Cebelleştiğim iç
sesimin zamansız durağanlığında, çetrefilli bir soru ile muhatap oluyorum ve
ansızın irkiliyorum.
Suretlerin nurdan
yoksun olduğu ve yarınların da dünden bağımsız olduğu bir kerrat cetveli adeta
hapsolduğumuz rakamlar.
Ve telefondaki mekanik
ses soruyor:
‘’Kimlik numaranızı
tuşlar mısınız?’’
Hezeyan ağırlıklı bir
bulmaca sesindeki ritim ve dokunulmazlığında sevginin ruhsuz da bir beyanat.
Yüklemlerin özne ile
cilveleştiği, önyargıların istiflendiği ve ne çok korkutucu gerçek.
Bir yuva özlemiyle
hayatını birleştiren yetim, öksüz yürekler derken çekirdek ailenin timsali
masum bebekler.
Bir derken iki derken…
Sorunlar belki de
sorumlu olduğumuz hayatın en içbükey detayı oysaki hala nakşediyoruz:
‘’Her şey yolunda ve
çok da mutluyuz.’’
Sanılardan gerçeklere,
gerçeklerden yalanlara ve ötelendikçe benliğini yitiren insanlar derken eşlik
eden nidalar ki sevginin yalıtıldığı ama acının ve öfkenin en girgin telaşı
yine yürekten ayrı varlığı da tecavüz eden.
Adımlarını
sıklaştırıyor kadın ve hoyrat bir izdüşümü ile vahşetin kıskacında adeta zalim
bir tefrika iken yüreğin beyanı:
‘’Yapma!’’
Yapılan ya da
ihtimaller dâhilinde bir sonraki adımında eşsiz bir gard alması gerekip de
hüzne delalet bir çaresizlik.
Çocuklar belki de en
çaresiz, yine kadın denen olgunun bir öncesi oysaki ana ve evlat ayrı düşer mi?
Derken alt yazı
geçiyor:
‘’Bebeğini terk eden
kadın henüz bulunamadı.’’
Sorumsuzluk mu mal
ettiğimiz yoksa anlık bir zevkin kalburüstü sonucu mu yine ortada tek suçlu
aramak iken pek de mümkün olmayan ama hayatın en mağdur ve en küçük tanığı.
Baba evinden yüklendiği
çeyizi ile mutluluğa yelken açan bir gelin belki de eşinin cinneti ile hayatına
ansızın bir nokta konulmuşken oysaki üç noktalı bir yaşam arzular insan…
Derken patavatsız bir
nüans:
‘’Dayak yiyen
öğretmen.’’
Belli ki hayli borcu
vardı ve dayanamadı ev sahibi:
‘’Hocam, para peşin
kırmızı meşin…’’
Mümkün hatta yüklü de
borcu olması normal lakin devam ediyor dış ses:
‘’İstiklal marşında
kapüşonunu çıkarmayan öğrencisi ve arkadaşları tarafından darp edilen
öğretmen…’’
Belli ki gördüğüm
rüyanın ertesinde iç sesim ile dış ses birbirine karıştı ve elime aldığım
gazetede görüyorum yine haberin eşkâlini: Bire bir aynı haber.
Derken koyuluyorum
yola, hava almam lazım ve kaçmam hayatın gerçeklerinden…
Bir banka oturuyorum
sözüm ona hava alacağım ve yan banka ilişiyor gözüm:
Kulağıma çalınıyor iki
kadının konuştukları:
‘’Vah vah kardeş. Daha
şimdi adamı yaka paça götürdüler.’’
Belli ki dış ses beni
takip etmekte.
‘’Hayırdır?’’
‘’Adam yanımda
oturuyordu ki sivil polis geldi ve karga tulumba götürdüler. Ah, ah ne günlere
kaldık…’’
Dış sesin belli ki
frekansı bozulmuş yine de koruyorum tarafsızlığımı derken siyah camlı bir araba
duruyor oturduğumuz bankın tam önünde ve bir adam çıkıyor dışarı: Yüzü gözü yara
bere içerisinde.
