Sene: 1979

Yer: Manavgat  İmam-Hatip  Lisesi

Sınıf:  8.A  (  İmam  Hatip  Liselerinin  ortaokul  kısmı  6.  sınıftan  başlardı  o  yıllarda ) 

Ders: Sosyal Bilgiler.

Konu: Köy yönetimi ve köylerde hayat.

İşleniş: Mümkünse bir köye gidilerek köy muhtarı ve azalarla görüşülecek. Köydeki sosyal, ekonomik, folklorik hayat gözlemlenecek ve öğrenciler gördüklerini yazıp rapor halinde sunacaklar. 

İyi de vasıta yok neyle gideceğiz? Hem hangi köye gideceğiz? Kaç kişiyle gideceğiz? Çocukların neredeyse hepsi köylü çocuğu. ‘’Yazsınlar köyleri hakkında bir şeyler ‘’ diyorum ya canım da gidiyor bir köy görmek için. Hele de Manavgat’ın köylerini çok merak ediyorum. Bakalım  sınıfta  kaç  tame  köylü  olmayan  çocuk  var?

-Çocuklar içinizde kaç kişi Manavgat - merkezde oturuyor?

Parmaklar kalkıyor. Sayıyorum sekiz öğrenci…

-Bir köye gidelim bu sekiz arkadaşla ne dersiniz? Yalnız bir vasıta nereden temin ederiz?

Camcının oğlu atılıyor.

-Hocam bizim kamyonetle gideriz. Öne üç, arkaya da diğer arkadaşları attık mı tamam. Bizim köye gidebiliriz.

-Tamam o zaman. Pazar günü sabah 9 da buluşuyoruz okulda ve sizin köye gidiyoruz.

Pazar günü saat dokuzda bütün öğrenciler ve kamyonet okul bahçesinde hazır ve nazır beni bekliyor. Her şey tamam da arabayı kim kullanacak? Şoför yok ortada?

-Oğlum bu kamyoneti kim kullanacak? Şoförü nerede bunun?
-Ben kullanacağım hocam. Manavgat’ta da ben kullanıyorum zaten.

Haydaaa 13-14 yaşındaki bir yeni yetmeye mi canımızı, malımızı ırzımızı teslim edeceğiz ? ( Pardon ırz yok ).

Diğer Öğrenciler de tasdik ediyor Yaşar’ın devamlı o kamyoneti kullandığını. Ben de daha bir kaç aylık öğretmenliğin toyluğu ile biniyorum o kamyonete ve yola revan oluyoruz. ( Şimdi olsa elbette yapmam bu hatayı. Sekiz canı asla tehlikeye atmam )

Aslında ''Sarılar''ı çok merak ediyordum .Sarılar’ı merak etmemin iki sebebi var: 1- Manavgat şelalesine yakın olduğu için.. 2- ( Daha önemlisi ) Adı Sarılar olmakla birlikte bir tane numunelik sarı insan yok. Hepsi zenci…Taaa Kavalalı Mehmet Ali Paşa döneminde Mısır’dan kaçan kölelermiş ataları…Sudan zencileri gibi simsiyah insanlar. Ama gönülleri ap ak…

Neyse…Vardığımızı köy de oldukça güzel…Adı: Hacısalı ( Yani Hacı İsalı ) 

Köye adım atar atmaz bizi yemeğe davet ediyorlar. Ama ben bir an önce köyün muhtar ve ihtiyar heyeti ile görüşüp bilgileri toparladıktan sonra öğle ezanı okunmadan köyden kaçmak niyetindeyim. Ezana kalırsam başıma gelecekleri biliyorum çünkü. 

Ne mi gelecek? Bekleyin de görün. Geldi çünkü….

