Ben, cabbâr bir silahşor değilim!

Miğferimi girdiğim ilk savaşta yitirdim.

Kalkanım paslı bir demir, zırhım delik deşik

Kılıcım kınında sıkışmış, bekliyor boynu bükük.

Vücudumda derin kesikler, sırtımda paslı kör bıçak

Namerdin parmak izlerini taşıyor, heyhat!

Söyle bana çocuk, nasıl dirileyim. 

 

Hangi kutsal kitapta yer vardır ihanete,

Ah şu lâl edilmiş diller, hak mıdır?

Hangi tanrı, hangi resul razıdır ihanete.

Kumdan kaleleri yıkılan bir adam, bakın gözleri ıslak

Gönlü yaralı, nasır sarmış bedenimi görülmez!

Hıçkırıklarım hezeyan sayılır, duyulmaz!

Esefâ ki! O, gece öksürüklerim kanayan ciğerlerimdir

Uykusuz geçen her gecem sessiz sitemlerimdir.

 

Söyle bana çocuk,

Çok geç olmadan söyle.

Bir tabip de ki bana, söküp alsın sırtımdaki bıçağı,

Mucize bir merhem çıkarsın çantasından,

Bitsin şu ağrı-sızı, ellerim titriyor çocuk.

Senin ki de boş lakırdı diyeceksin şimdi bana

Biliyorum, öyle bir tabip de yok, öyle bir merhem de.

Dirilmek yok çocuk, biliyorum

Ölümün pençesindeki soğukluğu ensemde,

Tanrının kollarındaki sıcaklığı kalbimde hissediyorum.

Gidiyorum çocuk, burukluklarımı onarmaya gidiyorum,

Başım dik, göğsümü gere gere gidiyorum

Unutma beni, anlat ele güne…


Halil Ziyâ Doğruöz

06.03.2017/Bursa

( Dirilmek Yok Çocuk başlıklı yazı HalilDoğruöz tarafından 20.03.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.