iki  katlı  evde  oturan  Tim  ve  ailesiyle  öyle  bir  muhabbetimiz  yoktu.  Sadece  gördüğümüzde  biz  ona  ‘’ Hello ‘’ Derdik  o  da  bize  ‘’ Merhaba’’ )))  ( Komik  ama  öyleydi )

Hanıma  cevap  verdim:

-Hiç  bir  sakıncası  yok.  Bir  tas  da  onlara  koy.

Hanım  aşureyi  doldurdu,  üzerini  süsledi  illevelakin  aşureyi  kim  siniye  koyup  da  götürecek? Kangallar  evde  yok.  Denize  yüzmeye  gitmişlerdi  sanırım.  Hanım bir  taraftan  yemek  yapmakla  meşgul,  ben  götürsem  bu  sakat  ayakla  mutlaka  bir  yerlere  takılır  dökerim.  Kala  kala  o  sıralar  henüz  12  yaşında  olan  kızım  kalıyordu.  Kızımın  eline  tepsiyi  verip  üzerine  de  aşureyi  koyup  Tim’in evine  yolladım.  Bir  taraftan  da  pencereden  bakıyorum.  Acaba  Tim  ne  yapacak?

Kızım  kapıyı  çaldı.  İçeriden  ‘’Hev  hev  hevv.’’ Diye  bir  ses  geldi. Yok  yok  yanlış  anlamayın.  Havlayan  Tim  değil.  Tim’in  minik,  topak  türü  köpeği.

[Bundan  sonraki  kısımda  yazacağım  İngilizce  cümleler  belki  söyleniş  ve  yazılış  olarak  tam  böyle  değildi  ama  ben  aklımda  kalan  şekliyle  yazacağım.]

Az  sonra  Tim  kapıyı  açtı. Kızım  aşure  tasını  uzattığında  da  önce ‘’ Thank you  very  much (  Çok  teşekkürler) ’’  dedi  sonra  da  sordu?

-What  is  this? ( Bu  nedir.)

Kızım okuldan  öğrendiği  İngilizcesiyle  cevap  verdi.

-This  is  aşure ( Bu  aşuredir )

Tim  daha  da  merak  etmişti.

-What  is  Aşure? (  Aşure  nedir? )

Yok..Kızım  çat  pat  İngilizce  biliyordu  ama  aşurenin  ne  olduğunu  anlatacak  kadar  değil.  Haliyle  olay  Tarzancaya  dödü. El  kol  işaretleriyle  kızım  ona  ‘’  Mııımmm,  nefisss.  Diyor,  ‘’ Gnamm  gnamm  gnamm’’ yaparak yemesi  gerektiğini  anlatıyordu.

Tim parmağını  aşureye  daldırıp  sonra  yalayınca  oldukça  hoşuna  gitti 

- Mııımmm  Perfect  ( Mükemmel)

Kızım  Perfect’in  mükemmel  anlamına  geldiğini  biliyor  muydu  bilmem  ama  adamın  mımmm  demesinden  beğendiği  anlaşılıyordu. Gururla  cevap  verdi:

-Elbet  güzel  olacak.  Onu  benim  anacığım  yaptı. 

Ancak  Tim’in  ülkesinde  böyle  bir  şey  olmadığından  ve  o  güne  kadar  bizim  insanımız  da  dinen  sakıncalı  olabileceğini  düşündükleri  için  ona  böyle  bir  ikramda  bulunmadıklarından  para  uzattı  benim  kıza.  Kızım  tabii  ki  böyle  bir  parayı  alamazdı  ve  almadı.

Evet..Biz  bir  Türk  olarak  Tim’e  insanlığın,  komşuluğun  parayla  alınıp satılan  bir  şey  olmadığını  öğretmiş  olduk.  Ama…

Ama  beş  dakika  geçmeden  Tim’den çok  önemli  bir  şeyi  de  biz  öğrenmiş  olduk.

O  gün  aynı  zamanda  diğer  tarafımızda  oturan  komşunun  bahçesine  duvar  yapıyordu  yaşları  20-25  olan  genç  erkek  işçiler.  Hanım  bu  Anadolu'nun kim bilir  neresinden  gelmiş olan  işçilere  de  aşure  verelim  dedi.  Yine  taslara  doldurduk  ve  siniye  koyup  on iki  yaşında  bir  kız  çocuğu  olan  kızımın  eline  vererek  siniyi,  bu  işçilere  yolladım.

Kızım  evin  köşesini  döner  dönmez  bir  baktım  Tim  hızla  evinden  çıktı  ve  koşa  koşa  gelip  kızımın  elinden  tepsiyi  aldı. Aşurelerin  işçilere  gittiğini  anlamıştı.  Kızıma  el  kol  işaretleri  yapıyor  ve ‘’No  no  nooo.  You  are a  little girl( Hayır  hayır..Sen  küçük  bir  kız  çocuğusun.)’’  diyordu.  Benim  pencereden  kızımı  takip  ettiğimi  gördüğü  halde  12 yaşında bir  kız  çocuğunun  delikanlı  adamlara  o  aşureleri  götürmesine  izin  vermedi. Tepsiyi  alıp  kendisi  götürdü  işçilere.

İşte  o  anda  Timden  iki  şey  öğrendim: 1-  Bir  insana (  Hangi  milletten  olursa  olsun )   iyilik  edersen  ya  da  kalbinin  tüm  sıcaklığı  ile  dostluk  elini  uzatırsan  bunun  karşılığını  mutlaka görürsün.

İkinci  öğrendiğim  şey  neydi  yazmayacağım.  Okuyucuların yorumlamasını  daha  uygun  buluyorum.  Neydi  sizce  değerli  okurlarım?


Ancak yine  de  bir  soruya  cevap  vermeden  geçemeyeceğim.

SORU:  What  is  aşure
CEVAP : Aşure  means  frienship ( Aşure  dostluk demektir )

Yarımyamalak  İngilizce  ile  sürç-ü  lisan  eylemişsek  affola. 
( What İs Aşure? başlıklı yazı Sami Biber tarafından 2.12.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.