Ey vatanım, kalbimin içine süzülen, şehidimin kan damlası kadar aziz ve mukaddes sevgilim... Varlığın cennetim, yokluğun felaketim olur!.. Sensizliği düşünmek bile kâbus gibiyken, en ufacık bir ihtimal dahi nasıl da uykularımı kaçırıyor, bilsen!? 

Cehennem koridorlarında yürüyenler var, ayakları ateş; bastığı her yeri yakıyor, ruhsuz bir ceset gibi kör bakışlarla çocukların koynuna kor bırakıyor!


Sen ağlıyorsun biliyorum! Tarumar olan bahçelerine kazılan mezarlardan inlemeler geliyor! Küçük bir kız, ellerinde kahır kınası,, bedenine sardıkları kefen rengi elbise ile gönülsüz gerdek gecelerine mahkûm ediliyor

Türküsüz bozkırların gelini, öylesine masum ki yüreği, aradan kırk yıl geçse de büyümüyor!... Kimse görmüyor, bir tek sen görüyor ve hicap içinde ağlıyorsun.. ağlıyoruz! Ayağı ateş, kalbi taş iblisler beton ormanlarının sokaklarına gizlenmiş yeni kurbanlar arıyor.

İşte çocuk seslerinin çınladığı bir binaya bıraktığı kıvılcımlar, oradaki mahzun insanların canını yaktı, huzurun göğsüne isabet etti!!


Vicdan yoksunu ve insan kılığındaki canilerin cinneti!.. Eyvah! Şu kalın duvarların arkasında kaç beden acı içinde utancın en derin kuyusunda kıvranacak şimdi? O tertemiz tenine dokunan eller kaç kez sökecek ciğerlerini? 

İğrenç bakışlı sapıkların olmayan merhametine muhtaç kaç kez ağlayıp feryat edecek?... Kimse duymuyor bir tek sen duyuyor ve hicap içinde ağlıyorsun, ağlıyoruz!


Ve bir bebek bir kaç aylık hayatından bir başka caninin kirli ellerinde ayrılıyor… Hissettiği tek şey acı! Ne korkuyu biliyor ne utancı, o sadece göz pınarlarındaki ıstırap damlalarında boğularak ölüyor!... Şu anda dünyanın neresinde güneş doğuyorsa doğsun hatta hiç batmasın yaksın kavursun bütün insanlığı..!!


Ah sen sevgili! Biliyorum yüzlerce hicran yarası açtılar bağrına... Biliyorum ki yaralarının tek şifası gülen yüzler, kırlarında oynayan çocuklar, ve gökte dalgalanan bayraktır… Dağlarda sırtlanlar dolaşıyor, şehirde eşkiyalar... Bir alev topu gibi patlamış öfke! Nefret, o karanlık ağzından lavlar akıtıyor!...


Ben gurbetteyim sevgili ruhumun gurbetindeyim! Biliyorum şaşırdın, biliyorum küskünsün bana... Yalan söyleme diyorsun, buradasın, topraklarımda yaşıyorsun, neden susuyorsun?

Çünkü gittikçe yabancılaşıyorum halkıma… Ne zaman göklere baksam atamın ağlayan mavi gözlerini görüyorum... Ne zaman o ay yıldızlı kızıl lâleyi dalgalanırken görsem uğruna şehit olan ecdadımın inleyişlerini duyuyorum. Ne zaman ezan seslerini dinlesem İslâm’a vaat edilen cennetin, kara maskeli kara yürekli zebaniler tarafından talan edilişini seyrediyorum...Mânaâya kapanan gözlerin o cenneti görmeye hakkı var mıdır? 

Dininin, milliyetinin ayaklar altına alınmasına susanların o cenneti istemeye yüzü var mıdır? Ah vatanım canımdaki can, sevgili yarim, yarenim! 


Toprağın süt kokar, verimli tarlalarda sarı başaklar boy verirken kara gözlü delikanlılarım yar için türkü söyler. Pembe oyalı yemenisi saçlarını süsleyen genç kızlar gülümser türkülerdeki aşk manilerine... Eken biçen toplayan köylülerimin emeği tertemiz teriyle süzülür yüzüne, tozlu köy sokaklarında koşuşan çocuklar mutlu huzurludur. Şehirler kat katlara teslim olmadı gökleri delen beton yığınları yeşili yok etmedi. Çocuklar mendil satmıyor, kaçırılmıyor, iğrenç emellere alet edilmiyor diyebilmek isterdim…


Ve kınalı kuzu Mehmetçiklerim davul zurnayla toyla düğünle uğurlanıyor peygamber ocağına… Anaların yüreğinde gül açıyor babaları başı dik ağzı dolu dolu gururla oğlanı asker ettik vatana diyor... Senin kutlu bağrına yaslamış başını gazilerim, huzur ve rahat içinde vatanıma kurbandır elim kolum derken hiç yarın kaygısı duymuyor, biçare ve muhtaç değil saygıda kusur edilmiyor, diyebilmek isterdim…


Oysa boğazıma düğümlenen sözcükler içimdeki utanç duvarını aşıp sana ulaşamıyor... Atalarıma mahçubum! Her karışı kanla alınan bu mukaddes topraklarına mahçubum… Kalbime bir bıçak gibi saplanan kederi bir tek seninle paylaşıyorum... Kimse dinlemiyor kimse anlamıyor bir tek sen dinliyor hüsranıma ağlıyorsun.. Ah vatanım,Türkiyem! .


Ruhum Rabbinden aldığı enerjiyi ümit meleklerine yükledi.

Her satırına o ümidi serperek yazdığım bu mektubu, gözlerimden süzülen inci taneleriyle mühürlüyor, güvercinlerle Yaradana bir dua gibi gönderiyorum… Sen benimsin ben senin, ayrılık olmasın kaderimizde sevgilim!...


 

Şükran Gülcenaz AYDOĞAN                5.12.2016  YALOVA

( Vatana Mektuplar başlıklı yazı Şükran Aydoğan tarafından 18.12.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.