Makale / Araştırma

Eklenme Tarihi : 5.02.2017
Okunma Sayısı : 8569
Yorum Sayısı : 0


Yıl  1999…

Eşim  il
e  (  Şimdi  artık  eski  eşim )  ilk  tanıştığımız  yer  olan  Antalya’nın  Finike  ilçesindeyiz.    Aylardan  Mayıs  ve günlerden  Hıdırellez. Daha  baharın  ortalarında  olmamıza  rağmen  ortalık  cayır  cayır  yanıyor  adeta.

Kayınbirader.  ‘’ Haydi  hep  beraber pikniğe  gidelim.  Sizi  öyle  bir  yere  götüreceğim  ki
  orada  hem  buz  gibi  bir su,  hem  de  yemyeşil  ve gölgesi  serin  ağaçlar  var.  Ayrıca bir  de  evliya türbesi  var.  Böylece  hem   türbe  ziyareti  yapmış  oluruz  hem  de  güzel  bir  gün  geçiririz’’  deyince  bu  teklife  hayır  demek  olmazdı  tabii  ki.

Derken  efendim  Finike  ilçesinin  Turunçova  beldesi  üzerinden  yola  revan  olarak  gele  gele  cennet  gibi  bir  yere  geldik.

Gerçekten  de  önünden  buz gibi bir  derenin  aktığı,  derenin  kenarında  da türbe  olan  bir  yerdi.

Arabadan  inmeden  kayınbiradere  sordum:

-  Harun..Kimin  Türbesi  bu?

Harun  bilmiyordu.  ‘’Bilmiyorum  ama  büyük  bir  evliyanın  türbesiymiş.  Bu  yörede  herkes ,  bir  dileği  olduğunda  bu  türbeye  gelir’’  dedi.

Arabadan  inince  hemen  o  buz  gibi  suyla  güzelce  bir  abdest  alıp  türbeye  yöneldim.  Dışarıda  Osmanlıca  bir  kitabe vardı.  Kitabeyi  okuyunca    gördüm  ki  türbe  ‘’  Kafi  Baba ‘’Adında  bir  erenin  türbesiymiş.

Neyse..Türbede  iki rekat  namaz  kıldıktan  sonra  gördüm  ki  türbenin  içinde  bu  günkü  Türkçe  ile  kısa  bir açıklama da  vardı  ama  yine  de  Kafi Baba’nın  kim  olduğu  hakkında  öyle  fazla  bir  malumat  yoktu.

Türbe  içinde  Kafi  Baba  hakkında  fazla  malumat  yok  diye  işin  ucunu  bırakacak  değildim  elbette.  Ama  o  an  için  orada  yapabileceğim  bir  şey  de  yoktu.

Az  sonra  kalabalık  bir  grup  geldi  türbeye…Arabalarından iner  inmez  özellikle  gençler  o  buz  gibi  suya  atlamaya başladılar.  Sonra  bir yemek  telaşı  başladı.  Yemek  dediğim  bizimki  gibi  domates-  peynir  ekmek  değil.  Belli  ki  kurban  kesmişlerdi.  Yanlarında  getirdikleri  sini  sini  etleri  pişirmeye  başladılar.  Bu  arada  türbe  içinde  bizden  farklı  olarak  türküler  söylemeye  başlayınca  anladım  ki  bu  vatandaşlar  Alevi idiler.

Zaten bir  türbe’de  ‘’Baba,  Dede,  Abdal  ‘’  gibi  sıfatlar  varsa  o  türbe  %99  bir  Alevi  dervişinin  ya  da  büyüğünün  türbesidir.  Ama  ne  güzeldir  ki  bizim  halkımız  o  konuda  bir  ayırım  yapmaz.  Bizler  Sünni  olduğumuz  halde  o  türbe  bizim  için  de  değerli,  orada  yatan Kafi  Baba  bizim  için  de  kıymetli  idi.

1999 senesinin  Hıdırellezinde  Alevi  kardeşlerimizle  gönül  gönüle,  birlik  ve  beraberlik  içinde  Türk’e  has  bir  bayram  kutluyorduk  neşe  içinde. 

Daha  sonra  araştırmaya  başladım.  Kimdi  Kafi  Baba?  Asıl  adı  neydi?  Ona  niçin  Kafi  Baba  demişlerdi?

