Hüznü katık yaptığım gecenin pergeli
Yine tokat gibi yüzüme vuran öfkeli
bir esinti
Ahkâm kesen aryalarına inat evrenin,
Çömeldiğim izdüşümüne ektiğim ölümlü
gölgeleri
Sefil ve mahrem kaygılardan düşen
payıma,
Edebin tekerinde kırık bir rahle;
İçimin surelerine kenetli,
Adsız kıtaların reverans yaptığı uzvu
evrenin;
Deniz aşırı ülkelerden kopup gelen
ölü çocuklar
Yine vuran sahile
Ve hayli ıslak ve temkinli ölümün
miadı dolmamış iken.
Andıkça sevdayı,
Metazori bir tebessüm hele ki insan
pazarında
Yetim bir düş kadar ıslak ve kaygansa
zemin:
Adsız adamlar toplarken ölü çöpleri
Bir de bir de annelerin acısına ortak
çıkıp
Bile bile öldürdüğüm doğmamış
çocuklarıma nazire
Aslında yanmayı meşk edindiğim her
diril gün
Ve şiirde kaykılmışlığım…
Aşkı maruzat bilip de yoldan
çıkmışlığı mı yoksa
Ölümlü nidalarında ölgün bir yüreğe
de sus, demenin bedeli
Olmalı her geceden üreyen,
Her sabahı da, yeniden doğ deyip
tetikleyen bir sancı.
Açılarım ne dar ne geniş;
Acılarım ne var ne de yok;
Aykırı bir nizam işin aslı
Reşit deryaların eşit insanları
olmalı, deyip de
Kandığım her söze kılıf geçiren
Debdebeli söylemler.
Hey, sen çocuk;
Nedir acelen?
Hey, yürek, sanır mısın ki
Bir özleyenin var?
Hele ki sen evet, sen deli fişek
Kopup da geldiğin hangi cennet ise
Aşk yine mi kovuldu kapısından?