Usanmadan ufalıyorum kâğıt parçalarını belki de yorulduğuma yorduyorum aklımdaki iki büklüm varsayımları belki de birinin yok saymasını beklediğimin bilinmesi gibi, yoksayım demesi tecelli ediyor aklımın ırgat hücrelerinde.

 

Göğsümü gere gere sevdiğimi haykırmak olsa da düşen payıma bu sefer ürküyorum insanların alaylarından ve alayına sunuyorum hayal kırıklığımı bilsem de bunu umursamayacaklarını.

 

Dolu olduğum bir gün, şehrin sınırları dâhilinde boşa düşmüş vatandaş cumhuriyetimi kurdum madem; kurum kurum cebelleşiyorum yorgun aklımın farkındalık yüklü kazanımlarında, ben avuç avuç tohum ekmenin şevkini yaşarken ve bile bile tüm kazanımımın kayıplardan ibaret olduğunu…

 

Bülbülle konuşmak iyi gelir aslında aklımın kaçkın nizamında ve belirsizliğin saatini kurmuşken ve birazdan da ulaşırım gülistana her ne kadar karga ve benzeri ritimleri çalan göreceli bir şarkı olsa da duymaktan imtina ettiğim.

 

Deliliğin mertebesinde bihaber iken ahvalin yakınmalarından ve gövde gösterisine çıkmışken hazan yüklü serzenişlerime eşlik eden tıfıl cümleler sanırım içsel hezeyanımın izdüşümü günün gerginliğine biat ve ben tefekküre daldıkça görmekten imtina ettiğim yalanları insanların.

 

Bir pasajda yüksündüğüm sonra da biyolojik saatimim takıldığı ergen yıllarım artık nasıl kurtulamıyorsam o mahzun çöküşlerimin tanrısı iken yarım yamalak aşk nidalarımı duyurmamak adına çöreklendiğim iç dünyam.

 

Bir yansımadan ziyade bir yakınma ihtiyacı hissedip sonra da utana sıkıla kurduğum özür cümleleri:

 

‘’Şey, bayım…’’demekle ‘’benden öte sizliğin yoksunluğu mu yoksa?’’ demenin kabulsüz bir rücu olduğu gerçeği.

 

Seve seve bakalım hangi mertebeye ereceğim?

 

Soru ırmaklarında yıkanmakla öylesine meşgulüm ki; ola ki bir cevap tezahür etsin sorunun tam da bitiminde-hani olur da adam yerine koyarlar beni de rehin alınmış özgüvenimi iade ederler-sonra da kaçıncı soru işareti koyduğumu unutmakla övündüğüm gaipten gelen o aklı evvel şaşalı gülüşler.

 

Baskın olan duygulardan dolayı yaşadığım kaçıncı travma ise ben hala yüksünüyorum kendimi anlatmamakla ne kaybettiğimden ziyade yazarak ne ile iştigal ettiğimin direncini taşırken satır satır ve insanların bana taktığı kulpu cümlelerime ekiyorum hani olur da verdiğim selamın bir geri dönümü olur diye.

 

Aralıksız düşünmekten, konuşmaktan ve hissetmekten ibaret bir yaşamı sorgulamaktan öte tanı koymakla zan altında bırakıldığım melun bir tını yine hadi, pergellerini kapa da koşmaktan faydalı bir şeyler yap, diyenlerin uyarısı.

 

Bir iklimin doğurganlığı belli ki mayısın rütbesine sakladığı sayısız mevsim sanırım annemin doğum sancılarının tuttuğu o mayıs gecesinin hazirana devri yine, ben kundaklanmış teslim edilirken babamın kollarına. Mekânın cennet olsun baba, demekten gayrı pek bir şey gelmese de elimden kimse de iddia etmesin hani, çocukluğumun çok da mükemmel bir perspektifte yankılandığı yine de ahir zamanın yolcuları biz faniler; bazen iklimlere devreden bazense ikilem yüklü mizaçlarımızın satır aralarına kondurduğumuz denden işaretlerinden başkasına gücümüz yetmezken.

 

İnsanlığın zor zanaat olduğunu yeni yeni öğreniyorum ve ekliyorum aklımın çetelesine kaybettiğimdense kazanımım ne idi, dercesine öyle ya; sorun arz eden ne kaybettiğimden ziyade kazanım itibariyle sahip olduklarımı sanıl sunacağım müşkülü ile çalkalandığım rahmet ırmağı.

 

Gel-gitlerimin mecburi istikametinde kaygılarım da arşa çıkmışken, bir sağır sultanın duymadığı bile rivayet iken ben hala şaşkın şaşkın süzüyorum insanların yüzünü zira bildiklerime kenetlenmek yetmiyor ama bilmediklerimi öğrenmek adına bir yaptırım gücüm olmadığından sadece vakıf olduğum medeniyet şerhini düşüyorum yazdığım her yazının ardından derin bir huzura büründüğüm.

 

Geçici ikametim hangi koşullu cümle ise ve edindiğim kuralsız ve yükümsüz vasıfların da bir anlamı yok iken insanların gözünde.

 

Sahi, sevmekten yorulan benlik nasıl da hırpani bir tahakküm gücüne mazhar olup, ben de türevini arıyorum sevmekle mükellef kılındığımdansa sevgiye olan düşkünlüğüme mim çekenlere inat.

 

Mayısın son gününde hüzün katsayım ivme kazanmakta ne de olsa saatler sonra bir yaş daha alacağım belki yas özürlü yaşların özlemine olan düşkünlüğüm ile metazori bir sınıflandırılmaya maruz kılınacağım.

 

Ne zamandan beri neyin derdi ile iştigal edenlere nazire eden bir çığlık belki de az sonra dudaklarımdan çıkacak olan ve ben sırf insanlar rahatsız olmasın diye tek lokmada ruhuma indireceğim; duyulmazlığın sancısı bir yana yaşama sevincimi ihlal edenlere atıfta bulunup, nasıl da aymaz bir sancı olduğunu beyan edip umarsızlığımın; siz yine de inanmayın umarsız sıfatının ne denli sahici bir tını olduğuna hele ki değerlerimi başkalarının değerlerine kıstas olarak sundum mu…

 

Sevdiklerimle en sevdiğim ayın ilk günü belki de kurduğum hayallerin yansıdığı bir ayna yine iç görülerimin evrene meyyal hoşnutluğu üstelik tüm pervasızlığımla hayatı ve kendimi sevdiğim bir yaşam dirayeti; yine sınandığımın bilincinde ve yine hayata sancılandığım bir mutluluk iken devinen duyguların da ritmik sarkacı göstermelik nakşederken sahipsiz kalemimin de marifeti iken mutluluğun ilk notası.

 

 

( Kendime Mektup (İyi Ki Doğdum Mu?) başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 31.05.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.