Bir yandan da
söyleniyor:
‘’Eh, be kardeşim.
İnsan emin olur da öyle sorguya alır.’’
‘’Ağabey, helal et
hakkını. Bak, sana verdiğim o karttaki diş doktorunu ara ve selamımı söyle.
Yüklü para almaz senden ha, ona göre. Affet be kardeş: Artık kaplama mı
yaptırırsın implant mı, ona da o karar versin.’’
‘’Ya, canımın acısı?’’
‘’Al, bir ağrı kesici
ve bir de sıcak duş aldın mı…’’
‘’Kardeş, kardeş bak:
Bahsettiğim adam. Hani polisin götürdüğü! İyi de niye serbest bırakmışlar ki?’’
‘’Abla, lafını bil de
öyle konuş. Sadece benzetmişler.’’
‘’Aman ha, durmayalım
burada; olur da bizi de atarlar içeri. Hem ocakta yemeğim vardı. Adam
kalkmıştır. Gideyim de çayını vereyim beyin.’’
Ben kör gözlerle,
duymaz kulaklarla anlamlandırma gayreti içerisindeyim de hayırlısı artık.
‘’Abla, boş mu yanın?’’
‘’Buyur, kardeş.’’
‘’Of ki of…’’
‘’Geçmiş olsun.’’
‘’Eyvallah.’’
‘’Ee…’’
‘’Ee ne? Artık olan
oldu. Kimlerdensin?’’
‘’Ben kalkayım, bey
bekler.’’
‘’Sen de mi?’’
‘’Ben de mi ne?’’
‘’Hep, önyargı, bilmez
miyim?’’
‘’Estağfurullah, sadece
gitmem lazım. Çok işim var.’’
‘’Ha, bu arada…’’
‘’Evet, dinliyorum.’’
‘’Sen, sen ol, muhatap
olma kimse ile.’’
‘’Hiç işim olmaz.’’
‘’Aslında, ne var
biliyor musun?-konuşmanın gidişatı hiç iyi değil bu arada.
‘’Epeydir işsizdim bu sayede
iş buldum.’’
‘’Nasıl ki?’’
‘’Memur ağabeyler dedi
ki; iyi savunuyormuşum darbeleri.’’
‘’Yani…’’
‘’Güvenlikçi olarak işe
başlıyorum.’’
‘’Hımm.’’
‘’Yeminle abla. Fena mı
olur, üç kuruş götürürüm de eve, aç kalmayız bu zamanda.’’
‘’Yani memnunsun halinden,
öyle mi?’’
‘’Kısa günün karı hem
ben alışkınım dayak yemeye.’’-belli ki kafa gitmiş aldığı darbeler sonrası.
‘’Açsana konuyu, çok mu
kavgacı bir adamsın?’’
‘’Yok, be, abla. Sadece
dizilerde figüranlık yapıyorum ama bu sefer garanti bir işim oldu. Ablalar sağ
olsun.’’
‘’Ablalar mı?’’
‘’Evet, hani demin
acele ile kalkan o kadınlar. Onlar şüphelenmiş benden ve polisi aramış.’’
‘’Ama öyle demiyordu
demin onlar…’’
‘’Sakalım da var ama
inandıramadık. Neyse, ben gideyim yeni bir ihbar olmadan. Allah muhafaza,
asılıyor bana dersin de…’’
‘’Tövbe, tövbe.’’
‘’Ha, bu arada fazla
takılma haberlere. Ona göre yoksa karışır hayal ile gerçek.’’
***
‘’Ee, sonra ne oldu
kızım?’’
‘’Artık bu evde
televizyon seyretmeyi ve gazete almayı yasaklıyorum.’’
‘’Şaşırdın mı sen?’’
‘’Hem de hiç olmadığım
kadar. Aklımdayken, gideyim de kayıp kimliğimi çıkartayım nüfus müdürlüğünden.
Allah muhafaza…’’
‘’Allah muhafaza, ne?’’
‘’Ne dedim ki ben?’’