Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 24.05.2017
Okunma Sayısı : 2809
Yorum Sayısı : 1


Dünyanın  en  güzel  gözlerine  sahip  olan  canlıdır  eşek.  Her  ne kadar  sevdiğimiz  insanlara  ''Ceylan  Gözlüm''  desek  de  eşeğin  gözleri  de  bir  o  kadar  güzeldir.  Hele  de  cocukluk  dönemleri  yok  mu  al  da  ye...Bir eşek  sıpasını  sevimli  bulmayan  ya  da  gördüğünde  içinde  sevme  isteği  uyanmayan  bir  tek  insan  düşünemiyorum.

İllevelakin  eşek  böylesine  sevimli,  böylesine  cana yakın  bir  hayvan  olmasına  rağmen  aynı  zamanda  ''inat''  dendiğinde  keçi  ve  çok  yakın  akrabası  katır  ile  birlikte  anılır.  Her  ne  kadar  inat  denilince  Arnavut  da  ilk  akla  gelen kavram  olsa da şimdilik Arnavutlara  dokunmayacağım.

Eşek,  inadın  sembolü  olduğu  gibi  aynı  zamanda  bizde  en  çok  kullanılan  ama  çok  da  ağır kabul  etmediğimiz  bir küfürün de  baş  kahramanıdır.  Hatta  öyle  ki  bazen  kendi  çocuklarımıza  bile  ''Eşek  sıpası''  hatta  daha  da  ileri  giderek  ''  Eşşeoğlu  eşek''  deriz ki  Kemal  Sunal  filmlerinde  rahmetli çok  kullanırdı  bunu.

Kafası  çalışmayan  insanlara  da  ''  Eşek  kafalı''  deriz  her  nedense. 

Çocuklarımızı  severiz  güya  ''Seni  eşek  sıpası  seni''  diye.  Ona  sıpa  derken  kendimize  de  eşek  dediğimizin  farkında  olmayarak...

Neyse  efendim.  Biz  yine  eşeğin  inadına  dönelim.

Bilindiği  gibi Osmanlı  Devletinde  ilk  Türkçe  mizah  dergisini  Teodor  kasap  adlı  bir  Rum,  ''Diyojen''  adı  ile 1870  yılında  yani  padişah  Abdülaziz zamanında  çıkarır.  Bundan  sonra  da  mizah  dergileri,  gazeteleri  hızla  çoğalmaya  başlar.

II.  Abdülhamit  Döneminde  mizah  dergi  ve gazeteleri  mizahtan  çok  II.  Abdülhamit'i  topa tutan,  onu  yerden yere  vuran  karikatürler  ve  yazılar  yayınlarlar  ancak  tabii  ki  söylemeye  gerek  yok  çoğu  kez  kapatılır  bu  dergi  ve  gazeteler.Pek  çoğu  dış  ülkelerde  basılıp  Türkiye'ye  kaçak  yollardan  sokulduğu  için  yurt  dışında  ( Kahire,  Selanik,  Londra, Paris  ve  Özellikle  Cenevre ) basılan  bu  gazete  ve  dergilere  karşı  II.  Abülhamit   çok  daha  başka  tedbirlere  baş  vurur (  Bir sonraki yazımda  anlatacağım bu  konuyu  da.)

Derken  efendim  hepimizin  malumu  olduğu  gibi  1908  de  Meşrutiyet  ikinci  kez  ilan  edilir.  13  Nisan  1909 da  cereyan  eden  meşhur  31  Mart  Olayından  sonra  da  II. Abdülhamit  tahttan  indirilir ve  yerine  V.  Mehmet  Reşat   tahta  oturtulur. 

V.  Mehmet  Reşat  aslında  hiç  kimsenin  sallamadığı  bir  padişahtır. Devleti  yöneten  İttihat  ve  Terakki  Fırkası  ileri  gelenleridir.

İşte  bu  İttihat  ve  Terakki  döneminde  yani  onların  getirmiş  olduğu (!)  Hürriyet, Musavat( eşitlik) ,  Uhuvvet(  Kardeşlik)   ve  Adalet  (  Adalet  daha  sonra  eklenmiştir )  ortamında  artık  gazete  ve  dergiler  sansürlenmeyecek,  basın  özgürce  yazabilecek-çizebilecektir.

Eh...Hürriyet, musavat,  uhuvvet  ve  adalet  geldi  ya,  bazı  yazar  çizer  takımı  kolları  sıvar  ve  bir  mizah  dergisi  çıkarmaya  karar  verirler.   Bu  işin  başında  da  Baha  Tevfik  vardır.

Baha  Tevfik  '' Eşşek ''  adlı  bir  dergi  çıkarmaya  karar  verir.  Lakin  daha  işin başında  sansürü  yer.  '' Eşşek  adıyla  dergi  çıkaramazsınız''  

Lakin  işin  kolayı  vardır:  Arap  harfleriyle   ''  Eşek''  ve  '' Göz yaşı''  anlamına  gelen  '' Eşk''  kelimelerinin  - harekesiz  bir  şekilde  -  yazılışları  aynıdır. Her  ikisi  de  اشك  şeklinde  yazılmaktadır.  Zaten  Osmanlıca  dediğimiz  yazıda  hareke  kullanılmaz.  Yani  Eşk  ya  da  eşek  diye  okumanız  mümkündür.  Dolayısıyla  Baha  Tevfik Efendi    derginin  adının  ''Eşk''  olduğunu  söyler  ve ''Eşk''  adıyla çıkacak  bu derginin  imtiyaz  sahibi  olur. Ama  dergi  çıktığında  ''Şın''  harfinin  üzerine  bir  şedde  yerleştirir  ve  böylece  dergi  ''Eşşek''  olarak  yayın  hayatına  katılır.

