Hikaye / Yaşamdan Hikayeler

Eklenme Tarihi : 30.04.2017
Okunma Sayısı : 2933
Yorum Sayısı : 4



İzmir Eğitim Merkezi çok sayıda iyi insanın, kalifiye personelin bir araya geldiği bir 
yerdi. Başımızda ki yöneticiden kaynaklanan sorunlar olmasa burada çok şey yapılabilirdi.
Özellikle Amirlerden Avni bey, hem çok dürüst ve efendi bir insan, hem de himayesindeki
personeli çalıştırmasını bilen. Gerektiğinde onlarla birlikte eline kazmayı küreyi alıp,
haydi yıkın şu duvarı dendiğinde yıkan, şimdi tekrar yapın dendiğinde tekrar yapabilecek
kapasitede bir insandı.

Derslere giren öğretim elemanları ise hepsi tecrübeli, işini bilen, çalışkan ve  dürüst 
insanlardı. Hizmetli kadrosu yaptıkları her türlü işi bir önceki müdür Coşkun bey sayesinde
öğrenmiş, bu Müdür onların hepsini her konuda sanatkar yapmıştı.

Rıza bey göreve başladığım ilk günden itibaren bana sürekli personeli kötülüyor ve kendisini
övüyordu. Önceleri buna bir anlam veremedim. Hele her kademedeki personelin üstün gayretini
görünce Müdür beyin bu tavrına iyice şaşırdım. Ama zaman içinde her şeyi anladım, beni yine
çok zor günler bekliyordu.

Rıza bey bir kaç yıl önce geçirdiği bir trafik kazası nedeniyle bir bacağından engelli bir
kişiydi. Bu nedenle büyük bir travma yaşamış. Kendi içinde bazı şeyleri yense de, dışarıya
karşı tepkili bir hale gelmişti.

"Hayatın içinde hepimizin başına böyle bir şey gelebilir. Her an bir kazayla hatta bizleri
engelli hale getirecek bir kazayla karşılaşmamız mümkün. “Her sağlıklı insan engelli adayıdır”  
Sağlıklı olan bireyler, engelli bireyleri düşünmedikçe ve onlara yardımcı olmadıkça, bu bir
vicdani yara haline gelir ve kanar. Bu nedenle öncelikle Sağlıklı olan bireyler, engelli olan
bireyleri düşünmek zorundadır ve onlara yardımcı olmak zorundadır."

Ben bunun bilincinde olan bir insan olarak ilk anlarda Rıza beye hep olumlu yaklaştım. Onu
kırmamaya çalışarak bazı şeyleri izah etmeye çalıştım. Gün geldi falanca personeli istemiyorum
tayin isteyip gitsin dediği oldu, hatta daha da abartarak istifa etsin deme cüretini bile
gösterdi. Bazı isteklerine gülüp geçtim. Ama ısrarcı olduğunu görünce karşı çıktım. 
Düşüncesinin yanlış olduğunu tatlı dille izah etmeye çalıştım.

Zaman içinde çok büyük sıkıntılar yaşadık, personelin gayretleriyle ve ılımlı yaklaşımlarla
çoğunun üstesinden geldik. Ama sıkıntılar bitmek bilmedi. Rıza bey sürekli personeli türlü
konularda suçluyor ve sorun yaratmaya devam ediyordu. Ben çözmeye çalıştıkça bu defa bana 
karşı bir tavır içine girmeye başladı. Ardından bazı personeli karşısına alarak aleyhimde 
propagandaya başladı. Bu durum kötü günlerin habercisiydi. Bizden önceki yöneticiler zamanında 
yıllardır her şey çok iyi giderken, bizim yönetime gelmemizle birlikte merkez kaynayan bir kazan 
haline gelmiş, bu çalkantılar Başmüdürlüğümüze kadar sızmıştı.

Bardağı taşıran son damla Rıza beyin çok güvendiğim ve sevdiğim bir personeli ihale yoluyla
iş yaptırdığımız bir firmadan rüşvet almakla suçlamasıydı. Her zaman olduğu gibi bu ithamına
şiddetle karşı çıktım. Üstelik Rıza bey bu ithamını yıllık izinli olduğu bir sürede iş yerine
gelerek yapmıştı. Anlaşılan evde düşünüp kafasında bir şeyler kurmuş, izninin bitmesine bile
tahammül edemeyerek gelip tavrını hayata geçirmişti. 

Bu yetmezmiş gibi konuyla ilgili beni görevlendirdiğini söyleyip çekip giden Rıza bey, ertesi gün 
tekrar gelip gerekli incelemeyi yapıp yapmadığımı sorunca, kendisine personelimize güvenmemiz 
gerektiğini tekrar hatırlatmam üzerine "Ben kimseye güvenmiyorum" Deyince, "O halde bana da 
güveniniz yok mu" soruma, "Kendime bile güvenmem" Cevabını verdi. Bu sana da güvenmiyorum anlamındaydı ve artık yapacak hiç bir şey kalmamıştı. 

Daha fazla dayanamadım ve ilk defa kendisine karşı sesimi yükselttim.

-Yeter! Yeter Müdür bey!
-Ne yeter?
-Yaptığınız çok ayıp, bu güne kadar sustum, düzelirsiniz diye bekledim, ama nafile sizin niyetiniz
iş yapmak değil sorun yaratmak.
-Sorunu ben mi yaratıyorum?
-Elbette siz yaratıyorsunuz, baksanıza kendinize bile güvenmediğinizi söylüyorsunuz. Bu ne demek?
Açıkça söyleyin o halde "Sana da güvenmiyorum" diye.
-Öyle bir şey demedim.
-İma ettiniz ama.
-Senin niyetin nedir?
-Benim hiç bir niyetim yok, asıl önemli olan sizin niyetinizin ne olduğu? Ne yapmak istiyorsunuz?
-Beni buradan alacaklar, seni müdür yapacaklar.
-Böyle bir endişe mi duyuyorsunuz?
-Evet
-İçiniz rahat olsun galiba prosedürü bilmiyorsunuz, ben henüz Müdür muavini oldum, bu kadar kısa
sürede Müdür görevi verilemez. Ayrıca siz teknik eleman ve mühendis kadrosundasınız. Bense idari
personelim.
-Olsun, istedikten sonra yaparlar.
-Bırakın bunları Rıza bey, birlikte çalışacaksak bu tür kuşkularla çalışamayız.
-Ne demek istiyorsun?
-Anladınız siz ne demek istediğimi.
-Yani karşımı geliyorsun bana.
-Öyle anladıysanız daha lafım yok size.
-Efe misin sen?
-Efendim...

Yüz otuz birinci bölümün sonu
Mehmet Fikret ÜNALAN 
( Bin Dokuz Yüz Seksene Doğru (Yüz Otuz Birinci Bölüm) başlıklı yazı MehmetFikret tarafından 30.04.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.