AAAAHH  AHHHH... NEREDE  O  ESKİ  19  MAYISLAR,  27  MAYISLAR...

1980 İn  19 Mayısından  başlayalım  mı? 

Her  şeyden  önce  1980  Yılında  kutladığımız  şey  Atatürk'ü Anma  Gençlik  ve  Spor  Bayramı  değildi.  O  yıl ve öncesindeki  yıllarda  hep 19  Mayıs  Gençlik  ve  Spor  Bayramını  kutladık.  Atatürk'ü  anmıyorduk  peki?  Elbette  anıyorduk.  Anmasına  anıyorduk  ama  bayramın  adında  '' Atatürk'ü  Anma''  ibaresi ... Kenan  Paşa (  Üzerine  yıldızlar  yağsın ) Atatürk'ün  yeterince  anılmadığını  gördüğünden  bayramın  adına  ''Atatürk'ü  Anma ''  İbaresini  de  ekletti.

1981  Yılının  19  Mayısında bayramımızı  ''  19  Mayıs  Atatürk'ü  Anma  ve  Gençlik  ve  Spor  Bayramı''  olarak  kutladık. Daha  sonraları  bu '' ve''  lerin  Türk  dili  kurallarına  uymadığı  farkedildiğinden  bir  tanesi  kaldırıldı  ve  son  şekil  olan  ''  Atatürk'ü  Anma  Gençlik  ve Spor  Bayramı ''  haline  dönüştürüldü. 

Gelelim  bayramı nasıl  kutladığımıza:

Efendim,  1980  yılı  öncesinde  de,  sonrasında  da  19  Mayıslar  hep  şu  şekilde  kutlanırdı:

1- Tüm  okullara  ( Orta  okul  ve  liseler ) gösterilere  katılacak  öğrencilerin  giyecekleri  kıyafetler  ile  ilgili  genelge  gönderilirdi  Milli  Eğitim  Bakanlığınca.
2- Ortaokul  ve  liselerde  okuyan  tüm  öğrenciler  ile  tabii  ki tüm  öğretmen  ve  diğer  personelin  bayrama  kesinlikle  iştirak  edeceklerine  dair  genelgeler  de  gönderilirdi.  Yani  gösterilere,  şiir  okuma,  konuşma  yapma  ve  benzeri faaliyetlere  katılacak  olanların  dışında  kalan  tüm  okul  personeli de  mutlaka  tören  meydanında  eksiksiz  olarak yer  almalıydı.
3- Bayram  aynı  zamnda  bir  spor  bayramı  olduğu  için  ne  kadar  spora  önem  veren  bir  bir  millet  olduğumuzu  dosta  düşmana  göstermek  açısından  yine  bakanlık  tarafından  belirlenmiş  olan  jimnastik  hareketleri  bir  genelge  ile  okullara  gönderilir  ve  yaklaşık eğitim  öğretim  yılının   ikinci  yarısından  itibaren  beden  eğitimi  öğretmenleri   bu  hareketleri  talim  ettirirlerdi seçilmiş olan  kız  ve  erkek  öğrencilere. Yerleşim  yerinde  lise  sayısı  fazla ise  orta  okul  öğrencileri  bu  hareketlerden  muaf  olabiliyordu. 
4-  Bayram  günü  okunacak  şiirler,  yapılacak konuşmalar  birbiriyle  çakışmasın  ve  bu  arada  parazit  sesler  çıkmasın  diye  tüm  konuşma  metinleri  il  ya  da  ilçe  Milli  Eğitim  Müdürlüğünün  denetiminden  geçirilirdi.

Kısaca  özetleyecek  olursak:  Gençlerimiz,  biz  yaşlıların  belirledikleri  kurallar çerçevesinde,  bizim  öğrettiğimiz   jimnastik  hareketlerini  yaparak,  bizim  hazırladığımız  konuşmaları,  bizim  seçtiğimiz  şiirleri  okuyarak  bayram  ederlerdi.  Bayrama  katılmamak,  ''  Bayram  madem  ki benim  bayramım,  kafama  göre  kutlayacağım''   ya  da '' Madem  ki  benim  bayramım,  canım  ister  kutlarım,  istemezsem  kutlamam''  demek  zinhar yasaktı.

Bu  bayramda  en  büyük  sorun  da  kızların  giyecekleri  kıyafetlerdi.  Özellikle  de  kız  öğrenci  İmam-Hatip  Lisesinde  okuyan  bir  öğrenci  ise. 

