5.1-) Taoizm’de Hiçlik, Geçicilik ve Kendini Bilme Kavramları

                                  

                               Öncelikle Tao te ching’ten, Tümel Teklik’le ilgili bazı örnekleri dilimizde şiirselleştirerek  verelim:

Benliğini yok edebilir misin?

 

Vaz geçebilirmisin

 

‘Başkaları’ düşüncesinden

 

Terk edip tüm ikilikleri

 

Geçip şüphe ve panikten

 

 

Tao’yu benimseyensen sen

 

Mükemmel birliğin

 

Merkezine ulaşabilirsin

 

Sıradan insana göredir

Farkında olmak başkasının

Bu bir kavram karmaşası

Oysa ne kendisi var

Ne de başkası

 

Birliğe katılmak isteyen

İyi- kötü, güzel-çirkin, yüksek-alçak,

Tüm çift kutuplu fikirleri ortadan kaldıracak

Kaldırmalı

Gerçekte onların akılları,

Evreni uyumlu bir birlik olarak

Algılamaya engel olacak

Düşüncelerden uzak kalmalı

 

Bilge, birliği anlayarak,

 

Kabul eder yeryüzünü anası,

 

Gökleri babası

 

Ve tüm canlıları kardeşleri olarak

 

Bilir onlara özen göstermekle kendisine özen gösterdiğini

 

Onlara vermekle kendisine verdiğini bilir

 

Onlarla barış içinde olmakla,

 

Kendisi ile barış içindedir.

 

Yol, eşya aleminde silik bir hayaldir

Ancak onda suretler gizlidir

Ancak onda eşya vardır

Alacakaranlıkta bir seraptır

Ancak ondan özler gelir.

İsmi hep yaşadı kadim zamanlarda ve günümüzde

Eşyanın ilkesinin izlenmesiyle önümüzde

                                  Şiirselleştirdiğimiz son metinde Yol ya da Tao tanımlanırken; adeta efal aleminde mana, Esma ve Zat alemlerinin belirsizliği anlatılır. Yani biz olayları, varlıkları, oluşumları rahatça görürüz de artlarındaki gerçekliği görmeyiz. Gördüklerimize isimler verir, etiketlerle sınıflandırırız. Aslında sözlerimiz sembolden öteye bir şey değildir. Tanımlamalarımız şeylerin göreceliği, birbirlerine göre ilişkileri ve sınıflandırılmaları üzerine kurulmuştur. Ancak Taoizm’e göre bu mümkünat âlemindeki sınıflandırmalarımızın derununda yatan salt gerçekliği tam olarak algılayamayacağımızdan, Tao kelimelere dökülemez. O’nun değişmeyen varlığından olan değişmeyen bir adı vardır ama bu adı tanımlamak olası değildir. Dolayısıyla adı, Adsız’dır. Sözler her şeyi kucaklayan gerçek Tao’yu ve adsız adı temsil edemez. Sadece kolaylık olsun diye O’na Tao denir. Ancak O değişmez, hep aynı (baki kalan) ve çok derindir (deruni).

                                    Mevlana da, sürekli akış halinde olan bir nehre benzettiği efal alemine ait sözün, denizin dinginliğiyle simgelediği mana alemini anlatabilmedeki yetersizliğini şöyle vurgular:  “Susmak denizdir, söz söylemekse ırmağa benzer. Seni deniz, yani mana alemi arıyor. Sen ne diye dereyi aramadasın? Dünya işlerine ait dedikodular peşinde koşmadasın?”

                                  Mana alemini anlatmakta yetersiz kalan söz, o alemi anlamak için bu alemde kullandığımız ve bildiğimiz zihninsel fonksiyonların da yetersizliğini gösterir. Zat boyutu için ise bu yetersizlik daha da hat safhadadır. Bu bağlamda yine Tao te ching’den alarak şiirselleştirdiğimiz şu pasajlar Mutlak dinin en eski metinlerden beri değişmeyen ilkelerinin ipuçlarını verir:

 

 

 

Beslenir akıllı insan Latif Olan’la

Latif yanıyla, latif yaşayışıyla

İsimlinin isimsizden doğduğu,

Her şeyin yoktan var olduğu,

Tanımlanabilir dünyanın

Tanımlanamaz bir kaynaktan

Dolduğu anlayışıyla

Latif hakikati kendi içinden bilir akıllı insan

Kendi içinde bulur

Ve bundan hoşnut olur

 

Söze gelen yol, ebedi Yol olacak değildir.

