SEN NEYMİŞSİN BE “STRESS”
Üniversite sınavına
hazırlanan genç, çalışmıyor, tembellik yapıyor, sınav sonucunda başarısız
oluyor ve strese giriyor. Zamanında hakkıyla çalışsaydı başaracaktı, vücudu endorfin,
melatonin, seratonin, dopamin üretecek ve mutlu olacaktı. Stres nerde? Dağa
kaçtı…
Hızlı ve sorumsuz sürücü
trafik kurallarına uymayarak kazaya sebebiyet veriyor. Yaralanıyor, maddi ve
manevi bir sürü maliyetle karşılaşıyor. “Bu da nereden çıktı, sırası mıydı”
diye saçını başını yolarak strese giriyor. Sakin olsaydı, trafik kurallarına
uysaydı, azami dikkatli ve kaliteli olarak aracını sürseydi, kazaya maruz
kalmayacaktı. Gezmenin tadını çıkaracak mutlu bir gün geçirecekti. Stres nerde?
Hapse girdi…
Kişi, özel temizliği ve
diş bakımına zamanında ilgi gösterip, gereken zamanı ayırmıyor. Dişleri çürüyor,
dayanılmaz bir ağrıyla baş başa kalıyor. Ağrıyan dişine alkol – tütün vs.
basıyor, ağrı kesici kullanıyor. Bıçak kemiğe dayanınca hekime gidiyor. Dişin tamir
imkanı kalmamış ve dişini kaybediyor. Tembel amca, hem ağrılardan hem de dişini
kaybetmekten dolayı çaresiz strese giriyor. Zamanında dişlerinin ve bedeninin
kaliteli temizlik ve bakımını yapsaydı, dişlerini yılda bir hekime kontrol
ettirseydi. Dişleri çürümeyecek veya zamanında tamir ettirebilecekti. Sağlıklı
ve mutlu olacaktı. Stres nerde? İnek içti…
Boğazına çok düşkün bir
kişi, yediğine içtiğine hiç dikkat etmiyor. Zararlı ve obez odaklı yiyecekleri
zevkle yiyor. “Atın ölümü arpadan olsun” diyor. Hızla artan kilosu ile ilgili hiçbir
tedbir almıyor. Zamanla hareket yeteneği de kısıtlanıp durağanlaşıyor. “Ben halimden
memnunum, kendimle barışığım”, “adam dediğin göbekli, evi de balkonlu olur”
diye züğürt tesellisiyle avunuyor. Zamanla kilodan kaynaklanan bir sürü
rahatsızlıklarla karşı karşıya kalıyor. Tuvalette bile rahat edemiyor. Arabaya,
yatağa, kapıya sığamıyor. Stres ki ne stres. Zamanında az ve öz yeseydi. Midesinin
üçe ayırsaydı: Su-hava-gıda. Yediğini spor ve hareket ile yaksaydı. Filinta gibi
ve mutlu olacaktı. Stres nerde? Dağa kaçtı.
Adam hiç kitap
okumuyor, faydalı yayınları izlemiyor, beynini çalıştıran aktivitelere dargın,
kendisini hiç yenilemiyor. Sonuçta gündemden geri kalıyor, gerekli yerde yüksek
kaliteli fikirler beyan edemiyor. Kendini yetiştirenlerin karşısında güdük
kalıyor, mahcup oluyor ve strese giriyor. Okusaydı, faydalı yayınları
izleseydi, zamanını boşa geçirmeseydi. Kültürü, kişiliği ve karakteri gittikçe
gelişecekti. Kendine özgüveni artacaktı. Toplum içerisinde yüksek kaliteli
fikirler ve görüşler beyan edebilecekti. Saygınlık kazanacak, anlattıkları
dinlenecekti. Neticede aranan, sohbetinden zevk alınan birisi olacaktı. Yani hayattan
zevk alacak ve mutlu olacaktı. Stres nerde? Hapse girdi…
Bir esnaf, müşterisine
gerekli ilgiyi göstermiyor. Tatlı dili güler yüzünü esirgiyor. Müşterinin görüşlerini
dinlemeyip, değer vermeyerek işgüzarlık yapıyor. Müşteri ile inatlaşıyor. Hatta
müşteriye ders vermeye kalkıyor. Müşteriler incinince de o esnafla alış –
verişi kesiyor, esnaf sonuçta iflas ediyor ve strese giriyor. Halbuki zamanında,
”müşteri velinimettir”, “müşteri padişahtır, ona kim en iyi hizmeti sunabilirse
altın kesesini o alır, sunamayanın kellesi gider” ilkesine kulak verseydi. Müşteriye
güler yüz, tatlı dil, ilgi, yüksek kaliteli hizmet gösterseydi. Müşteriler kuyruğa
girecekti ve işleri yetiştirmek için personel sayısını artıracak, daha fazla
kazanacak ve mutlu olacaktı. Peki stres nerde? Dağa kaçtı…
Sürekli asık suratlı
yaşamayı alışkanlık haline getiren bir kişiye günün birinde, havadan nem kapan
birisi; “Ne biçim bakıyorsun lan? Diye sataştığı zaman, ayıkla pirincin taşını.
