İki cihan güneşi sevgili Peygamberimiz(s.a.v.), “Cennet annelerin ayağının altındadır” diyerek, bizlere annelerin ne kadar yüce,  hakları ödenmeyecek kadar değerli bir varlık olduklarını vurgularken Cennete girmenin en kolay yolunun da annelere “evlat” olmakla kazanılacağını bizlere müjdelemiştir.
          Bir evladın derdinin, tasasının, sıkıntısının, hastalığının üzüntüsünün, sevincinin mutluluğunun heyecanının,  ağlamasının, gülmesinin, zenginliğinin, fakirliğinin iyi gününün kötü gününün karşılıksız tek ortağı annedir. Anneyi hatırlamak ona anne olduğunu sadece bir günle sınırlamak annelere karşı yapılan ne kadar büyük bir haksızlık olur.
Bir evlat için dünyanın en güvenilir limanı, baba ocağı ve ana kucağıdır.
  Senede bir gün değil, 365 gün annemize hizmet etsek onun fedakârlığının karşılığını ödememiz mümkün değildir.
Fakat son zamanlarda anneler günü kutlamasını, getirim(rant) sağlamak peşinde olanlar, hediye alışverişi yapmakla özdeşleştirmişlerdir.
Oysaki anneleri sıcak bir tebessümle, samimi bir şekilde hatırlanmak birçok pahalı hediyelerden daha muteberdir.
 
          Anneler günü; Antik Romalılar da ilkbahar festivallerini M.Ö 250 yıl öncesinden ana tanrıça Kibele onuruna kutlamışlardır. Yani bu özel günün kutlamaları çok eskiye dayanmaktadır.
Günümüzde kutlanan anneler günü, ABD'de ortaya çıkmıştır. Anna Jarvis'in kaybettiği annesi için 1908 yılında başlattığı bir anma günüdür.
1905 Mayıs'ının 2.Pazar günü Jarvis'in annesi ölünce hayatı boyunca sürecek olan üzüntüsü de başlamış olur. Bunun üzerine Jarvis, 1907 yılında arkadaşlarıyla beraber her Mayıs ayının 2. pazar gününü, anneler için kutlamaya karar verir. 1 yıl sonra başlayan kutlamalar yaygınlaşır ve herkes tarafından benimsenir.
      ABD Başkanı Woodrow Wilson, 1914'te Senato'nun da onayını alarak bugünü "Anneler Günü" ilan eder. Anneler gününün 'milli bir gün' olması amacıyla Jarvis, arkadaşlarıyla birlik olup, bir kampanya başlatır ve başarılı da olur. Dünya ülkelerinde de kutlanmaya başlayan anneler gününü değişik günlerde kutlayan ülkeler olmakla bereber ülkemizle birlikte çoğunlukta olan birçok ülkede Mayıs ayının ikinci Pazar günü kutlanmaktadır.
      Ülkemizde anneler günü, kadınların sosyal yaşama aktif olarak katılmasının sağlanmasını amaçlayan Türk Kadınlar Birliği’nin bildirgesiyle 1955 Mayıs ayından beri kutlanmaktadır.
 
      Veysel Karani’nin Annesine İtaati, annelerimize karşı nasıl davranmamız gerektiğine ne güzel bir örnek.
 
Üveys İbnu Amir el-Karanî, halkımız tarafından Veysel Karani olarak bilinir. Tabiîn’in (sahabeyi görenlerin) büyüklerindendir. Resûlullah’ın (s.a.v.) sağlığında Müslüman olmuştur. Annesine olan saygısı Resûlullah’la (s.a.v.) karşılaşmasına mani olmuştur.
 
