Zaman aşındırıyor tabanlarımı, köhne bir yeryüzü parçası iken konakladığım bir de satılmış yüreklerden geriye kalan.

 

Bir zaman ve bir mekân mı olmalı bağımlı kılındığım yoksa duyguların sarmalında bir hece mi olmalıyım evet, tek hece ve sağdığım, saydığım, sararan lehçeler dokunmalı gönlüme derken yeşillenen umutlarım.

 

Hazanı tehir etmekle iştigalim bir de insan/nisan kaygılı düşlerimi tetiklerken en sevdiğim ay ve eşsiz mevsim.

 

Mevsimsiz ölümleri var ikilem yüklü düşlerimin bir de kararan gök kubbenin tayin ettiği yalnızlığım. Kem gözlerin çaldığı sevinçlerim var bir de ve bir ölüp bir dirildiğim aşklarım var. Aşktan noksan bir notadan nasıl ki haz etmiyorsam aşka âşık cümlelerim var.

 

Sığındığım derken sığdırmadığım hangi mecra ise bir de cüretsiz kelamı insanoğlunun…

 

Peşin hükümlü sayısız makam belki de peşrevini kaybetmiş bir hiçlik derken dokunduğum gönüller ama konduramadığım; konduğum ama yüreğime dokunmayan… garip bir duygu aşksız bir tabiata selam vermek ve geri dönümü hazana pelesenk olmuşken sözüm ona baharın coşkusuna yenildiğim…

 

Dengim bir gölgeden de öte belki de denklem kurup eksik verilerle hala gelir-gider hesabı yaptığım bu da dünün himayesinde kalmışlığımın gazabı.

 

Sanrılar türeten beyin ve gerçeğin izdüşümünde korku yüklenip gerisin geri kaçtığım metruk lahza.

 

Tüm hezeyanda tüneyen bir tohum.

 

Kışın ortasında açan bir çiçek.

 

Derme çatma oysa konakladığım yürekler.

 

Ha oldu ha olacak, demek iken akla zarar bense üşenmeden buluşuyorum yalnızlıkla. Örtüşen hengâmede bayat bir tekerleme peyda oluyor ansızın: terk edildiğime mi yanayım terk-i diyar ettiğim ziyafet sofralarında geviş getiren kelli felli gölgelere mi?

 

Hırstan ırak hele ki aşka tutsan bir fani iseniz… korumacı bir imge bulmalıyım belki de tasnif edeceklerime kıstas olacak ve seğirtmeliyim yeni bir hikayeye ve bir de kahraman kondurmalıyım sayfanın ortasına.

 

On gün geçti en son hikâyemi yazalı ve saklı bende adı aslında adım bile bende saklı öyle ya; kehanete göre bir yıldızım yine bol yıldızlı bir Haziran gecesi evrenin rahmine düştüğüm.

 

İçimin cıngılında boğulan bir çocuk.

 

Aşk yangınında köz olmuş bir koza.

 

Sanrıları büyütüp ekledikçe evrenin nabzına yine atan ölümlü imgelerim ve kesilen hıçkırığımın müsebbibi iken yaftalanmış hangi mizaç ise artık, peşkeş çektiğim üç beş şiir bozuntusu.

 

Kerelerin telaffuzunda bir de diyemediklerimin yongasında büyüttüğüm aşk dolu bir deyiş yine kanıksadığım ama kanıtlamaktan aciz.

 

Zorlukların gölgesinde devinen o kurdeşen döken cümleler ve acıdıkça canım daha da acıttığım cibilliyetsiz ve bonkör cahil cesareti yalnızlığıma kılıf geçirenlerin yüzü suyu hürmetine her nasılsa sevdalandığım dünya.

 

Bir zaruri yet mi yoksa yeknesak bölünmüş bir hücre miyim de; acılarımdan doğmayı vazife bellemişim?

 

Sorularımdan arınmadıkça bulamadığım cevaplarla eşleşeceğim durduk yerde ve bu sayede miladımı güncelliyorum günün yirmi beşinci saati.

 

Ya, sizin orada saat kaç?

 

Densiz bir sorunun en demli cevabını biliyorum aslında çünkü içimde açan çiçeklerin solması en haz ettiğim ve yeniden açmaya doyamadığım…

 

 

 

( Güncelliyorum Miladımı... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 12.04.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.