MÜNZEVİ

            Namına âşık dedikleri mahallenin en yalnız adamı hatta biraz daha abartmak da fayda var şehrin en yapayalnız adamı mırıldanıyordu.Aşkı terennüm ediyordu. Dilinde 24 saat onun adı vardı, aklında, saklısında! Böyle boş boş dolaşacağına bir işe falan gir ya da bir şeylerle meşgul ol. diye kendisine akıl vermeye kalkanlara şunu söylerdi: Sizi işinize ben aşkıma bakayım, haydi anca gidersiniz.

            Mahallenin duvarlarına aşk sözleri yazan oymuş diye rivayet edilirdi her yeni şiirden sonra. Münzevi diye de imzasını bırakırdı şiirin altına. Millet şikayet etmesine ediyor ama merak edip okuyordu da! Münzevi şehrin efsanesi olmuştu ama o kendi efsanesini içinde yaşıyordu.   

            Hikayeleri varmış, hem de kaç kitap dosyası... Yazarmış. gibi sözler öylesine ballandıra ballandıra anlatılırdı ki siz sahiden de ona karşı bir yazarmış gibi davranmaya mecbur kalırdınız. Esrarlı tiplerin kaderi budur işte. Ne divaneler vardır esasen hazinedirler.

            Başka bir gün onun duvarlara yazdığı dizeleri akıl alıcı, kalp açıcı cümleleri anlatırım sizlere. Bugün ona ait olduğu söylenen bir metinden bahsetmek istiyorum hatta onu okutup sizlerin de benim ona duyduğum saygıyla karışık hayranlığı hissetmenizi arzuluyorum. Züleyha nasıl ki kendisini Yusuf'u sevmekle suçlayan kadınlara Yusuf'un yüzünü gösterdi ve o kadınlar da, Sen yüzde yüz haklısın Züleyha, biz sana haksızlık ettik, Yusuf'u gören canını bile feda eder onun bir yarım nazarına. diye söylediler. Ben de münzevinin nelere kadir olduğunu göstermek istiyorum sizlere ve haklılığımı sizin onayınızla ispatlamak istiyorum. Dışarıda görseniz selam vermezsiniz derler ya münzevimiz de öyleydi. Bu kalp dolusu şiirleri yazan adam bu muymuş? gibi bakar dururdunuz onu görünce. Ama onun her cümlesine adamakıllı eğilip onu anlamaya başlayınca da, İşte o adam bu adamdı. demeye başlardınız. Herkesin elinde kutsal bir metinmiş gibi hürmet gören kutsiyet kazanan ve ona mal edilen metni paylaşmak istiyorum.

            " Seni karşılıksız sevdim

            Allah bilsin yeter bana, diye.

            Görmeden...

            Bilmeden..." bu o metinden değildi, duvara yazdığı ve herkesin okumasını istediği dizelerinden bir tanesiydi sadece. Girizgah olsun diye yazdım ben de onu buraya. Nasıl bir kalem olduğuna işaret olsun diye. Siz bu metni okurken onun samimiyetine ve yakalamış olduğu ruh seviyesine de dikkat edin lütfen! Hiç tanımadığınız bir adamın kalbi sözleri, içinizde duygu esintileri oluşturuyorsa bence o kalem artık kâmil bir kalem olmuştur. Siz ona deli deseniz de,  meczup diye takılsanız da ona,  meçhul diye isimlendirseniz de onu, münzevi diye esrarlı bir hale soksanız da hepsi havada kalır, eminim. O bir yazardır, hem de çok usta bir yazar, neyse! Metne geçelim, elden ele dolaşan, dilden dile dolanan metne. Sadece onun kalemini bilenler bu metnin ona ait olduğunu anlardı. Onu sevenler, takip edenler... Kelimeler onu sarf edenin kimliğidir. derdi ya Kaptan, sahiden de öyleydi.

            "... Adam, hüznünü alıp gidiyor kadına! Bohçasında hüzünleri... Amacı uzaklaştırmaktır kendisinden kadını. Çünkü o asla incitilemeyecek olandır. Güle arkadaşlık bülbülün işidir, karganın değil! böyle düşünüyordu münzevi.

