Bir hikaye okudum ve bu hikayenin üzerine durup
düşündüm. Solomon Adaları'nda yaşayan yerlilerin ilginç bir ağaç kesme yöntemi varmış.
Baltayla kesemeyecekleri kadar kalın bir ağacı, üfleyerek deviriyorlarmış.
İnanmadınız
değil mi?
Siz
inanmayın ve çevrenizdeki herkese kötü söz söylemeye devam edin. Onları
üzdüğünüzü, kırdığınızı, kuruttuğunuzu ve en sonunda da devirdiğinizi
gördüğünüz vakit çok geç olacak.
Kötü
sözü diyorum, yerliler ağacın yüzüne yüzüne üflüyorlar. Hem de hep birlikte,
yan yana durup bir suçlunun yüzüne tükürür gibi ağaca fısıldıyorlar.
Ve
onu kurutuyorlar, sonunda da deviriyorlar.
Ağacında
ruhu olduğuna inanıyorlar.
Ve
o ruhu kötü sözle çekip alıyorlar.
Üfleyerek...
Her
gün onlarca kötü sözü üzerine boca ettiğimiz insanları düşünün bir zahmet:
evde, işte, okulda, caddede, sokakta, çarşıda, pazarda... Ve insanların da
taşıdığı bir ruh vardır göremesek de: cam gibi kırılgan, çiçek gibi darılgan,
serçe gibi çekingen...
Yüzüne
yüzüne üflediğimiz kem sözler...
İçten
içe ettiğimiz beddualar...
Fısıldadığımız
küfürler...
Hakaretler...
Lanetler.
Ama
yerliler diyorum, Solomon Adaları'nda yaşayanlar... Kesemeyeceklerine
inandıkları kocaman ağacın karşısına hep birlikte dizilip yek ağızdan ağaca
kötü sözler fısıldıyorlarmış. Aynen böyle! Hem onların inandıkları şu: Her ağacın
içinde bir ruh taşıdığı... Ve kötü sözleri fısıldayarak bu ruhu ağacın içinden
çıkartmak istiyorlarmış.
Ve
inanmazsanız ama haklı da çıkıyorlarmış. Bir süre sonra ağaç kurumaya başlıyor
ve devriliyormuş. Düşünün kötü söze dayanamayan koca gövdeli, salkım saçaklı
köklere sahip bir ağaç... Bir kötü sözle can evinden vurulmuş yatıyor yerde
boylu boyunca. Dilden daha büyük silah mı var Allahaşkına?
Sakın
o kem sözlü barutlarla yüklü dilinizi insana doğrultmayınız.
Namlunuz
da insan olmasın.
Hedefinizde.
Bizler
de bu yerlilerin ağacın içinde farz ettiği ruhun, insanlarda da olduğunu
görebilsek ve onları da baltadan, hızardan daha kötü olan sözlerin devireceğine,
yaralayacağına hatta öldüreceğine inanabilsek...Söz baltadan keskindir dostlar!
Testereden dişlidir, hızardan hızlıdır. Bu yüzden ağızdan çıkan her söze,
mutlak anlamıyla hakim olmamız gerekiyor.
Bu
hikayeciği okuduktan sonra kırdığım kalpler geldi aklıma, yok yere üzdüğüm
canlar, haksız yere sarf ettiğim sözler... Sesimi yükselttiğim kıymetliler,
eziyet ettiğim değerliler, yok saydığım önemliler. Değil bir insana, bir böceğe,
bir çiçeğe dahi yükseltmemek gerekirmiş sesimizi, anladım.
Şimdi
"Öldürücüdür." ibaresini insanın üzerine yazmanın tam zamandır. "Zehirleyicidir."
ibaresini de.
İnsanı
incitme ki sen de incinmeyesin. Kırmayasın kalbi ki kırılmasın kalbin. Canı
yakmayasın ki yanmasın canın. Bir bumerang gibidir hayat; ne verirsen onu
alırsın, ne söylersen onu duyarsın. Yankısı
sana ayarlıdır hayatın, güzelliğin, çirkinliğin; iyiliğin, kötülüğün...
İnanamayabilirsiniz
bu hikayeciğe.
Devam
edebilirsiniz kem sözleri söylemeye.
Sinkaflı
sözlerle imparatorluk kurabilirsiniz kötülükte.
Kârımız
ne olacak diye sormak istiyorum herkese? Gül varken dikene dolanmanın, iyilik
dururken kötülüğe bulaşmanın manası nedir?
İnsanı
kırmadan bazı şeyleri iyileştirebilsek... İnsanı kurutmadan bazı yanlışları düzeltebilsek...
Öldürmeden yaşatabilsek... Ve insanı, insan olduğu için hatasıyla anlayabilsek...
Ve en sonunda da yerlilerin ağacın içinde farz ettiği ruhun insanlarda da
olduğuna bir inanabilsek…Ve onları baltadan çok kötü sözlerin devireceğine…Ve sözün baltadan daha keskin ve yaralayıcı
olduğuna ikna olabilsek...Ve...