Eh...Demokrasilerde  çare  tükenmez  tabii  ki.  Bayram  münasebetiyle  yürüyüş  kortejinde  başlarını  açmaya  razı  olsalar  da  kısa  eteklerle, şortlarla   ve  kısa  kollu  bluzlarla,  tişortlarla  jimnastik  gösterilerine  katılmak  istemeyen  kız  öğrenciler  genelde bayramdan  bir  gün  önce  ya  adet  görürlerdi  ya  da  en  az  bir  hafta  sürecek  bir  hastalığın  pençesine  düşerlerdi(!) Bazı  kız  öğrenciler, ( ki  bunlar  içinde imam-hatip  lisesi  öğrencisi  olmasa  da mutaassıp  ailelerin  çocukları  da vardı  )onların  velileri  ve tabii  ki  o  yıllarda  bu  kız  öğrencilere  hasta  raporu  vermek  istemeyen  doktorlar ve  beden  eğitimi  öğretmenlerinin  ne  sıkıntılar  yaşadığını anlatmaya  gerek  yok. 

5- Tabii  ki  milli  bayramların  olmazsa  olmazı:  Bando  çalışmaları...O  da  aylar  öncesinden  başlardı  ve  bu  görev  de genel  olarak  beden  eğitimi  öğretmenlerinin  görevleri  arasındaydı  ama  bu iş  dolayısıyla  hiç  de  azımsanmayacak  bir eksersiz  ücreti  aldıklarından  pek  de  rahatsız  olmazlardı  bu  çalışmalardan. 

Neyse  efendim.  19  Mayıs  1980 den  bahsedecektik  değil  mi? 

Manavgat  İmam Hatip  Lisesi  öğretmen,  öğrenci  ve  personeli  olmak  üzere önce  tam  bir  yoklama  yaptık.  Raporlu  kız  öğrenciler  dışında herkes  hazır  ve  nazırdı.  Bir  gün  önceden  hazırladığımız  çelengimizi  biri  kız  biri  erkek  iki  öğrencinin,   bayrağımızı  ve  okulun  flamasını   birer  öğrencinin  eline vererek  bando  eşliğinde  Manavgat  Köprüsüne  doğru  ilerliyoruz.  Köprüyü  geçip  kaymakamlığın  önündeki  Atatürk  anıtına (  anıt  dediğim  bir büsttü  o  zamanlar )   çelenk  koyacak,  bu  merasimden  sonra  tekrar  geri  dönerek  şu  andaki  kapalı  spor  sahasının  bulunduğu  alandaki  tören  meydanına doğru yürüyerek  gösterileri orada  yani  gerek  bizim  okulumuzun  gerekse  Manavgat  Lisesi  ve Manavgat  Endüstri  Meslek  Lisesinin  çok  yakınındaki  alanda gerçekleştirecektik..

Birkaç  sol  görüşlü öğretmen  haricinde  diğer  zamanlarda  Managat  İmam  Hatip  Lisesi  öğrenci  ve  personeli  için  yasak  alandı  köprünün  Antalya  tarafı...  O  alana  başka  zamanda  giren  dayak  yiyordu.  Ama  o  gün  rahatız.  Polis  köprüde  gereken  tüm  önlemleri  almış  vaziyette.   Lakin  gözlerimiz  yine  de  Uzun  Adil  Çetesinde.  Zira  Uzun  Adil ve  Çetesi  de  tam  kadro  köprü   civarındalar.  


O  güne kadar  hiç  kimseyi  öldürmemiş  olsalar  da  ben  de  dahil  pek  çok  sağ  görüşlü  vatandaşın  kafasını  gözünü  dağıtan  ve  kendilerini  '' Kurtuluşçu''  olarak  tanıtan  Uzun  Adil  ve  çetesi  diğer  okullar  resmi  geçit  yaparken  ses  çıkarmadılar.  Lakin  biz  geçerken  başladılar  ''  1  Mayıs,  1  Mayıs  İşçinin  Emekçinin  Bayramı''  Diye  şarkılara.  Daha  sonra  da  bizim  bandonun ''Dağbaşını  Duman Almış   '' Marşına  benzeterek  çalmaya  çalıştığı  marşı  susturmak  için  Sosyalist  Enternasyonal  çalmaya  başladılar.  Tabii  ki  bu  arada  yuhalanıyorduk  da. 

Fiziksel  bir  temas  olmadığı  için  polis onları  susturmak  için  hiç  bir  şey  yapmayınca  bizim  bando  daha  coşkuyla,  hatta  büyük  davulu  patlatmaya  varıncaya  kadar  coşkuyla  çalma  eylemine  girse  de  onların  sesi bizim  sesimizi  bastırdı. 