            Kadın hüzünden çiçekler yetiştirmiştir kalp saksısında. Tecrübelidir aşk deryasında. Hüzün benim besin kaynağımdır ey münzevi, Rabbim razı olsun senden. diye dua eder.

            Münzevi bu kez acısını besteler ve sevdiği kadının bahçesinde bülbül gibi bu acıyı söyler. İster ki sevdiği kadın onun acılarından mustarip olsun ve Bu kadar acı yeter! desin. Çabuk terk et bahçemi! diye onu kovsun.

            Kadın acının otağında büyümüştür. Artık acı onda zevke tekabül ediyordur. Her şeyin fazlası tersine mukabil gelir: Acı da zevke...Kadın münzeviye şükran dolu gözlerle bakar ve 'Ne kadar da insanın ruhundan anlıyor' diye daha bir sever onu.

            Münzevi, boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz haldeydi. Gözyaşlarını devreye sokar bu kez. Maksadı duygu sömürüsü yapıp kadını kendisinden tiksindirmekti. İster ki şemsiyesiz yakaladığı sevdiği sırılsıklam olsun ve kendisine buna sebep olduğu için de kızsın! Ama akıldaki hesap kalpteki hesaba uymaz. Kadın ıslak halini göstererek: Sana o kadar aşığım ki bunu ifade edecek kelime bulamıyordum. Şimdi bu ıslak  halimle anladım ki ben sana sırılsıklam aşığım ey münzevi!

            Adam kendi haline bakıyor ve utanıyordu. Kadını deliler gibi sevdiğini biliyordu ama kendisini ona bir türlü yakıştıramıyordu. O eşsiz güzeldi, sonsuz asildi ve muhteşem derecede şıktı. Tek kelimeyle bu aşk olmazdı. Nefretini koydu sahneye bu kez. Kadını tutup kollarından yüzüne şunu haykırdı: Senden nefret ediyorum. diye. Ah be münzevi! dedi kadın, nefret aşkın başlangıcıdır. Münzevi ne yapacağını bilemiyordu. İlla da illa kadın ondan kopacaktı. Bugün bunu başaramazsa ileride daha büyük acılar yaşayacağını düşünüyordu. Asabiyetini gösterdi kadına. Ama kadın buna da, Çok şükür! dedi. Dört mevsimin de kendisine ait güzellikleri var aşk da bana dört mevsimdir.

            Münzevi ne yaptıysa, ne dediyse kadın yine  de gülümsüyordu ona ve seviyordu onu.

Bir gün çiçekleri kopartıp sadece dallarını getirdi kadına münzevi. Kadın, hiçbir şey olmamış gibi mutlu bir yüzle, Teşekkür ederim. dedi sonra, Bu çiçekler aşkımızın şehitleridir. diye devam etti. Münzevi, daha da beter kahroldu. Çürümüş bir elma getirdi münzevi, sundu onu kadına. Kadın büyük bir iştiha ile elmayı dişledi ve münzeviye seslendi: Çürüyen elmadır onu sunan el değil! ters köşe olmuştu yine. Hep mağlubiyetti münzevinin skor tabelasına yazılan. Küflenmiş bir pasta getirdi başka bir gün münzevi, kadına. Kadın afiyetle yedi pastayı. Senin elinden gelen ağu da olsa (zehir) baldır bana. dedi. Münzevi anlayamıyordu kadını, bakıyordu tuhaf tuhaf, aklıyla cebelleşiyordu besbelli.

            Kadın münzeviyi yakaladı elinden. Görmüştü ondaki bulanıklığı. Tutup çekti nefesine kadar münzeviyi. Artık sevmeye başlasak birbirimizi. diye sorguladı. Sen ne yaparsan yap ben yine de seni seviyorum. Yaptığın, ettiğin her şeyi neden yaptığını, ettiğini de biliyorum. Bu bozulmuş bir patates de olsa, çürümüş bir elma da olsa, küflenmiş bir pasta da olsa fark etmiyor. Anla artık, senin içinde olduğun her şey güzeldir bana. Bu ölüm bile olsa!

            Münzevi olduğu yere çöktü. Bu kadar ağır sevilmek ona sahiden de yüktü. Ve bir kelebek gelip kondu münzevinin yüzüne, canını alıp gitti."

 

( Münzevi başlıklı yazı GürhanGürses tarafından 19.02.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.