Balcı Dede öyküsünü
bilmem duydunuz mu?
Zamanın birinde bir
kentin kenar mahallesinde bakkal dükkânı açmış bir adam. Dükkânında neler
varmış neler. Kavanoz kavanoz ballar, reçeller, turşular… cins cins zeytinler,
peynirler. Kaliteli pirinçler, bulgurlar satarmış bu bakkal amcamız.
Adam her gün erkenden
kalkar bakkalınız kapısını açar, günlük hazırlıklarını kısa sürede bitirir,
müşteri beklermiş. Çok az kişi kendisinden alış veriş yaparmış. Adam işlerinin
iyi gitmediğinin nedeni bir türlü anlayamaz, kendisinden dört dükkân ötedeki
bakkal dükkânına müşterilerin arı kovanına giren arılar gibi düzenli girip
çıkmasını hasetle izlermiş.
Müşterisi bol bakkalın
sahibi, kır saçlı, nur yüzlü bir ihtiyarmış. Balcı dede diye anılırmış. Adını
bilen pek yokmuş. Herkes ona Balcı Dede dermiş. Balcı Dede müşterilerine:
“Hoş geldiniz güzel
hanımefendiler, genç adamlar, bu gün sizleri daha şen ve neşeli görüyorum.”
“Bakkalıma güzellik
getirdiniz. Ben kendimi çok mutlu hissediyorum. Çünkü sizler gibi hayırlı
insanları görüyorum karşımda…”Dermiş.
Çocukları bir başka
severmiş Balcı Dede:
“Benim goncam dedesinden
ne ister… O güzel gözlerin ikisi de mi senin ?” Gibi tatlı sözlerle çocukların
da kalbini fethedermiş… Çevresine hep mutluluk dağıtırmış Balcı Dede.
Müşterisi az olan bakkal işlerinin iyi gitmediğinden
yakınmış bir gün eşine. Eşi bilgili, görgülü bir hanımmış. Kocasının durumunu
gözlermiş zaman zaman. Kadın biraz da üzgünce şöyle söylemiş yüzü hiç gülmeyen
beyine:
“Sen müşterilerine hiç güler
yüz göstermiyorsun, suratın sirke satıyor. Balcı Dede ise tatlı dili, güler
yüzüyle müşterilerine bal satıyor adeta.” Diyerek eşinin müşterilerine karşı
hoşgörülü, güler yüzlü olması gerektiğini salık vermiş… Öykü bu. Bilemem sirke
satan adam davranışlarını değiştirmiş mi?
Bizler birey ve de toplum
olarak birer balcı dede olamaz mıyız? Birbirimize karşı nazik, hoşgörülü
davranamaz mıyız?
Sabahları eşimize, komşumuza günaydın, hayırlı
sabahlar, nasılsınız? Demek çok mu zor? Karşılaştığımız bireyin yüz hatları
gerginse; “Sizi bu gün çok sağlıklı görüyorum.” demekle karşımızdaki insana
pozitif enerji yükleyebiliriz. Tüm bu duyguları yaşayıp yaşatabilmek için
eğitim ön koşul…
Hani derler ya: ”Boş
kuyuya ne söylersen aynı karşılığını duyarsın.” Mealinde bir söz vardır. Biz
büyükler, anne-babalar ilk öğretmenleriyiz çocuklarımızın. Eğitim bilimciler
söylerler: Evde anne-babayı, okulda öğretmenleri kendilerine rol model seçerler
çocuklar. Anne-babaların rolü çok önemli çocuklarımızın tinsel ve bedensel
sağlıklı büyümeleri için. Çocuklarımız birer goncadır önceleri, sonra çiçek
olurlar. Tatlı ve hoş kokulu tadına doyulmayan meyveye, meyvelere dönüşürler
sonund. Goncalar, su ister, güneş ister, vitamin ister büyüyüp boy vermeleri
için. İlgi ister, sevi sözleri bekler bağbanlarından.
Bağbanların bağlarındaki
çiçeklere gösterdiği ilgiye özgü ilgi göstermek gerek çocuklarımıza. Önce eşler
birbirlerine güler yüzle, sevecenlikle yaklaştıklarında ev ortamına ılık bahar
günlerinin romantik ortamını taşırlar. Yaylalarda serin esen rüzgârların
ferahlığı dolar pencerelerden içeriye. Çocukların konuşmaları kuş seslerinin
doyumsuz müziğini çağrıştırır eğer evlerde güler yüzlü olunursa. Aynalara
gülerek bakarsak karşımızda gülen mutlu insanlar görürüz. Görevini ve
sorumluluğu gereği gibi yapan ebeveynlerin aile içinde güzel geçinmemeleri için
bir neden olamaz. Her gün iyiden doğru ve güzelden yana olmak için çaba
harcayan aile büyükleri çocuklarına güzel örnek oldukları yadsınamaz bir
gerçektir. Evde olumlu ilgi gören, mutlu büyüyen çocuklar eğitim yaşamına artı
puanlarla başlar.
Dünya bir sahnedir.
Bizler bu sahnede rollerimizi oynar, sahneden çekiliriz istemezsek de. Niçin
kötü adam, geçimsiz kadın rolünü seçelim yaşam denen tiyatroda rol dağıtımı
yapılırken. Niçin sözlerimizin arasına yalan katalım. Beyaz yalan bile ne kötü.
