Yaz günü oldu mu çok meyve yeniyor hem gündüz hem de gece saatlerinde. Ben
kış meyvelerinden, yalan yok bir tek mandalinayı severim, yaz meyvelerinin ise
hepsine bayılırım. Bu sebep ile kış meyveleri siz de lütfen bana küsmeyin hemi
yaz meyvelerini daha çok seviyorum diye... Gece çoğu kere tuvalete kalkmam,
yalnız bunun bir istisnası var tabi ki... Ne zaman gece geç saatlerde bolca çay
içer isem yada karpuz, kavun gibi yaz meyvelerinden tadar isem, o zaman gecenin
bir yarısı benim de küçük abdestim geliyor.
Biliyorum içinizden bir çokları da böyle bir duruma en az benim kadar sinir
oluyordur. O uykunun en tatlı anında, hem de gecenin iki buçuğunda yada üçünde
neyin nesi bu küçük abdest ve de diğer bir adıyla çiş durumları? Kalksan bir
türlü, kalkmasan bin türlü, al başına dert. Dert babası mıyım kardeşim ben? Bir
kere de dert amcası, dert dayısı yada dert eniştesi olsam ya?
Önce yarım yamalak gözlerimi açarım. Gitmek ve gitmemek, işte asıl mesele bu.
Vay be ''tu bir or nat tu bi.'' yani ''Olmak yada olmamak.'' gibi oldu. Nasıl
denk geldi öyle. Tabi ki o gitmek yada gitmemek sıralı kelimelerinin önüne bir
de ''Tuvalete'' kelimesi gelecekti, boktan bir durum olmasın diye biz
getirmedik haliyle.
Ahmet kalk, yap işte ne nazlanıyorsun arkadaşım. Gecenin üçünde iki metre
ötende ki tuvalete gidip de küçük abdestini yapman yirmi, bilemedin otuz saniye
sürecek. Niye inat ediyorsun. Kafamdan bin türlü şey geçiyor. Ulan şu saatte
birisi gelse de beni alıp tuvalete götürse, yada evin içinde servis olsa, önce
götürse, kapıda beklese, sonra da geri getirse. Ne diyorum ben ya? Uyku
sersemliği ile iyice saçmalamaya başladım galiba. Senden başka kim götürebilir
seni tuvalete, saf mısın sen arkadaşım?
Başka şeyler düşünmeye çalışsam. Ya da kafamdan çiş yapma düşüncesini, zihin
kontrolü filan yaparak silmeye çalışsam, kendi kendimi hipnotize etsem.
Hipnotize ile olur mu ya? Kalk git, amma da üşengeç imişsin sen de. ''Şuna
tembellikten eşeğe dayı çağırıyorum.'' demiyorsun da bir dolu bahaneler
uyduruyorsun. Vay arkadaş vay! Tam da rüyamın en hareketli yerinde idim. Kızın
birini üç beş tane çakalın elinden alıp hepsini yere sermiştim, sonra da kız
benim boynuma sarılıp ''Kahramanım benim gel seni bir öpeyim.'' dediği an da
uyandırdı beni bu şeyimin ucuna kadar gelen ince sıvı ve ince sızı.
Yok, yok bundan sonra en iyisi gece yatağımın yanında ağzı geniş kocaman bir
plastik şişe bulundurayım, yataktan da kalkmak zorunda kalmayayım. Ama oda
sakıncalı biraz. Niye derseniz? Bakarsın ben gece plastik şişeyi doldururum,
hanım da sabah kalkarken görmeyi verir alimallah, ayağı bir çarpar, benim ürik
asitler bütün yatak odasına yayılır. Yatamayız billahi o oda da günlerce
haftalarca.
Kalkmalı, ama nasıl? En iyisi yatağın yanından kayayım da sürünerek gideyim
tuvalete. Hoop kayarım yataktan aşağı. Askerlikte buna benzer olayları çok
yaşadın sen Ahmet, devam et. Alçak sürünme vaziyeti. Topuklarını da kaldırma,
hemen topuklarından vururlar ha diyeyim sana. Of ki of ilk üç metre geçti, az
kaldı az tuvalete. Tam o sırada gürültüye uyanan oğlum ile koridorda
karşılaşmayalım mı... Elini sağa sola sallayarak ''Ne yapıyorsun baba?''
demesin mi? Demesin tabi, şimdi ben ona nasıl izah edeyim bunu? ''Çok sıkıştım
teşaşüre gidiyorum.'' desem. ''Ayağa kalkıp niye gitmiyorsun?'' diyecek. En
iyisi sallamak ''Kol düğmemi düşürdüm de onu arıyorum.'' Oğlan cin gibi yutar
mı? ''Hem de gece gece bu saatte baba kol düğmesi arıyorsun öyle mi?'' dese
bana. Şükür ki demedi. ''Hadi git yap git yap da sonra da yat, vallahi anneme
söylemem billahi söylemem.'' Ben de içimden ''Aslan oğlum benim.''dedim.
Delikanlı gibi kalk, delikanlı gibi git ve işini bitir Ahmet sonra da mışıl
mışıl uyu be yahu şeyinde rahat etsin sen de rahat et...