İlk  sayısı 16  Teşrinsani 1326  da (  Kasım 1910 ) çıkmış  olan  ''Eşşek''  adlı  mizah  dergisinin  daha  ilk  sayfasında  olayın  '' Eşk''  yanı  gözyaşı  ile  uzak  yakın  bir  alakası  olmadığı  görülür.  Nitekim  ilk  sayısında  dergi  kendini  şöyle  tanıtır:

“Sahib-i imtiyaz: Merzifonî
Müdir-i mesul: Halil”

Merzifon'un  eşeği  meşhur  ya...

Derginin  idare  adresi ve  idare  kadrosunun  tanıtımı   daha  da  komiktir:

“Babıali Caddesindedir ahır,
Numro dörttür, iş düşerse gel anır”.
Notaya muafık her türlü anırtı kabul edilir.
İnsanlara ders-i edep verir. Sahiplerinin eşekliği tutunca neşrolunur, muti, mütehammil ve beynelmilel hayvan gazetesidir.”
Sermuharriri (başyazarı) Kıbrısî Don Kişot. (  Burada da  Kıbrıs  eşeğinin  de  meşhur  olduğuna  vurgu yapılmış ) 
Müdir-i edebî: Çimenderzade Faik.
Heyet-i tahririye (yazı kadrosu): Topal eşek, tırnağı karıncalı eşek, kaba kulak.

İlk  sayının  başyazısı  da  şöyle  bir  fıkradır:

“İLK ANIRTI: Gayet açık fikirli bir zat, bir gün bir arkadaşına demiş ki:

-Yahu, bir oğlum doğarsa, ismini eşek koyacağım.
Arkadaşı cevap olarak:
-Tuhhaf!.. Dünyada bu kadar isim varken, eşek ismine ne lüzum var?
O zat da cevap vermiş:
-Evet lüzum var. Çünkü bu memlekette büyük adam olmak için eşek olmaktan başka çare yok.

Şimdi  sıkı  durun:  

Zamanımızda  bile  bir  mizah  dergisi  o  kadar  fazla  okuyucu  bulamazken  ''Eşşek''  adlı  bu  dergi  daha  ilk  sayısında  10.000  satar.  Adeta  kapış  kapış  satılmış  ve  okunmuştur. Bu  yoğun  ilgi  üzerine  yeniden  basılır.  Hem  de  42.000 adet  daha.  Yani  toplamda  52.000  adet  ''Eşşek''   satılmıştır.

Haftalık  bir  mizah  dergisi  olan  ''Eşşek'' in  gördüğü  bu  yoğun  ilgi  ''  Basın  hürdür,  sansür  konulamaz''  diyerek  II.Abdülhamit'i  deviren  yeni  yönetimin  hiç  hoşuna  gitmemiştir.

Dergide  şöyle  bir  şiirin  yayınlanması  onun  16.  sayıdan  sonra  kapatılmasına  sebep  olmuştur.

İşte  o  şiir:

“Vay mübarek yine dörtnala şitadan geldi,
Gemi ağzında, paramparça küheylan geldi,
Yık, dağıt, her ne dilersen onu yap hiç korkma,
Artık alemde uğursuzlara meydan geldi!
Üç buçuk yılda dokuz ay seni ancak gördük.
Üst yanı eski devirden bile zindan geldi.


Yönetime  ''Uğursuzlar''  denmesi  yanı  sıra  bu  yönetimin  eski  devirden  daha  da  zından  olduğunun  belirtilmesi  derginin  kapatılmasının  en  önemli  sebebiydi.

Peki  bu  kapatılmadan  sonra  ''  Eşşek'' çilerin  eşek  inadı  kesildi  mi  dersiniz?  Hayır.  Eşşek  dergisinin  imtiyaz  sahipleri  bu  sefer  de  '' Malum''  adlı  bir  dergi  çıkardılar.

“Malûm” un başlığında şöyle bir resim vardı: Bir masa, arkasında bir eşek… Masanın üstünden, eşeğin yalnız iki uzun kulağı görünüyor.

Malum  olduğu  üzere  ''Malum''  da  kapatılıyor.  Ama  dedik  ya  ''Eşek  İnadı''  diye.  ''Malum'' kapatılır  kapatılmaz  dergi  bu  sefer  ''حمار  = Himar (  Eşek ) ''  adıyla  çıkıyor  ve  tabii  ki  hemen  kapatılıyor.  Daha  sonra  ''Merkep''  olarak  çıkarıyorlar;  o  da  kapatılıyor.  İnat  bu  ya daha  sonra  ''Har (  Eşek )  adıyla  yine  yayınlanıyor  ve  yine  kapatılıyor.

En  son  olarak  herhangi  bir  başlık  koymayıp  ''O dur  o  ''  diyorlar  ve  yayın  hayatından  çekiliyorlar.

Bunca  mizah  dedikten  sonra  Neyzen  Tevfik  ile  noktalayalım.

Efendim,  işte  bu  Eşek  dergisinde  ''Sövmek ''  üzerine  bir  anket  açılır  ve  Neyzen  Tevfik  o  ankete  şöyle  bir  cevap  verir:

 “Küfür lisanın tuzu biberidir. Sövmek müsekkin-i asaptır( sinirlenmeyi  yatıştırıcıdır). Bazı kimseler, bilhassa matbuat sövmenin fena olduğundan bahsediyor. O büyük adamdır, sövülür mü? Diğeri küçük sövme cahildir. Sövme o ihtiyardır, sövme kadındır… O halde kime sövmeli? Sövme hürriyet olduğu gibi, sövme müsavatı da olmalı. Herkes bi kaderi imkân sövmelidir”.

( İnadına Eşşek başlıklı yazı Sami Biber tarafından 24.05.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.