Unutmayalım ki, en kolay kirlenen renk beyazdır. Başarısız olduğumuz zamanlarda
hemen yelkenleri indirip kader bu demeyelim. Kader olgusunu nedense az gelişmiş
toplumlar çok kullanır. İrade bizim elimizde. Yaratan akıl vermiş bize
kullanalım diye. İyi insan olmak güzel rollere sahip olmak bizlerin ellerinde…
Aile toplumu oluşturan büyük resmin bir küçük karesidir. Büyük resim küçük
karelerin birleşmesinden oluşuyor. Mutlu, huzurlu yaşayan aileler dinamik toplumları
oluştururlar.
Rol modelimizin ikinci
öğretmenlerdir demiştik. Öğretmenlik tanrı mesleğidir. Öğretmen ışıktır,
aydınlıktır hiç sönmeyen. Öğretmen sonsuz ve parlak ufuktur. Tünelin ucundaki
ışıktır öğretmen. Kendini her gün yenileyen, bilgiden, deneyimden liyakatten
yana payını almış kişidir öğretmen. Kendisi ve çevresiyle barışık kişidir
öğretmen. Ve nihayet öğrencilerin dertleriyle dertlenen, sevinçleriyle kendini
mutlu hisseden kişidir öğretmen.
Mutlu bir öğretmen
ekonomik yönden sorunsuz, bilgiye, öğrenmeye ve öğretmeye susamış kişidir. Her
gün ülke ve dünya olaylarını takip eden, sanattan yaşamaktan zevk alan kişidir
öğretmen. Toplum çıkarlarını kişisel beklentilerinin üstünde tutan kişidir
öğretmen. Yenilikleri takip eden ve güzellikleri sınıfına taşıyan kişidir
öğretmen. Sınıfına girdiğinde en içten duygularıyla öğrencilerine:
“Günaydın çocuklar,
nasılsınız?” Diye derse başlayan öğrencilerinin başarılarıyla kendini mutlu
eden kişidir öğretmen. İşte böylesi duygu ve düşünceler taşıyan eğitimcilerin elinde
yetişen öğrenciler hayata olumlu bakarlar. Kendilerine, ailelerine ve içinde
yaşadıkları topluma yararlı birer yurttaş olarak yetişirler. Paylaşımcı ve
katılımcı olurlar. Çalışkan ve üretken olurlar.
Şimdi geldik yapılacak
olan işin en hassas, en can alıcı noktasına zurnanın zırt dediği yere. “Balık
baştan kokar”. Diye bir atasözümüz var. Toplumları idare etme makamında bulunan
yöneticilerin, liderlerin her sözü ve davranışı idare ettikleri toplumlara
yansır. Olumlu ya da olumsuz olarak. Lider toplumun önünde olan onlara
kılavuzluk eden kişidir.
Tarihin kaydettiği büyük
liderler özgün fikirleriyle, örnek davranışlarıyla halklarına umut olmuşlardır.
Onların önlerini açmışlardır. Güven vermişlerdir adil davranışlarıyla. İçten
davranışlarıyla kucaklamışlardır tüm yurttaşlarını. Zengin-fakir, güzel çirkin,
kadın erkek demeden. Peygamberler, din uluları da hem sözleri hem
uygulamalarıyla insanları kucaklamışlardır çağlar ötesinden.
Günümüzde ne İngiliz, İtalyan, İspanyol… başbakanları
ne Amerika Birleşik Devletleri başkanının karşıtlarına ülkemizdeki liderler
örneği ağır sözler söylemiyorlar.
Yakında bütçe
görüşmelerini izledik ülkemizde. Ne ağır hakaretler, galiz küfürleşmeler duyduk
liderlerimizden, seçtiklerimizden. Bu gün ak dediğine yarın kara demeler,
yalanlar diz boyu. Biz böyle bağırıp çağıran liderlerle idare etmeyi hak
etmiyoruz. Ankara’dan yükselen akıl dışı, düzeysiz sesler radyasyon gibi
yayılıyor ülke ufuklarına. Huzur yok oluyor. İnsanlar bakıyorlar birbirlerine
düelloya çıkan rakipler gibi…
Bir evde ebeveynler kavga
ederse o evde mutluluk, huzur olmaz realitesine inanıyoruz. İktidar ve
muhalefetiyle tün liderlerin kibar, hoşgörülü, bilgili hatta feylesof düzeyinde
aydın olmaları gerekir. Onlardan duyulacak her güzel söz, her olumlu davranış inanıyorum
ki ülkemizde hasret kaldığımız barışa yaklaşmamıza ve güzel günler görmemize
vesile olacaktır.
Taban olarak bizler
yurttaş olma bilincine erer doğrudan ve güzelden yana birleşirsek ileride
yaşanacak güzellikler adına hayli mesafe alırız. Sorgulayan, eleştiriden yana
tavır almalıyız. Taban ne ise tavan da tabanın bir yansımasıdır. Ülke
sorunlarına bilimsel yaklaşmak ve bu uğurda tarafsız bir yaklaşım sergilemekten
geçiyor her şey. Yoksa yukarılardan inayet beklemekle bir yerlere gelemeyiz.
“Yalvarmakla gökten altın ve gümüş yağmaz” Hz. Ömer’in dediği gibi. Çalışacağız
çok çalışacağız… Atatürk’ün de dediği gibi: ”Tek bir şeye ihtiyacımız var,
çalışkan olmak.” Batı ülke halkları eriştikleri demokrasi ve refah düzeyine
çalışarak ulaştıkları gerçeğini hiç yadsımayacağız.