Dövüş, kavga, karakol, hastane, mahkeme vb. stres üzerine stres. Halbuki kişi güleryüz
ve tebessümü alışkanlık haline getirip 24 saat yüzünde taşırsa (ki Efendimiz
sadakadır buyurmuştur), karşıdaki asık suratlıları bile tebessüm ettirmeyi
başarabilir. Hatta güzel iletişimler ve muhabbetler bile kurulabilir. Stres nerede?
İnek içti…
Günlük, haftalık,
aylık, altı aylık, ve yıllık ev temizliğini zamanında hakkıyla yapmayıp
tembellik gösteren bir ev hanımı, ani ziyaretçileri karşısında strese girer,
iki ayağı bir pabuca sığmaz!!! İlgili temizlikleri zamanında türkü söyleyerek,
temiz olmanın mutluluğunu yaşayarak, “bedenini temiz tut ölümün gelir, evini
temiz tut gelenin olur” atalar sözünün gereğini yapmanın zevkini yaşayacak,
gelenlere karşı evinin temizliği ile gurur duyacak ve mutlu olacaktı. Stres nerde?
Hapse girdi…
Olma ihtimali belki
binde bir olan olumsuz bir olayla ilgili negatif düşünceler geliştirerek, korkan
ve şüphecilik yapan birisi, bilinçaltına emir verip korktuğunu başına getirdiği
zaman; “korktuğum başıma geldi” diyerek strese girer. Zaten başına gelmese
bile, korkması ve tedirgin olması bile hatırı sayılır bir stres sebebidir. Halbuki
hep olumlu düşünüp, gerekli özeni gösterip, gereken ve kaliteli tedbirleri
zamanında alsaydı, hiçbir korkuya gerek kalmayacaktı. Korkmadığı da başına
gelmeyecekti. İşleri tıkır tıkır işleyecek ve mutlu olacaktı. Stres nerde? Dağa
kaçtı…
Sürekli çözüme değil de
soruna odaklanan birisi; kim yaptı? Niye yaptı? Bana nasıl yapar? Bu cüreti
nerde buldu? O da kim oluyor? gibi serzenişlerle sorunu amip gibi çoğaltır ve
nur topu gibi yeni stresleri kucağında bulur. Olmasa iyiydi ama olmuş bir kere
deyip soruna değil, yüksek kaliteli çözümleri zamanında üretme becerisine sahip
olanlar, aynı zamanda iş başarmanın verdiği mutlulukla hayatları kalitelenir. Stres
nerde? Hapse girdi…
Değiştirebileceği
olumsuzlukları değiştirmeye yanaşmayan, değiştiremeyeceği durumları değiştirmek
için yel değirmenlerine karşı savaş açan, ikisini birbirinden ayıramayıp da,
birbirine karıştıranların vay ki vay haline. Hoş geldin stres, güle güle
mutluluk ve keyif…
Selam sevgi ve
dualarımla. Allah’a (cc) emanet olunuz.
19 Nisan 2017. Saat:
17.30. Antalya
Yrd.Doç.Dr. Süleyman
COŞKUNER
Kaliteli Yaşam Uzmanı