İşte  bulabildiğim  tüm  bilgiler:

Kafi  Baba  hakkında  pek  çok rivayetler  var:  Mesela  onun -türbesi  Finike’de   olan-  ve  Hacı  Bektaş-ı  Veli’den  sonra  Alevi  dünyasının  ikinci  büyük  pîri  kabul  edilen  Abdal  Musa’nın  Dervişlerinden  olduğunu  söyleyen  de  var,  Abdal  Musa  ile  aynı  dönemde  yaşamış  olmalarının  imkansız  olduğunu,  yaşamış  olsalar  bile  Kafi  Baba’nın,  Abdal Musa’yı  en  fazla  on dört- on beş  yaşındayken  tanımış  olabileceğini  söyleyen  de.

Türbenin  bulunduğu  yer?

Orayı  ilk  önce  Abdal  Musa’nın  kurduğu,  sonra  kendisinin Elmalı'ya  çekildiği  ve  Kafi  Baba  Türbesi  olarak  bildiğimiz  o  dergahın  daha  sonraları  Kafi  Baba  tarafından  k
ullanıldığı  söyleniyor.

Kafi Baba’nın  asıl  adına  gelince:

Kafi  Baba’nın  asıl  adı  Muhammed  Nidai  Kasım  imiş. Asıl  Memleketi  Alanya  imiş.  Ne  zaman  dünyaya  geldiği  bilinmemekle  beraber  1454  yılında  vefat  ettiği  (  Alevi  deyişiyle  ‘’ Hakka  Yürüdüğü )  tahmin  ediliyor. 

Yani  1326  yılında  Bursa’nın  fethine  katılıp  1370 de  Hakka  yürüyen  Abdal  Musa  ile  tanışıyor  olma  ihtimali  oldukça  az  olsa  da  efsanelerde  ikisini  bir  arada  görmekteyiz  genel  olarak.

Şimdi  gelelim  Muhammed  Nidai  Kasım’ın  nasıl  Kafi  Baba  olduğu  ile  ilgili  efsanelere.

1.  EFSANE:

Muhammed  Nidai  Kasım, Hasan  Sabbah’ın yazdığı  Batıni  Kur’an  tefsirine ilişkin  olarak tamamen  Hurufi  ögelerle  süslenmiş  olan  ‘’Maarifetname-i  Kaf u  Nun’’  adlı  bir  eser  yazar. İşte  yazdığı  bu  eserden  dolayı  da  ona  daha  sonraları  Kafi  Baba  denir. (  Kaf u  Nundan  dolayı…)

2.  EFSANE:

Kâfi Baba Abdal Musa’nın kırk dervişinden biridir. Abdal Musa kırk dervişini Kaygusuz Abdal’ın emrine vererek Mısır’a gönderir.

O dönemler Mısır sultanının verem olmuş bir kız evladı vardır. Sultan, Kaygusuz Abdal’dan yardım ister. Bunun üzerine Kaygusuz Abdal yanında getirdiği dervişlerden olan Nida-i Kasım’ı görevlendirir. Kasım Derviş, hastaya nefes ve nazar eyleyerek kısa zamanda sağlığına kavuşturur.

Bu kerametten etkilenen Mısır Sultanı, Kasım Derviş’ten bir dileği olup, olmadığını sorar. Kasım Derviş kuşağından nefir’ini[*] çıkarıp, ‘’Sultanım fazla bir talebim yok, şu Nefir’i dolduracak kadar yağ verirseniz(bazı menkıbelerde pirinç olarak da geçer) yeterli bulunur’’ der.

 Mısır sultanı bu isteği küçümseyerek Mısır’ın bir yıllık yağ stokunu boşaltmasına rağmen, nefir’in dolmadığını görünce panik içinde seslenir:’’Kâfi Derviş, Kâfi’’.Bunun üzerine Kasım Derviş Nefir’i kuşağına yeniden takar. Ancak o gün, bu gündür ismi Kâfi Baba şeklinde anılır olur.

[*]  Nefir: Bektaşilik’te mücerret dervişlerin kutsal emanetlerindendir. İki tarafı huni şeklinde, genellikle geyik boynuzundan delikli bir boru olup, bir ağzı Hz. Ali’nin kılıcına benzer şekilde çataldır ve üflendiğinde ‘’Hü’’ sesi çıkarır. İsrafil’in emaneti addedilir. Yuf borusu da denir.