Muhtar ve ihtiyar heyeti ile görüşmeler yapıldı. Gereken bilgiler alındı ve kamyonete doğru gidiyoruz. Ama mümkün mü? Köylü teyzeler, nineler, ablalar adeta yolumuzu kesti. ‘’ Bir yemeğimizi yemeden mümkünü yok bırakmayız’’ diyorlar da başka bir şey demiyorlar. Çaresiziz artık. Daldık köy evine…

Aman Allah’ım o nasıl bir sofra öyle..Kanuni Sultan Süleyman bile kurduramaz böyle bir sofra. Dünya nimeti olarak aklınıza ne geliyorsa hepsi sinilerin üzerinde. Belli ki köylüler de işin farkında. Onlar da biliyor şehirlilerin aç-bilaç , sefil - perişan dolaştıklarını…Çocuklar zaten benden önce oturdu sofraya. Bir tavuk kemiği sıyırıyorlar, bir keşkeğe kaşık sallıyorlar. Böreği mideye indirmeden sebze yemeklerine yumuluyorlar. Namussuzlar bir de iştahlı ki sormayın. Sinilerin biri gidiyor bir geliyor. Dolma bitiyor, karnıyarık arz-ı endam ediyor sofrada. Sonra baklavadan tel kadayıfa ne kadar tatlı varsa…Onları da mideye indirdikten sonra saate bakıyorum ezana çok az kaldı…Eyvah ki eyvah…

-Biz kalkalım artık. Allah razı olsun. Misafirperverliğinizden çok memnun olduk. Allah Sofranızı bereketli kılsın.
-Hocam bir sofra duası rica etsek sizden.

Buyur buradan yak…Nereden bileyim ben sofra duasını. Ama hemen çözüm buluyorum soruna.

-Len keratalar size o kadar öğrettik sofra duasını. Haydi okuyun bakalım biriniz de amcalar görsün sizi nasıl yetiştirdiğimizi.( İnşallah bilen bir öğrenci vardır ) 

Süleyman atılıyor.
-Elhamdulillah..Elhamdulillahhh…….

Oh be yırttık. Da ezan iyice yaklaştı.

-Eh duamızı da ettik haydi bize müsaade.

-Olur mu hocam…Daha çay içeceğiz…Meyve yiyeceğiz. 

Yok yok bunlar kafaya koydular…Çocuklara bakıyorum. Meyve lafını duyunca iyice gömüldüler sedirlere ki spatulayla bile kazımak mümkün değil. 

Önce meyveler, ardından çay…Ardından sorular…İmam-Hatip Öğretmeniyiz ya artık akıllarına ne geliyorsa soruyorlar. Anlatamıyorsun millete Tarih öğretmeni olduğunu.

-Hocam ağızda sakızla helaya girilir mi?
-Girmekte mahsur yok da çıkmak tehlikeli. Ağızda sakızla tuvaletten çıktığını gören olursa ‘’ Bu adam içeride ne yedi ‘’ diye merak edebilir ki insanların hakkınızda zan beslemesine sebep olmak günahtır.
-Keh keh kehhh…Hocaaaaa benim avrat baya yaşlandı. Şöyle genç ve güzel bir avrat alsam günah olur mu?
-Bekar ve genç hocaları evlendirmeden ikinci bir hanım almayı düşünmek oldukça günahtır.(  Henüz  bekarım  o  zamanlar)  Zinhar kaçınınız.

Artık ezanın iyice yaklaştığını da unuttum..Tam havaya girmişim. 

-Hocam toto oynamak günah mıdır?
-Para çıkmazsa çok günahtır. Para çıkarsa sevabı çoktur.Ama Muhterem cemaat siz yine de benden çok daha ilim sahibi olan okulumuz meslek dersleri öğretmenlerine sorun bu soruları.Onlar daha iyisini bilirler. 

Nihayet korktuğum oldu…. ‘’ Allahu ekber, Allahu ekber ‘’  Aha da ezan okundu.