Üveys’in annesinden bir tek isteği vardı. Günlerdir bu isteğini zihninde bekletiyor, anneciğinin neşeli bir anında teklifini yapmayı tasarlıyordu. Beklediği anın geldiğini gördüğü bir sırada isteğini şöyle dile getirdi:
– Sevgili anneciğim bende çok hakkın var. Bunu bilen evladın olarak yanından bir an olsun ayrılmak istemem. Senden Medine’ye kadar gidip gelmem için izin vermeni istiyorum. Hemen herkesin ziyaret edip sohbetiyle şeref bulduğu ahir zaman peygamberini görmezsem gözlerime uyku girmeyecek. Ne olur bana izin ver. Resûlullah’ı bir defacık olsun göreyim. Sonra hemen dönerim.
     Annesi Üveys’i çok seviyordu. Onu gözünden bir gün olsun ayırmaya razı olamıyordu. Ancak bu istek başka isteklere de benzemiyordu. Resûlullah vardı işin içinde. İzin vermeliydi. Düşündü ve şöyle dedi:
-Oğlum, Resûlullah’ı ziyarete gitmene izin vereceğim, ama Peygamber’in evine varacak, ziyaretini yapacak, başka hiçbir yere uğramadan hemen geri döneceksin. Evinin dışında bir yere gitmene iznim yoktur. Bunu unutma!
      Üveys’in sevincine diyecek yoktu. Şartlı da olsa izin çıkmıştı. Demek Medine’ye gidecek. Resûlullah’ın evine varacak, bir iki dakikalık da olsa sohbetinde bulunacaktı. Artık bundan büyük bir saadet olamazdı. Yol hazırlığını yaptı. Heybesini Yemen hurmalarıyla doldurdu. Annesinin elini öpüp duasını alarak yola koyuldu.
       Artık hiçbir şey ona engel değildi Gönlüne Resûlullah ‘ı görme sevdası düşmüş, kalbine Peygamber aşkı dolmuştu. Yemen illerinden Medine çöllerine doğru ilerlerken yakıcı ve zorluklar gözüne gözükmüyordu.
       Yolda bir kervana rastlıyor, onlara katılıyor, daha sonra yönlerini değiştiren kervanları bırakıyor, kasideler, ilahiler söyleyip, Medine yolunda devam ediyordu.
       Nihayet Medine’ye ulaşmıştı. Peygamber şehrinde Resûlullah’ın hasretini giderecekti. Sora sora aradığı yere yaklaştı. Kime sorsa:
– Resûlullah’ın evi Mescid-i Nebi’nin bitişiğinde, diyordu.
İşte hurma dallarından örülmüş çatısı ile kıldan dokunmuş perdeli kapı, Hz. Peygamberin odaları gözükmüştü.
En baştaki kapıya yaklaştı. Bütün gücünü toplayarak seslendi:
– Yemen’den ziyaret için geldim, Resûlullah’ı görmek istiyorum!
Cevabı heyecanla bekledi. Kalbi tık tık vuruyor, nasıl bir karşılık alacağını heyecanla bekliyordu. Beklediği cevap geldi:
– Resûlullah evinde yoktur. Medine’nin filan mahallesine kadar gittiler. İster mescide gidin, geri dönmesini bekleyin, ister o mahalleye gidin. Orada ziyaretinizi yapın.
– Ben ne o mahalleye gidebilirim ne de mescid de Resûlullah’ın dönmesini bekleyebilirim. Annem izin vermedi bunlara. “Sadece evine gideceksin, başka yere iznim yok.” dedi.
      Ortalığı derin bir sessizlik kaplamıştı, düşünüyordu. Annesinin dediğini yerine getirmeli, sözünden çıkmamalıydı, anne sözüydü bu. Ama beri tarafta da Resûlullah vardı. Onun ziyareti söz konusu idi. Zihninde sualler uçuştu, cevaplar çatıştı. Ama anne sözüne sadık kalmak, verdiği sözünde durmak ağır bastı. Kendi kendine söylenerek döndü:
– Gidemem, başka yere gidemem. Oturup Hz. Peygamber’in dönmesini de bekleyemem. Annemin izni yok çünkü. Anlaşılan kısmet değilmiş. Zaten benim gibi bir garip kim oluyor ki, her gün Cebrail ile görüşen bir zatın huzuruna girecek, sohbetinde bulunacak? Ben de amma cüretkâr bir gençmişim ha?
     Üveys üzüntülerini gönlüne gömdü, geldiği yoldan geri dönmeye karar verdi. Sanki izinden basa basa geri geliyor, yol boyunca da hüzün gözyaşı döküp, elem kasideleri söylüyordu. İşte Yemen hududu içine girmiş, Karan köyüne de gelmişti. Hiç olmazsa biricik annesinin sözünü tutmuş, onun emrinden dışarı çıkmamıştı. O yeterdi kendisine. Sevgili annesi durumu anlayınca Sevgili oğlu Üveys’ine şöyle dua etti:
– Oğlum, sen dünyada beni memnun ettin, Allah da ahirette seni memnun etsin. Dünyada göremediğin Resûlullah’ı ahirette görüp O’na komşu olasın.
Beri tarafta evine geri dönen Resûlullah (s.a.v.) Hz. Aişe validemize sordular:
– Kim geldi buraya, ya Aişe?
Yemen’den bir genç ziyaretinize gelmişti. Sizi evde bulamayınca annesinin izni olmadığı için yanınıza kadar varamadı, oturup da bekleyemedi. Memleketine geri döndü.
Efendimizin cevabı şöyle oldu:
– Kapıdaki nurdan Üveysin geldiğini anladım. O, annesine itaat edip etmeyeceği hususunda imtihan oldu. İmtihanı da kazandı. Dünyada beni görmesi nasip değilmiş. Ama ahirette komşum olacaktır.
 
Şunu unutmayalım ki, bu Dünyada bir sınavdan geçmekteyiz. Kimimiz yoksullukla, kimimiz zenginlikle, kimimiz hastalıkla kimimiz sıkıntılarla sınanırız. Kimilerimiz ise, anne-babayla, eşle, çocukla, kardeşle sınanırız.
İnşallah bizlerde bu sınavı hakkıyla geçenlerden, annesine, babasına atasına karşı evlatlık görevini yapan gerçek evlatlardan oluruz.
 
  Ben de bir günün değil tüm günlerin annelerin olması dileklerimle, annelerin günlerini kutluyorum.
 
ANNEM-ANNEM
 
Ayağı altına cennet serilen,
Çok yüce bir varlık kul annem annem.
En büyük hediye bana verilen,
Boynuma sardığın kol annem annem.
 
Taşıyamaz oldum özlem yükünü,
Çıkart yüreğimden hasret okunu,
Tara saçlarını gönder kokunu,
Seherin yeliyle sal annem annem.
 
Dikip de öylece gözüm gözüne,
Yatmayı özledim annem dizine,
Keder uğramasın o gül yüzüne,
Sen hiç hüzünlenme gül annem annem.
 
Yürekte ecesin baş üstünde taç,
Dertlendiğim zaman ruhuma ilaç,
Bir evlat her yaşta anneye muhtaç,
Her daim yanımda kal annem annem.
 
Yine akşam oldu depreşti hasret,
Zalim gurbet oldu aramızda set,
Ne olur Mahir'e hakkın helal et,
Sen hep aklımdasın bil annem annem. 

Mahir Başpınar
( Senede Bir Gün başlıklı yazı MahirBAŞPINAR tarafından 12.05.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.