Arındığımdan ziyade arıttığım,
Kanımda infilak eden zehrin
patavatsız zincirleme tabusuna da yenik düşmüşken.
Ne şiir ağlıyor ne de şair çünkü ne
şairim ne de yazdıklarım şiir tadında.
Umut kovanlarında arı düşlerim,
Namert yatağında iblisin kebirli
silueti ön yargıların…
Cafcaflı yalnızlığın saltanatı,
Dünlü özürlerimin de yalancısı
Hayatın boz yatağında,
Konan kuş misali hangi yaralı yürek
ise.
Şimdi çıkıp gelsem tozlu, yorgun aktarın
Sefil mabedinden, bir yarenlik ise
adını andığım;
Görünmezliğin şeceresinde
boyunduruğunda
Günün kaykılmışlığı.
Bir hüznü evlat edindim madem
Varsın matemime değmesin kini onca
gölgenin,
Zaruri bir tebessüm değil bellediğim
inan ki.
Zırhını giyindim de geldim önce
özlemin
Sonra da sonrasız mülkiyetimin
İzdüşümünde üç beş çorak hayal,
Kambersiz yalanların bir de doğrucu
Davut uysam
Hele ki yasında, yaşında kana
bandığım karanlık,
Uyutup da geldim çocuk benliğimi yine
de
B/aşım dik hem de nasıl yetişkin
kimliğimle…
Kenetlendiğim bir sureye ihanet
ederken
Maruzat belledikleri sevgi denen
külliyatın
En mağdur yoldaşına erip ermişliğim
Üstelik baharı hazan,
Yorgunluğu yorgan misali
Örtünmüşlüğün gıyabında
Suskunluğa riayet eden en dokunaklı
tebessümde
Düşe kalka rahmeti içerken.