O’na denen  şey, ebedi ad olacak değildir.

İsimsizdir göğün ve yerin başlangıcı.

Cisimsizdir

Ne kadar konuşulsa da

Sözle ya da adla

Kavranılacak değildir.

 

Varlık sahibi olmayan, Özü anlar

Varlık sahibi iken sureti

Kaynağını Bir’den alır

Gerçi her ikisi…

                                    

 

                                Adsızlık, bizim alemimizde açık olarak idrak edilemeyen Tümel Tekliği, ister istemez Hiçlik olarak bilmemizi ya da daha doğrusu tam anlamıyla bilemememizi gösteren bir isimlendirmedir. Yukarıda İsimsizdir göğün ve yerin başlangıcı’ denirken, isimsizliği ya da adsızlığı Hiçlik olarak düşünmeliyiz. Yani “Hiçliktir göğün ve yerin başlangıcıdiye okuyabiliriz. Taoizm yorumcularından Cleary’ye göre Taoizm’in temel felsefesi de bu cümlededir zaten. Buradaki Hiçlik, hiçbir şeyin olmaması gibi bir durumu yani mutlak hiçliği değil, her şeyin özünde bulunan ve gerçek var olanı tanımlar. Gerçek Var olan, zamanın hükmündeki zihinlerimiz açısından, izafi mümkünat âleminin var oluşundan önceki safha olarak da anlaşılabilir. Bu nedenle Tao te ching’de şunlar da söylenir:

Gökyüzünden ve yeryüzünden önce

Şekilsiz, farklılaşmamış bir şey vardı

Tanımlanmamış ancak tamamlanmış

Sessiz ve dingin, tek başına, değişmeyen,

Yorulmadan her yerde olan

Sonsuz döngülerden tehlikesizce geçen,

Dünyaya analık yapabilecek bir şey

Adını bilmem

Ona Yol derim ben

                                  İşte bizim idrakimizle tam olarak kuşatılıp özümsenemeyecek olarak kalacak olan, bilincimizde tanımlanamayan ‘Hu’; değişmeyen, tek olan ve en olgun, en kemal, en tamamlanmış yegane varlıktır. O ‘Hu’ ki, mümkünat aleminde,( yani halde de,) her halde ve her yerde olan, her döngüden değişime uğramadan zarar görmeden, halel gelmeden geçen, kendisine nihai anlamda bir ad biçilemeyendir.

                               Cleary’e göre Hiçlik ya da adsızlık biçimlenmemiş bilinci yansıtır. Bilincin zihinsel etkinlik ve mantıkla biçimlenmiş halini değil, sezgisel durumunu belirtir. Mantık, gözlemlediği maddi âlemin verilerinden yola çıkarak aklı şekillendirilmiş kalıpsal mecralara yönlendirir. Zihin, gözlemlediği evrende gözlemlediği şeylerin farklı ve benzer yönlerini kategorize ederek şeylerin birbirleriyle ilişkilerine bir tür kurallar ya da kanunlar adını verir. Bunlardan yola çıkarak gerçekleştirdiği ya da gerçekleşen oluşların sonuçlarını öngörür. Bir deyişle, herhangi bir mantık örgüsü içinde işleyen akla, zekâ denilir. Ancak salt olarak akıl, çok daha derin bir kaynaktan beslenir. Sezgi, bir nevi bu aklın salt haline ulaşmayla alakalıdır. Varlık (mutlak varlık değil, mümkünat alemi) ya da adlı ise, mantık ve zihinsel etkinlikle

 

