Hoca hanımla vedalaşıp akşam olmadan eve gelen Nilgün ve teyzesi, yemek yapmak içim mutfağa girdiklerinde cep telefonu çalan Ayşe hanım - Alo, buyur bey, ne var ne yok? Emin efendi - Ne olsun, Musa ve karısı buradalar, hele önce kasabaya sen gelsen diyorum. Ayşe hanım - Bizde bugün onları konuşmuştuk, bu kadar çabuk geleceklerini tahmin etmemiştim. İyi bakalım Nilgün'le beraber kasaba minibüsüne biner geliriz, nasıl olsa okullar da tatil, Musa'yla karısı köye gelecek mi? Emin efendi - Daha bunları konuşmadık, henüz bir şey demedi. 

Telefonu kapatan teyze Ayşe hanım - Nilgün, hadi kızım yemek birazdan hazır olur, sofrayı kur yemeğimizi yedikten sonra kayın vali-demlere gidip çayımızı orada içelim. Lambayı da kapatma, avlunun ışığı açık olsun, köpeğimiz Ateşi bu aralar ihmal ettik, lambayı açık görsün ki, havlaması azalsın canım. Nilgün - Tamam teyze, sofrayı kaldırdım, sen hazırlanana kadar bende biraz Ateşle oynayayım. 

Pencereden avluya bakan teyze,  yeğeni ve Ateşin neşesini görünce, mutfağa yönelip, iki üç parça olan bulaşığı da yıkadıktan sonra avluya hazırlanarak iner. Nilgün - Teyze, yoksa Ateşle biraz daha fazla oynamam için mi geç kaldın? Tebessüm eden Ayşe hanım - Evet kızım, hadi bakalım fazla geç kalmadan gidelim.

Kapıyı çalan Nilgün, çomar köpeğin havlamasıyla irk-ilince teyzesi Ayşe hanım - Anne biz geldik. Köpeğe çıkışan kayın valide -  Yaşlandın koca oğlan, yine de kuru havlamaların milleti bayağı   korkutuyor, gel Ayşe, gel hoş geldin kızım. Ayşe - Merhaba, nasılsın Pakize anne, babam yok mu? Pakize hanım - Ne olsun, köy yerinde bildiğin gibi, sen nasılsın Nilgün kız, derslerin nasıl, oku da bir baltaya sap ol, bizler gibi erken gelin olup, işten güçten paslanma. Nilgün - İyiyim Pakize teyze, okulumun açılmasını bekliyorum, erken evlenmeye hiç niyetim yok, keşke herkes senin gibi düşünse, önce okulum, sonra da gözümün öğretmenlikte mesleğim. Pakize hanım - İnşallah yavrum, Allah zihnine açıklık versin! 

Ayşe hanım - Anne, oğlun Musa beraber yaşadığı bir kadınla kasabaya Emin efendinin yanına, bizim eve gelmişler, telefonda sordum 'Köye gelecek misiniz diye' İçeri giren babası - Hoş geldin gelin kızım, sende hoş geldin Tülin kızım. Ayağa kalkan Ayşe hanım - Hoş bulduk Sami baba, elini öpeyim, nasılsın, sağlığın iyi mi? Sami baba - Allah'a şükür olsun, yuvarlanıp gidiyoruz işte, yaş kemale gelince hastalıklar belimizi biraz büküyor. Hayırdır! O hayırsızdan mı konuşuyordunuz, yine nerelerdeymiş? Evet baba, kasabaya bizim eve gelmişler ama buraya gelip gelmeyeceklerini bilmiyorum, oğluna kızma baba, belki de senden çekinip gelemiyordur. Musa'nın hatası çok fakat, büyüklüğün şanındandır, bırak bir yol gelsin, sizleri görsün. Siteminiz büyük fakat, yarın bir gün yüreğinize dert olur! Yaşınız, başınızda epey ilerledi, ölümün yaşı da maalesef yok, olsaydı bacım, eniştem yeğenim ölmezdi. Lakin, taktiri ilahi! Sami baba - Musa bizim yüreğimizde başlı başına hep dert oldu, çocuğumuz olmadı dersin ya gelin! Olmadığı daha iyi, olup da böylesi olacağına! Pakize Anne - Öyle deme Sami efendi, her kadın kucağına evladını alıp bağrına başmak ister, inşallah olur. Sen ne dersen de, ben Allah'tan ümidimi henüz kesmedim. 

Ayşe hanım - Aman anne yaşım kırkı geçti, bundan sonra olsa ne, olmasa ne! O kadar tedavi olduk fayda vermedi ama çok şükür ki artık Nilgün kızımız var. Allah onun mürüvvetini inşallah sana göstersin gelinim, rahmetli bacın ile enişten hem çocuklarına hemde güvercinlerine pek düşkünlerdi, onlara iyi baktığını Nilgün'den duymuştum. Ayşe hanım derin iç çekerek aniden hislenmiş ve - Hiç sorma anne, onlara iyi baktık bakmasına da, bazı güvercinler sahiplerinin elinden yemlenmek istermiş, ne bileyim bizi yabancı görünce midir nedir, bazıları öldü. Rahmetli bacım Akkız, kınalı güvercinlerini pek sever, bana kızlarım gibi gelir derdi, rahmetliler, kızlarının mürüvvetini göremeden gittiler. Eniştem köy pazarından eve bir çift takla güvercine iki şinik bulgur vererek almış, ta, o yeni evlendikleri sıralar. O arada söze karışan Nilgün - Annem anlatırdı, dişi güvercine anamın adı Akkız' babam koymuş, sonra da anneme hadi erkeğin ismini de sen koy bakalım deyince, annem babama - sen gönlümün efesi olunca, güvercinin adı Paşa olsun demiş. Biz ablamla aramızda, güvercinlerin arasındayken, Paşaya 'paşa babam' Akkız'a 'Akkız anam'  diye seslenirdik Güvercinlerin, her birinin isimleri vardı. 

Sami baba - Köyün dilinde onların birbirlerine olan sevgisi pek konuşulurdu, Allah anana, babana bacına rahmet etsin, sana da uzun, uzun Rabbım bir ömür ihsan etsin Nilgün kızım. Telefonu eline alan Ayşe hanım - Baba Emin efendiyi bir arasam mı ne dersin? Ne yalan söyleyeyim, içim huzursuz, yarına kızla beraber kasabaya gideceğim. Sami baba - Niye seni çağırıyor ki, onu anlayamadım, kardeşini buraya getirmesi gerekirken! Musa'nın başına buyrukluğu geçmemiş, ne diyeyim, çocukken de, gençken de aynıydı, alın işte size gerçek bir ömür törpüsü, görmediyseniz de iyicene bir görün diyorum! 

( Nilgün Takla Güvercini 12. Bölüm başlıklı yazı GülsenTunçka tarafından 16.04.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.