Efendim, kadın milletine soracak olursanız dünyanın en anlaşılır varlıklarıdır kadınlar. Ancak erkek milletinde onu anlayacak kapasite olmadığı için kadınlar hep anlaşılmaz gelmişlerdir bu millete.
Peki gerçek nedir? Gerçek olan kadının anlaşılmaz bir varlık oluşu mu yoksa erkeğin kendi kütüklüğünden dolayı kadını anlayamadığı mıdır?
Şimdi gerçekte örneği var olan bir kadın ve bir erkekten yola çıkarak bu soruya cevap verelim.
Erkek, dünyanın en yakışıklı ve karizmatik erkeği değil. Hatta bırakın dünyayı, Türkiye'yi, yaşadığı ilin , ilçenin, hatta köyün, mahallenin en yakışıklı ve karizmatik erkeği değil. Zengin ya da ünlü biri filan da değil. Genç ve dinamik desem değil. Sosyal aktivelerde boy gösteren bir tip değil. Tam tersine tam bir ev kedisi. Hanımı '' Geh pisi pisi '' dediğinde geliyor, ''Git başımdan'' dediğinde başka odaya çekiliyor.
Sokağa çıkmak için mutlaka karısından izin almak zorunda. Zaten genelde karı- koca birlikte çıkıyorlar dışarıya. Erkeğin kimlerle konuşacağına, kimlerle konuşamayacağına kadın karar veriyor; dahası erkeğin eline bir liste veriyor ve '' Bu listede olanlarla zinhar görüşmeyeceksin'' Diyor, erkek de emir ve talimatlara aynen uyarak karısının belirlediği kişiler dışında hiç kimseyle görüşmüyor, tesadüfen karşılarına çıkacak olsa yolunu değiştiriyor. Listede bulununan birisini yanlışlıkla arayabilirim de sevgili eşimin şimşeklerine maruz kalırım korkusuyla çok nadiren yalnız başına sokağa çıktığında cep telefonunu evde bırakıyor. Erkeğin - hangi sebeple olursa olsun- kullandığı tüm şifreler kadının elinde. ( bankamatik şifresinden face book şifresine kadar.)
Şimdi... Normal mantık, ''Böyle bir erkek asla kıskanılmaz.'' Der değil mi? Ya da ne bileyim en azından erkek mantığı böyle bir erkeğin bir kadın tarafından kıskanılmasını asla mümkün görmez. Yani düşünsenize tuvalete gitmek için bile karısından izin isteyen birini bir kadın neden kıskansın ki? Nesini kıskansın daha doğrusu?
Ama gelin görün ki kıskanır işte. Vallahi de billahi de kıskanır.
İşte bu acayip durumla ilgili '' Neden?'' diye sorup, sorduğum soruya cevap ararken - Her ne kadar aradığım sorunun cevabını bulamasam da- oldukça ilginç bilgilere ulaştım.
Kadın ve kıskançlık öylesine biribirinden ayrılmaz iki kavram ki bir insanın Peygamber eşi olması bile kıskançlık denen huyun önüne geçemiyor.
Evet...Diğer peygamberlerin eşlerinin kıskançlığı konusunda herhangi bir şey bulamasam da Peygamberimiz Hz. Muhammed'in eşlerinden ikisi hakkında oldukça ilginç bilgiler vardır.
Mesela eşlerinden Ümmü Seleme... Ümmü Seleme, Peygamberimiz kendisine evlenme teklif ettiğinde önce bunu '' Ben çok kıskanç bir kadınım siz ise çok evlisiniz'' Diye reddetmiştir. ( Daha sonra evlense de ilkin reddetmiştir.)
Ancak kıskançlık deyince asıl üzerinde durulması gereken Hz. Ayşe'nin kıskançlığıdır.
Hz. Ayşe, bir peygamber hanımı olmasına rağmen, bir ölüyü kıskanıp durmuştur hayatı boyunca. Bunu da ''Ben Hatice'yi kıskandığım kadar hiç kimseyi kıskanmamışımdır'' [1] Diye bizaat kendisi dile getirmiştir.
Şimdi düşünün. Peygamberimizin ilk eşi olan Hz. Hatice, öleli seneler olmuş, Hz. Ayşe ile hiç bir münasebeti yok ama Hz. Ayşe onun adının anılmasına, Peygamberimizin ondan övgüyle bahsetmesine tahammül edemiyor.