bilinebilir. Bu nedenle Eşya biçimlendirir; Mutlak Gerçek ise, biçimden ve eşyadan farklı bir biçimsizlik yani Adsızlık ya da Hiçlik halidir.  “Hangisi sana daha yakın, adın mı, bedenin mi?” denerek de, adsızın (hiçliğin) her şeyin, dolayısıyla insanın da özünde olduğu dile getirilir. Burada beden kelimesiyle fiziksel beden kastedilmez. Zira fiziksel varlığımız, adımız ile simgelenmiştir. Beden ise, özsel yönümüzü simgeler. Taoizm’de ad ya da isimler de, efal alemini simgelemektedir: “İsimler doğunca/ Durma zamanı gelmiştir/ Durmasını bilmek, şerri engellerdenerek buna dikkat çekilir. Çünkü isimler âleminde (efal alemi) artık ikilik vardır.  Dolayısıyla bu alemde, hayır gibi şer de olacaktır. Taoist ifadeyle bu, ‘yin ve yang’ın hüküm sürdüğü âlemdir. Durmak ise, zihni durdurmak olup, bu ikilikler alemindeki, bu alemi oluşturan etken olan faaliyeti  dondurmaktır. Dolayısıyla fiilin donduğu yerde efal alemi de donacağından, özsel boyuta geçmek demektir. Yine Cleary’ye göre gizliyi görmek, sonsuz hiçlikle mümkündür. Sırrı tutkusuzca izlemek, dikkati boşluğa vermektir. Bu durum, Tutkusu olmayan gizliyi görür/ Tutkusu olan görüneni görür” denerek anlatılır. Bahsedilen hiçlik hali, Tao te ching’de şu cümlelere de yansımıştır:

“Yol boş bir kap gibidir/ Ama içi, doludur/ Sen doldurmasan da,/ İçindeki tükenmez/ Dibi yoktur/ Bütün varlıkların atası odur”

“Gökyüzüyle yeryüzü arasındaki boşluk/ Körük gibidir/ Boştur ama tükenmez/ İnip kalktıkça daha çoğunu verir”

“Bakınca görmediğimiz şeye sadelik deriz/ Dinleyince duymadığımız şeye incelik deriz/ Anlamaya çalışıp da kavramadığımız şeye giz deriz/ Bu üçü bütünüyle keşfedilemez/ Böylece bütünleşip bir olurlar/ Ne yukarısı parlaktır ne de aşağısı karanlık/ Sürüp gidendir, isimsizdir, yeniden hiçliğe döner/ Bunun adı biçimsizliğin biçimi, hiçliğin simgesidir/ Bunun adı zihinsel soyutlamadır/ Ona bak, yüzünü görmezsin/ Takip et, sırtını görmezsin/ Kadim Yol’un dizginlerine sahip olursan,/ Mevcut alemin imkanlarına yön verebilirsin.”

“Boşluğun zirvesine ulaş/ En derin huzuru bul”

“Yüce erdem boş görünür/ Her şeyi kuşatan erdem, yokmuş gibi görünür./ En büyük dörtgenin köşeleri yoktur./ En büyük kap en yavaş dolar/ En büyük ses zor duyulur/ En büyük hayal şekilsizdir/ Büyük suretin sınırı yoktur/ Yol adsızlığın ardına gizlenmiştir/ Yüce kemal, noksan görünür/ Oysa onun kullanımı sonsuzdur”

“Otuz ok bir merkezde buluşur/ Tekeri kullanışlı kılan/ Okların olmadığı yerdir/ Çömlekçinin çarkı çömlek yapar/ Çömleği kullanışlı kılan/ İçindeki boşluktur/ Kapı ve pencere olmadan oda olmaz/ Oturmayı mümkün kılan/ Odadaki boşluktur”

                                  Ancak Taocu yorumlara göre, tekerdeki oklar, kil kalıp ya da odanın duvarları olmasa, içlerindeki ya da birleştikleri merkezdeki boşluktan bahsetmek ve

 

yararlanmak da mümkün olmayacaktır. Bu nedenle “varlık ve yokluk birbirini doğurur ve birbirine bağımlıdır. Varlık belirli zamanlarda ortaya çıkan biçimlerle, gözle görülenlerle; yokluk ise içkin olanla, gözle görülenin özündeki gizli potansiyelle, olasılıklar evreniyle ilgilidir. Bu nedenle varlık zihnin rasyonel durumuyla yani mantıkla biçimlendirilmiş bilinçle, zeka ile, yokluk ya da öz, salt akılla, sezgisel halle anlaşılır.

