Anlamı kaçkın düşlerimde s/akladığım hangi sihirse bir imgenin de çetrefilli yalnızlığına kilit vuran kaprisli devinimi, beşer denen olguda saklı tutulası sevgiden bir nebze de olsa nasiplenmek iken yüreğin yüzü suyu hürmetine.

 

Biriken ilahlar mahiyetinde yüksünen sevdalar ve yine geceye konuşlu bir yalnızlık.

 

Ötelenmiş olmak kadar da hicap duyulası hani, sandığın haznesine serdiğin el emeği göz nuru kayıp şiirler. Dokunsan haykıracağına kani isen bir insanın belli ki uzak dur o terennümü kayıp şehirden.

 

İnsanlarla eşleşen hangi şehir ise yine iması bir şiire serilmiş belki de dokunaklı bir ikram yine gölgelenmiş aşkların ifrat yüklü çizelgesinde mundar bir kelam iken aldırmazlık dürtüsü.

 

Kopçaladıkça yalnız ve kayıp neşemi, es verdiğim bir şiire de dokunma asla hele ki dizlerimde derman yok iken diz/e gelen duygularımdan nasıl sorumlu tutulmuyorsam haklı gör tüm mazeretimi.

 

Eşrafın kaygılarında saklı sitem, sair hecede terk edilmişlik ve kayıp gölgelerde yolunu şaşırmış bir ben’e rast geliyorsam aksimi inkâr eden bir aynaya da kör gözlerle bakarken.

 

Hicretim ne ola ki?

 

Hüznün sarmalında saklı tutulası bir zehri mademki enjekte ediyorum terk edilmiş bir şiire, ne ola ki zuhur eden mutluluğumu yok sayan bir gönülde kaybolmuşsam?

 

Sanrılar iken itham yüklü…

 

Melekler iken beşerin sırat köprüsüne takılı o hezeyandan arda kalan…

 

Andan bağımsız bir cümlede kaybolmayı da marifet bellemişken, Eyvallah yüreğin hüznüne, Eyvallah görünmezliğimin boyasız sansürüne ve reşit bir sevdaya da Eyvallah.

 

Sakıncalarını görmezden geldiğim ölümlü bir şiir kadar yüklüyüm.

 

Bozguna uğramak neymiş, gördüm madem, hadi sen de sav sıranı. Kayıtsızlığın rükû ettiği bir sabaha merhaba derken ölüme de kayıtsız değilim, sanma sakın hele ki ömür ölmelerin zikrindeyse iffet bildiğim cesur yalıtılmışlığımla pekâlâ ispatlarım rüştünü kaybetmediğim o çocuğun.

 

Cinaslı kafiye tadında içtiğim su, makber bellediğim bir dizeyi de kolaçan ettikten sonra çekilirim ben de köşeme belki de çıkmamam gereken kozamın kaybınadır bunca sitem bunca naz bunca sakıncayı da görmezden gelmemin vebalidir belki de yüklü niyazlarım, sunumu kayıp şiirlerim, sureti solgun vefasız yüreklerin…

 

Bir garip dizeyim işin aslı yorgun terennümlerim kadar da miadı dolmuş sevdalar iken rest çekilesi o çetrefilli yoksunluğun ikrarı…

 

Hanidir medet umduğum hanidir seyrine doyamadığım ve ölümü yeknesak bir tümcede tevafuk bildiğim kayıplarıma da rahmet okumanın verdiği o melun haz ile bir katre de olsa yalnızlığıma toz konduramaz fermanlarla ıslah etmişken nefsimi.

 

Gönlün kubbesinde, aşkın suretinde, yalan beyanların da yürek kiri yarattığı o cehennem çukuru cüssesine benliğin, hayat ile arama sokulan nifakta kim ise pay sahibi…

 

Zaruri bir ikilem; sinsi bir yoksunluk, gayri kabulü rücu bir feryat belki de indinde telaşın, varlığında hezeyanın, karambole getirildiğim bir beyit kadar da zararsız ve dokunaklı yüreğin yası.