İşte burada erkek '' Yahu ölmüş gitmiş, sana ne zararı dokunabilir ki?'' diyerek kıskançlığı mantıksız bir davranış olarak görse de kadın için durum böyle değildir. Hatta öyle ki Hz. Ayşe bile yanında - ölmüş de olsa - bir başka kadından övgü ile bahsedilmesi üzerine kocası Resulullah Muhammed Mustafa'ya '' "Sanki dünyada Hatice'den başka kadın yok... İhtiyarlıktan ağzının dişleri dökülmüş ve bir zamanlar ölüp gitmiş Kureyşli bir kocakarının nesini anıp duruyorsun? Allah sana onun yerine daha hayırlısını verdi.'' Diyor. [2]
Hz. Ayşe kıskançlık ile, kendisinden senelerce önce hayata gözlerini yummuş olan Hz. Hatice için ''İhtiyar, dişleri dökülmüş, kocakarı '' derken Peygamberimiz de muaazzam bir vefa örneği göstererek diyor ki Hz. Ayşe'ye
"Hayır, Allah Teâlâ bana ondan daha hayırlısını vermedi. Halk bana inanmazken o inandı. Herkes bana yalancı derken o doğru söylediğimi kabul etti. Kimse bana bir şey vermezken o beni malıyla destekledi ve Cenâb-ı Hak bana ondan çocuklar ihsân etti.[3]
Hz. Muhammed, Hz. Ayşe'ye bu cevabı verince Hz. Ayşe , bir daha Hz. Hatice hakkında kötü söz söylemeyeceğine söz verir lakin kıskançlık öylesine bir duygu ki, Peygamber hanımı olsa bile bu verdiği sözü unuttu ve bir başka gün üvey kızı Fatma'ya (Hz. Hatice'nin kızı ) ''Senin annen daha önce iki kez evlenmiş, üç çocuk doğurmuş, yaşlı bir kadındı. Oysa ben Resulullahla evlendiğimde genç bir kızdım. O bakımdan ben senin annenden daha üstünüm'' der.
Hz. Fatma, üvey annesi Ayşe'ye verecek bir cevap bulamaz. Üzüntü içinde evine gelir.
O gün kızını ziyaret etmek için evine giden Peygamberimiz, Fatma'yı üzgün görünce bunun sebebini sorar. Fatma önce babası ile üvey annesi arasında huzursuzluk çıkacağını düşünerek bir açıklamada bulunmak istemese de babasının ısrarı karşısında durumu anlatır ve '' Ayşe, yine annem hakkında ileri geri konuşmaya başladı'' Der.
Peygamberimiz, kızını teselli etmek için '' Sakın üzülme. Senin annen, daha önce başından iki evlilik geçmiş, üç tane çocuk doğurmuş ve yaşlı bir kadın olduğu halde genç ve başından hiç evlilik geçirmemiş olan bir Muhammed'le evlendi. Ayşe ise kendisi genç olduğu halde 53 yaşını aşmış, daha önce başka bir kadınla evlenmiş, yaşlı bir Muhammed'le evlendi.'' Der.
Bu cevap Hz. Fatma'nın çok hoşuna gider ve hemen Hz Ayşe'ye koşup, babasından duyduğu sözleri tek tek sıralar.
Evet..Burada bir noktaya daha dikkat çekmek gerekir:
Kadın, peygamber kızı bile olsa intikamcıdır. Üstelik de intikamını alma konusunda gecikmekten hiç hoşlanmaz. Fırsatını bulduğu anda intikamını almaya bakar.
Hz. Ayşe '' Bu sözler sana ait değil. Biraz önce sen bu sözlerin birini bile edemedin. Şimdi söyle, sana bu sözleri kim öğretti?'' Diye sorar. Aslında sorduğu sorunun cevabını kendisi de oldukça iyi biliyordur.
Kıssalar bu kadar. Kadın kısmı kıskanç varlıklardır vesselam. Kıskançlıklarını matıklı ya da mantıksız, haklı ya da haksız, doğru ya da yanlış bulmamız hiç bir şeyi değiştirmez.Ve ayrıca biz ne kadar mantıksız bulsak da kadın kısmı için yaptığı kıskançlığın mutlaka geçerli bir sebebi vardır. Benim şu an yedi yaşındaki kız torunum bile -çok iyi arkadaşı olduğu halde- bir başka kız çocuğuna onun yanında '' ne güzel gözlerin var senin'' dediğim için bana '' Dedeler, torunlarının yanında başka çocuklara güzel diyemez'' Diye fırça atıyorsa kıskançlık denen duygunun nasıl bir duygu olduğunu ve nasıl doğuştan gelen bir özellik olduğunu varın siz anlayın artık.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
[1](Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 20; Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 74-76)
[2](Buhârî, Menâkıbü'l-Ensâr, 20)
[3] (İbn-i Hanbel, VI, 118)