                                     Varlığa bağlılık hırsı doğurabilir ve hırsta yaşamı boş bir yarışa çevirebilir. Oysa : “Hırsı kamçılamaktan daha büyük bir suç yoktur.” ve “Halinden memnun olan, daima huzurlu olur.Mevlana bu durumu, “Ah.. güneşli havada, yüksekte uçan bir kuşun gölgesi, yerde bir kuş gibi uçar görünür. Ahmağın biri de o gölgeyi avlamak ister, güçsüz düşünceye kadar o gölgenin arkasından koşar durur. Arkasına düşüp boşu boşuna koştuğu o gölgenin, havadaki kuşun gölgesi olduğundan, o gölgenin aslının nerede olduğundan, o ahmağın haberi yoktur. Bu yüzden o, gölgeye ok atar. Ok torbası boşalır. Gölge avlama yolunda hırsla ve hızla, hararetle koştuğundan, hayatı boş yere harcanmış olur.”diyerek anlatır.

                                  Kur’an’da da :

“Ey insanlar!.. Sizin dünya hayatı için yaptığınız taşkınlığınız ancak aleyhinizedir.” (10/23) denilir.

                                Yine Tao te ching’de “kayıpla bütünleşen kazancından memnundur.” derken, bencillik ve hırsla elde etmeye yönelinen objelerin kaybedilmesinin, içsel özgürlüğe ulaştırıcı bir anahtar olabileceği belirtilir. “Bilge yönetici hırsı öldürür, hiçbir şey yapmamayı (wu-wei(3)) yapar sözünde de bu felsefe vardır.

                                 Zihin aslında bir nevi yozlaşarak, enerjiyi duyular dünyasında yoğunlaştırır. Yani kendi izafi âleminde sanal olarak maddeyi oluşturur. Enerjiye bir kalıp biçer. Maddeyi salt hali ile algılamaz. Zira biçimlenmiş bilinç, kalıplara girmiş zihin halidir. Meditasyon ve tefekkür de, ilksel ilkeye, denge ve uyuma yöneltilmeli ancak dünyasal hırsı doyurmaya, maddiyatı  kazanmaya alet edilmemelidir. Bu nedenle Tao te ching’de: Zor elde edilen yararlar, kişiye zarar verir. Bilge göz için değil, dünya için çalışır. İlkinden uzaklaşır, ikincisine yaklaşır.” denir. Zor elde edilen yararlar denerek, hırsla ve çabayla elde edilmeye çalışılan şeyler kastedilir. Yine metinde geçen ilk ya da göz için olan dış dünyayı, ikinci ya da dünya ise kişinin içindeki gücü, iç dünyayı tanımlar. Taoist metinlerde geçen ‘beden’ kelimesinde olduğu gibi, ‘dünya’ kelimesinde de, bazen dünyeviye değil, özsel olana gönderme vardır. 

                                  Bilge her olayı, her nesneyi tek tek incelemez. Dışarıya bakan gözden uzaklaşır, kulağını iç dünyasına çevirir. Arayışını başkalarında değil kendi iç dünyasında sürdürür ve asıl kaynağa ulaşıp dünyaya döner. Bu nedenle “Kalbiyle uğraşır, gözü ile değil;

 

O, batın olanı zahir olana tercih eder. Bilgenin bu yokluk kaynağına ulaştığı halde, dünyada yaşamasıyla ilgili olarak Mevlana da şunu söyler: “Hak kılıcıyla şehit olan ve ölmezden evvel ölen biz erenler, Hak’ta yok olma mertebesine eriştikten sonra, tekrar insan mertebesine dönüp, nefisle savaşmak için gazi olduk.”

                                   Taoizm yorumcularından Lin Dong’a göre:“Zihnin özgün, doğal yapısını bırakıp Yol’u dışarıda ararsanız, dış dünyanın bir parçası olan öğrenmekle karşılaşırsınız. Dertlerden kurtulmanız ancak bu öğrenmekten kaçınmakla mümkündür. Bunu yapmak için de kendi tabiatınızı izlemeniz yeterlidir, zira bu tür şeyler, dış kaynaklı bir öğrenmeyle öğrenilemez.Bu nedenle Tao te ching’de “öğrenmekten geç, derdin kalmaz” denir. Burada öğrenmekten geçmek, hiçbir şey öğrenmemek değil, amaçlar için zorlama bir öğrenme sürecinden geçmemek, zihnin doğal yeteneklerine dönmek demektir. Zira gerçek anlamda öğrenmek:“gün be gün gelişmektir. Gün be gün yolu takip etmek, azalmaktır. Azaldıkça azalmak, ta ki, hareketsiz olana kadar. Hareketsizlik için yapılmayacak şey yoktur. Yönetmekten vazgeçmek, alemleri fethetmektir.”

