Kapı aralandı kaderini bekleyen yolcular gibi umutsuzdunuz demeye yüzü olmayan, yaralandı demeye dizi dermansız, saçlarına tarak sürülmemiş bitli paslı ve sümüklü çocuklar döküldü kırmızı kamyonun kasasından. Alican on üçündeydi, kafası dik sarı saçları deniz mavisi gözleri çapak içinde, Naz on yaşında esmer kara kuru bir kız, neydi bu kafile insan sökükleri mi? Ayıplı yerlerini gizlemeye çalışan hanım ve beylerin günahı mı? Kim istemezdi tahta bir atın dizginlerini çekmeyi ya da ahşap bir evin bahçesinde kahvaltı keyfini, birden hayaller uçtu. Sessizlik bozuldu…

Çarpık bacaklarıyla bir yürek çıktı öne! Adı Selma’ydı annem beni kanadından ayırmaz, eğer ben çocuk bakımevine gidiyorsam köyün delisi çopur alinin suçudur. İstemediler bizi köyde garibanlığın… Gözü kör olsun terkedilmiş yalnızlıkların… Üstümüzde bize kol kanat gerecek bir er yok. Acımızı gömdüğümüz duvarlar viran haneler çıplak, desem size acaba benim ailem günahkâr mı? Neydiniz neden çaldınız ölü kentin şarkılarını şiirlerini ağıtlarını duvardaki resimleri acıya sökülüp bir kadının konsomatris yanlarını dilini arada isyan şiirlerini ha şiir derimde acaba!

“Şiir” açlıktan nefesi kokanların doyumsuzluğuna doyum sözlerine kamçı bir eylem mi? Yüzü dönük anlamların anlamsızlığı mı? Bilemedim… Ve beni şiir doğursaydı dedim belki bozulmazdım o zaman belki ağzıma erken yerleşmezdi küfürler erken buluğa ermezdim belki…

Tavan arası türküleri gibi… Bir sazın tellerine dizilirdi ahvalim herkes sözünü söyleyecek dedim herkes sıradaydı Barış kara bir çocuk; kaç kez balonlara umut uçurmuştu Vanlıydı ailesi gerçeğin ta kendisinden bazen hayatlar ürkünç hikâyeler anlatır. Onun ki yetim bir acının resmiydi aslında kara bir trenin yolları gibi karaydı kaşları ve birbirinden uzak ok gibi kirpikler altında yamalı bir pantolon ve yosun tutmuş ellerini saklayan mahcupluğun geçit resmi, Ben olsaydım dedi;

Dallarım yerinden kopana kadar bir ağaç dikerdim yüreklerinize ve ona yapraklar eklerdim gökkuşağı renginde sarı sıcak iklimlerin yemişlerini dizerdim ellerine sevdanın… Yetim büyümek zordur bu iklimde kışın bir yürek ister sığınacak ve bir dam herif gözlerinden, sormasanız da söylerim ben gocunmam alın yazımdan belki tahterevalliden bir beşiğim olmadı, höllüğe sarıldı bakışlarım…

Adı Çilemdi; beyaz yüzünde gülücükler açan naz çiçeği bazen yıldızlardan iki göz ışılar ya ve ten semaha durur. Eline kalem alamamıştı aydınlık yüzler çizmeye saçında siyah bir kurdele acıyı işaretliyordu yüzü erken soluk yüzü oyunsuz akşamların günahı, öyle şeyler yükleniyor ki gerginliğin sorgusu bitmeyecek geliyor zaman yetmiyor küçük bedene ölüm…

Umut! Adında ne anlamlar gizli yeni bir güne uyanmanın mahmurluğu sevginin tohum gücü emeğin rengi soldan sökülen yaraların sağa dikilmesi sevmek artık çok zorlaştı yürek kendi etrafına akmıyor çağlan gibi

 Ve arkadan oymakbaşınıN sesi geldi yatın çocuklar artık; tahterevalli bir akşamı üstünüze çekerek haydiii…

 

 

 

 

 

 

 

( Tahterevalli Hayatlar-1 başlıklı yazı prens tarafından 3.02.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.