3.  EFSANE:

Abdal Musa bir gün etrafında bulunanlara nasip dağıtır. Daha sonra oturup eli ile ocağı karıştırır. Abdal Kâfi(Kâfi Baba) ‘’Sultanım, elin yanmaz mı? Kafi  değil  mi?’’ Der. Bunun üzerine Abdal Musa birçok kimsenin bildiği şu cümleyi söyler:

“Abdallarız, fetalarız, üryanlarız, büryanlarız!”

Bu  arada  da  adı  Nidai  Kasım  olan  adı Kafi  Baba  oluverir.

Abdal Kâfi “Acaba bu sultan hangi soya bağlıdır?” der. Abdal Musa Sultan Şu karşılığı  verir:

“Kim ne bilir bizi nice soydanız
Ne zerrece oddan ne de sudanız

Bizim meftunumuz marifet söyler
Biz Horasan mülkündeki boydanız

Yedi deniz bizim keşkülümüzde*
Hacım umman ise biz de göldeniz

Hızır-ü İlyas bizim yoldaşımızdır.
 Ne zerrece günden ne hod aydanız

Yedi tamu bize nevbahar oldu.
 Sekiz uçman içindeki köydeniz.

 Bizim zahmımıza merhem bulunmaz.
 Biz kader okunda gizli yaydanız

Tur’da Musa durup münacat eyler.
 Neslimizi sorar isen HOY danız.

 Abdal Musa oldum geldim cihana.
 Arif anlar bizi nice soydanız

*Keşkül:Dervişlerin kullandığı yemek kabı

Kâfi Baba dergâhı ya da Abdal Musa Sultanın ilk dergâhını kurduğu yerde Cumhuriyet dönemine kadar kesintili de olsa postnişinler hizmetlerini sürdürmüşlerdir. Kâfi Baba Dergâhı Evkaf kayıtlarında Finike Nakşibendî dergâhı olarak kaydedilmiştir. 1826 yılında II. Mahmut tarafından faaliyetleri men edilen ancak askeri  amaçlar nedeniyle fiziksel tahribata uğramayan dergâh, Kıbrıs Bektaşi Dergâhlarından gelen Dervişlerin ilk konaklama mekânı olmuş,1863 yılında Sultan Abdülaziz tarafından yeniden Bektaşiliğe devrolunduğunda Postnişinliğine Seyyid Nebi Dedebaba tarafından, Kadiri tarikatı kökenli Belgrad’lı Yaşar Agahi Baba görevlendirilir.

Kâfi Baba dergâhı postnişinliği, 1912 yılında Balkan Harbi ve İttihat Terakki Cemiyetinin bu dergâhı askeri amaçlar için kullanması dolayısıyla Cumhuriyetin kuruluşuna kadar boş kalmış ve bu dergâha hizmet, Abdal Musa Dergâhı’ndan yapılmıştır.

Kâfi Baba Dergâhında kısa bir süre postnişinlik yapan, Abdal Musa Dergâhında bir su kaynağı bularak buraya kuyu açtıran(halk arasında bugün ‘’Zemzem Suyu’’ denilir) aslen Sivaslı olan ve 1821 de hakka yürüyen ve kabri Abdal Musa Dergâhı’nda bulunan ‘’Seyyid İbrahim Baba‘’ tarafından Kâfi Baba türbesine diktirilen kitabenin metni aşağıdadır: “

Hü Dost

 Pir-i sani Hazret-i Abdal Musa hadim-i
Gülşan-i zar içre esrar-ı Hakayık mahremi

Askeri’dir ol şahın devlet-ü eyyamında
Kâfi Baba dirler idi iş bu erin namına

Kaf u Nun” la dile geldi eyledi Hakkel yakiyn
Seyyid İbrahim Dede ol Pişuva’yı müminin

Saye-i Sal mescidinde olmuşum bağdaşnişişn
Tariha’dır şeş cihana padişah-ı dide ban”


NOT: Çok  daha fazla   ve  teferruatlı  bilgi  almak  isteyenler şu  linke  bakabilir  ki  ben  de  bu  yazıyı  büyük  ölçüde  o  linkten  alıntılayarak  yazdım:

http://www.afsinagcasar.com/misafiryazar/gurselGuler/kafi_baba_cem_gazetesi_ilk_hali_23.5.2011.pdf

 

( Bir Efsane De Benden Olsun ( Kâfi Baba ) başlıklı yazı Sami Biber tarafından 5.02.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.