                                      Benzer şekilde bilge kişi, hayat enerjisini, çeşitli dışsal tezahürlerin yan ürünü olan heyecanlardan değil; enerjinin kaynağından, içindeki enerjiden alır. Tao te ching de bu durum için, “Bir ben ötekilerden farklıyım, huzur içinde ve soğukkanlıyım; çünkü anadan beslenmeyi yeğlerim” denir. Zira ruh ya da bilinç enerjiyi terk etmedikçe, enerji fiziksel bedeni terk etmez. Yin ve yang’dan oluşan müşahade âleminde (efal alemi) olmasına rağmen bilge kişi her zaman karanlık, sessiz, bilinmeyen yönüne (gayb alemine) dönüp enerjisini yeniler. “Yolun bereketi, geriye dönüştür.”

                                 Bilge bu gücü, sade ve basit yaşayarak elde eder. Zira “Yontulmamış odun önemsiz de olsa, dünya ona hakim olamaz”. Bilge, düşüncelerinde ve fiillerinde sadelik ve basitliğe ulaşarak zihinini dondurmuş olur. “Sade olanı kavramak ve basit olana sarılmak, benliğini azaltmak ve isteklerine gem vurmak gerekir.”, “İsimsiz basitlik, dengede tutar; isteksizdir. İsteksiz, rahatlıktır. O zaman bütün dünya huzura kavuşur.”, “Kim vazgeçmesini öğrenirse, gücün efendisi olur.”

                                  Yol’un her şeyi kucaklayan bilinci, sınırlı insan zihninden üstündür.  Taocu düşüncede Hinduizm ve Budizm’de olduğu gibi, zihin ölür ancak ruh yaşar. Yani dünya hayatında mantıkla biçimlenmiş bilinç, ölüm ötesinde asıl haline yani biçimsizliğine döner. Bu da bedene bağlı halden kurtulan salt ruhun yaşamını sürdürmesi demektir. Bu nedenle bilge, ölecek olanı değil, daima yaşayanı kendi varlığında etkin hale getirir. Zira, Yol sonsuzdur, bedenin ölmesi Yol’u engellemez”.  Bu nedenle “Geçici ve eğreti olmayanı gör” denir. Kendini bilmek, geçici ve eğreti bu zihin ve beden halini değil bu hallerin ve her şeyin özündeki Tao’yu sezmektir ve bu manada “Kendine dönmeyen çılgına döner”  .

                                

 

                                 Burada çılgına dönmek, efal alemindeki oluşlarda yitip gitmeyi simgeler. Tüm gerçekliği sadece gözlemlediğimiz bu âlem olarak bilenler, bu alemdeki mümkünata sahip olabilmek için çılgınca bir koşuşturma içindedirler. Mevlana Materyalizm süzgecinden geçerek bilimsel gelişmeyi sağlamış günümüz insanının en büyük handikabını da simgeleyen bu durumu, “Sen mütevazılığı bırakıp kendi nefsinin yoluna düşmüşsün; hırs atını yıldızlara sürmüşsün. Onlara dair bilgiler elde ediyor, mesafeler ölçüyor, yeni yıldızlar keşfediyorsun da, kendini keşfedemiyorsun. Meleklerin secde ettikleri ilk peygamber Adem’i tanımıyorsun.” diyerek özetler.

                                 Kendini bilmenin, efal alemiyle ilgili zihinsel bir fonksiyonla değil de sezgisel bir yönelimle olması, “Başkalarını bilen zekidir. Kendini bilen aydınlanmıştır.” sözünden de anlaşılır. Kendini bilme hali, birçok Batini Öğretide olduğu gibi, Taoizm’de de özdeki sonsuzluğa ulaşmak olarak tanımlanır: “Ölmeden evvel ölünüzhadisine benzer olarak “Yok olmadan ölmesini bilen uzun yaşardenir.

                                Taoizm’den, bu kendini bilme ile ilgili ve bir sonraki bölümde İslami düşünceyi temel alarak inceleyeceğimiz konuları da yansıtan şu sözleri de anarak bu bölümü bitirelim:

“İnsanı kendi nefsinle tanı”,  “Kendindeki beyazı tanı. Bu, basitliğe geri dönmektir.”

 

( Ya Hu Ve Adem -- 18 -- başlıklı yazı KENAN KOÇ tarafından 19.01.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.