Çelengimizi  koyduktan  sonra  gösterilerin  yapılacağı  meydana  döndük  ve  sonrası herkesin  bildiği  şeyler:  Önce  yaklaşık  iki  saat  süren  konuşmalar,  şiirlerin  okunması  filan.  Sonrasında  da  aylarca  çalışılan  jimnastik  hareketlerinin  yapılması.  Öğrenciler  her  düdük  sesiyle  yeni  bir  harekete  geçiyorlar... Yaklaşık  iki  saat  de  o  gösteriler  sürüyor.  Yani  Manavgat  gibi  Mart  ayında  bile  denize  girilebilen  bir  ilçede  o  güneşin  altında  dört  saat  kadar  ayaktasınız.  Dert  değil  tabii  ki.  Milli  bayramımız  ne  de  olsa.  Gençler  bayram  ediyorlar. 

19  Mayıs  1980 den  çok  kısa  süre  gerçekleşen  12  Eylül  darbesinden  sonra  birdenbire  Uzun  Adil  ve  çetesi  ortalıkta  görülmez  oldu.  Ancak  sadece  Uzun  Adil  çetesi  değil,  mesela  gerek  sağ,  gerek  sol  görüşlü  pek  çok  öğretmen  arkadaşım  da  ortadan  kayboldu.  Hatta  ve  hatta  Manavgat  Belediye  Başkanı  bile  ortadan  kayboldu.  Hepsi  hapse  atılmıştı.  Artık   biz  köprünün  Antalya  tarafına rahatça  geçebildiğimiz  gibi  ''  onlar''  dediğimiz  insanlar  da  köprünün  Alanya  tarafına  geçebiliyorlardı. 

19  Mayıs  1981 e yaklaştığımızda  '' biz '' ve  ''onlar''  diye  bir  şey de  kalmamıştı.  1980  öncesinde  öğretmenler  odasındaki  masada  bile  yan yana  gelmeyen  arkadaşlarım  artık  birbirlerine  akşam  misafirliklerine  gider  olmuşlar, birbirlerine '' Faşist  köpekler''  ya  da  '' Kızıl  gavurlar''  diyenler  artık  ''  Hayatım,  canım,  kardeşim''  Demeye  başlamışlardı. 

Derken  efendim  19  Mayıs  1981  geldi  çattı.  

Yine  bando  eşliğinde  okulumuzdan  çıktık  ve  yine  Manavgat  Köprüsüne  doğru  ilerliyoruz.  Tam  köprüye  geldiğimizde  ne  görsem  iyi?  12  Eylül  1980den  beri  ortalıkta  görülmeyen  Uzun  Adil  ve  çetesi  köprünün  başındalar.  Lakin  bu sefer  hepsi  süt  dökmüş  kedi  gibiler.  O  aslan  gibi,  dağ  gibi  devrimciler  gitmiş,  yerlerine  sanki  yalınayak  başı  kabak ,  ''bir  lokma  bir  hırka''  diyerek   diyar  diyar  dolaşan  dervişler  gelmişti.

Yalınayak  başı  kabak  derken  bunu  mecazi  anlamda  söylemiyorum.  Gerçekten  de  Uzun  Adil'in de  çetesinin  de  başı  kabaktı  ve  ayaklarında  ayakkabı  filan yoktu.  

Uzun  Adil'in  saçları  sıfır  numara  tıraş  edilmiş  vaziyette  olduğu  gibi  ayaklarında  da  ayakkabı değil Tokyo dediğimiz bir  çift  terlik vardı  ama  daha  dikkat  çekici olanı  o  ayaklardaki  sargı  bezleriydi.  

Uzun  Adil ve  çetesi,  uzunca  bir  işkence  döneminden  sonra  salıverilmişlerdi  ve  özellikle  bizim  bandoyu  çılgın  gibi  alkışlıyorlardı  '' Yaşasın  19  Mayıs ''  Diyerek.  

Yahu  durun.  Az  kalsın  unutuyordum.  Bu  on dokuz  Mayıs'dan  sekiz  gün  sonra  bir  milli  bayramımız  daha  vardı:  27  Mayıs  Hürriyet  ve  Anayasa  bayramı...  19  Mayıslar  kadar  olmasa  da  onu  da  coşkuyla  kutlardık (  Resim  3 )  

Velhasılıkelam  bizim  zamanımızda  19  Mayıslar,  27  Mayıslar  birlik  ve  beraberlik  içinde  coşkuyla  ve  özellikle heyecanla kutlanırdı.  Nerede  o  eski  eski  milli  bayramlar...



( Aaaahh Ahhhh... Nerede O Eski 19 Mayıslar, 27 Mayıslar... başlıklı yazı Sami Biber tarafından 21.05.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.