 

Ayrıcalıklı yok oluşlar biriktiriyorum,

 

Ayrık otlarının iç gıcıklayıcı teamülüne sekte vuran bir gözyaşı belki de hele ki seyrine doyamadığım şehirlerin ıslak kaldırımlarına çömelen dizlerimden de bağımsızım dize dize saklı tuttuğum terennüm odaklı suretimin hangi ayracı ise ısmarladığım mutluluğun rötarında kaybolmanın da minvalinde korkuluk misali kovalarken akbabaları.

 

Şirret gölgeler edinmişim zaman zaman; korunaklı duvarlarımı delip geçen cüreti iken efkâr basmış bir şiirde kaybolmuşluğum.

 

Sözcüklerim yerle yeksan, suretim soluk, gönülden biriken hezeyanda boğulan bir imge tadındayım: hayli savurgan miladımın, hayli kaçkın mizacımın ve miadı dolmuş bir ritüele rehin verdiğim özgeçmişim.

 

Kayıtsızlık kadar da sıdkı sıyrılmış bir taahhüt tadındayım: Kayıp imzamın ve parmak izimin eşleşmeyi umduğu bir kehanet belki de kıpraşan noksanlıkların tamamına konmuşken akıl yaşımdan bağımsız o çocuk neşem.

 

Bir kahkahadan çıkıp da yola, her nasılsa varamadığım o kayıp yakadan medet ummak gibi umudu tükenen batıl ruhum.

 

Gönülsüz olmasa da rotam, seyrindeyim varlığım kim bilir hangi terennüme kurban gidecek, demenin meali iken iki dudağımın arasına asılı kalmış nizamda saklı bir teferruat iken adımın anlamsız kıldığı bir gülüm/seme kadar da aslıma sadık iken…

 

Sondan başa atladığım her sayı ve her nasılsa çözemediğim.

 

Sonsuzluğun kem gözünde başa aldığım bir filme sığdırdığım tek bir kare:

 

Annemin elimde tutulası hangi gölge ola ki, varlığım yok sayılmış?

 

Beyan ettiğim hangi yönerge ola ki varlıksızlığım akıllara kazılmış?

 

Sorulardan öte bir yolculuk benimki: Ötekileşen bağnaz yoksunluğum dahi yok sayarken beni…

 

İçselleşen öfkemi sükûta bandıkça, gözlerimi alamazken sonsuzluktan, göreceli kehanetlerin dahi basireti bağlanmışken…

 

Sureti olmayan bir heykel kadar dik başlı.

 

Adı kayıp bir adam kadar fevri.

 

Varlığımı yok sayan evren kadar da devingen bir mahremiyet adeta, gönül gözümden ötesini tanımazken…

 

Yanılgılar birincil vazifem.

 

Aşk hepten yokluğun nidalarında boşluğa tekabül ediyor.

 

Sırlar hepten tedarikli: Hani olur da ağzımda bakla ıslanmaz, demelerle geçen bir ömrün salahiyeti iken yine ayan beyan bir gönülde serkeş bir tını mahiyetinde var olurum inancıyla avuturken benliğimi.

 

Tecellim mi yoksa teselli bulduğum ya da tedarikli bir yola denk düşmüş iken varsıl bir ikametgâha yolculuğu kalbimin:

 

Işıldayan gözlerime perde inmiş kadar da karanlıktan korkarken yetmedi kayıp ibresine takılı bir hülya iken yine yorgun gönlümün sarkacı bellediği bir esaret edindiğim sessizlik.

 

Yıllar.

 

Yollar.

 

Anlamsız tükenişi sefil isyanların da ayyuka çıktığı kara gece kara cehalet.

 

Andığım o sarmalda, görmezden gelinen benliğin de beş vakit huzura tekabül eden atlasında, ayarı bozulmuş bir hüzün ibaresi adeta yoksun kılındığımdan öte yokluğumun varlıksız notasında bir tekâmül bildiğim gönül sureme sakladığım kayıp isimler ve yorgun mealler…

 

 

( Ölümlü Bir Şiir Kadar Yüklüyüm... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 15.02.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.