Muhtar  konuşuyor: 
-Aziiizzz Allah…Eh hocam haydi kalkalım camiye. Hem yediklerimizi eritelim biraz değil mi? ( O yenenler bir öğle namazıyla zor erir…Teravihle bile erimez…Bir kaç günlük kaza namazı kılmak lazım ) Ondan sonra isteseniz gidersiniz, isterseniz kalırsınız. Kalırsanız başımız üzere.

-Haydi bakalım çocuklar doooğru namaza.

Abdestleri aldık. Camiden içeri girdik. Lakin  ortada  imam  filan  yok.

-Köyün imamı yok mu?
-Yok hocam.  O  izinli. Ama bu kadar imam varken burada olsaydı da ona kıldırtmazdık zaten.
-İyi o zaman bizim öğrencilerden biri kıldırır namazı.- Abdullah haydi geç bakalım mihraba.
-Olur mu hocam. Siz dururken.
-Ya ben Tarih Öğretmeniyim.
-Olsun…İmam-Hatip Lisesi hocası değil misin? Haydi sen geç.

İşte deminden beri söylemeye çalıştığım korkum buydu.İmam- Hatip Lisesi öğretmeniysen branşın ne olursa olsun köylü milleti bize imam gözüyle bakıyordu ve ‘’ Olmaz, ben kıldıramam, ben yapamam’’ filan demek okulun adını kötüye çıkarıyordu.

Çaresiz İmamlık yapacaktım. Allah’ım yüzümüzü kara çıkarmaya…İlk kez olacak çünkü koca hayatımda…Şimdiden bacaklarım titremeye başladı. 

Neyse…Önce ilk sünneti kıldık dört rekat. Orada bir sıkıntı yok. Çünkü herkes kendi kendine kılıyor ve asıl önemlisi cübbesiz sarıksız kılabiliyorsun. Sorun farzda. 

Muhtar getirdi cübbeyi ve giydirdi. Fes de benim koca kafaya en az bir numara küçük geldi. Ve de ben hayatımda ilk kez imamlık yapıyorum.

Allahu ekber diyerek başladım .

Suphaneke, Fatiha, peşinden Kafirun suresi…O kadar da zor değilmiş.

Allahu ekber….Rüku da tamam…Yok be yahu hiç de zor değilmiş.
Semi Allahu Limen Hamideh…..Allahu Ekber….Secdedeyim…Fes düştü kafadan…Tam alnımı secde için koyacağım yere….Eeee ben alnımı nereye koyacağım? Fes orada öylece oturuyor…Demek düşersin ha…Al sana tokat… Eyvaaahhhh bir tokat yedi diye küstü. Yuvarlanıyor….Uf anammm ne de uzun sarığı varmış öyle….O da upuzun yerde….Neyse secdeyi yaptık ya fes varsın gitsin. 

Allahu ekber….Kalkamıyorum. Cübbe dizimin altına sıkışmış kalmış…..Offf ya amma da ağırmışım. Çekiyorum çekiyorum gelmiyor. Ha gayret oğlum Sami az daha zorla….Çok şükür kurtardık..

Allahu ekber…Çok şükür..Birinci rekat tamam….

Diğer rekatlar mı? Onlar da birinci rekattan farksız…Sadece kafada fes yok tabii ki. O hala minberin orada ‘’ Abi beni niçin buralara attın?’’ Der gibi bana bakıyor.

Namaz bitip de camiden çıktığımızda bütün vücudum, elbiselerim sırılsıklam ter olmuştu. Ama Köylülerden de takdiri almıştım. Maşallah maşallah işte namaz böyle kıldırılırdı. Fesin düşmesi ise hocanın kabahati değil köy imamının kabahatiydi. Hiç o kadar küçük kafalı imam mı olurdu? İmam dediğin Sami Hoca gibi koca kafalı olmalıydı...Kim bilir o kafanın içinde nice ilimler vardı?

NOT: Yukarıdaki filmi mutlaka izlemenizi tavsiye ederim.

( The Sami Hoca... başlıklı yazı Sami Biber tarafından 26.05.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.