Makale / Güncel Makaleler

Eklenme Tarihi : 9.06.2017
Okunma Sayısı : 1273
Yorum Sayısı : 0


Bu  bölüme  başlamadan önce  bir  önceki  bölümde  üzerinde  durduğum  şehitlik  kavramı  üzerine  bir  iki  söz  söyleme  gereğini  duydum.

Şehitlik  sadece  İaslam  dininde  var  olan  bir  kavram  değildir.  Mesela  1095  yılında  başlayan  ve  200  yıla  yakın süren Haçlı  Seferlerinde   Hrıstiyanların  binlerce  kiolmetre  yol  tepip  onca  sıkıntıya  katlanmalarında  pek  çok  başka  faktörlerin  yanında  Kudus'ü ele geçirme  uğruna  yaptıkları bu  mücadele  sırasında  şayet  ölürlerse  direkt  cennete  gidecekleri  inancı  da  oldukça  önemli  bir  etkendi. Yani  Müslüman  taraf  ne  kadar   Allah  yolunda  cihat  etmekle    sorgusuz  sualsiz cennete  gitmeyi  düşünüyor  idiyse  aynı  duygu  Hristiyanlar  için  de geçerliydi.  Farklı  farklı  açılımları  olsa  da,  değişik  isimlerle  adlandırsalar  da  her  iki  taraf  da  bir  yerde  şehit olacağını  düşünüyordu.

Görülüyor  ki  dini  inancı  ne  olursa  olsun  bir  ideal  uğruna  mücadele  edip  ölenler  oldukça  önemli bir  mükafaat  umuyorlar :  Öldükten  sonra- içinde  ebedi  bir  hayat  ve  sayısız  nimetler  olan  cennet...

Peki  ahiret,öldükten  sonra  tekrar  dirilme,  cennet  ve  cehennem  gibi  kavramlara  inanmayanlar, öldükten  sonrası  için  ne umuyorlar  ki    şehitlik  gibi  bir  kavramdan  bahsediyorlar.  Öyle  ya  öldün,  toprak  oldun  gitti...Sonrası  yok.  Öldükten  sonra  sana  şehit  deseler  ne,  demeseler  ne?

Bunun  dışında   mesela  boğularak ölenin,  yanarak  ölenin  de  şehit  olduğunu  söylemiştim  ki  işte  buna  da  bir  açıklama  getirmek  lazım.

Mesela  insanları  öldürmek  için  bomba  hazırlarken,  hazırladığı  düzeneğin  infilak  etmesi  sonucu  yanarak  ölen  biri  ile  herhangi  bir  sebepten  evinin  yandığını  gören,  evdeki  minik  yavrularını,  hatta  diyelim  ki  bir  kediyi  kurtarmak  için  yangının  içine  dalan  ve yanarak  ölen  bir  insanı  aynı  kefeye  koyup  her  ikisine  de  şehit  demek  mümkün mü?

Ve  bir  arkadaşın  yorumuna  verdiğim  cevapta  da  dediğim  gibi  ''  Şehitler  ölmez  vatan  bölünmez''  derken kastettiğimiz  şehit  ile  bir  artizimizin (  artist  değil  artiz ) '' Bunca zaman iki taraf da yüzlerce şehit verdi''  derken   işaret  ettiği  taraflardan  biri olan  pkk lı  hainleri  ''  şehit  ''  olarak  aynı  kefeye  koymak mümkün  mü? 
-------------------------------------------------------------------------------------


15  Temmuz  akşamı  sosyal  medya  üzerinden  ''  Vurun  kafayı  yatın.  Bu  bir  senaryo.  Tayyip,  Başkanlığı  getirmek  için  senaryo  tertipledi.  ''  Diyenler;  dahası  camilerden  okunan  selalardan  rahatsız  olup  cami  basan, imam  ve  müezzin  darp  edenler   15  Temmuzdan  itibaren  insanların  sokaklarda, meydanlarda,  ellerinde  Türk  Bayrağı  nöbet  tutmaya  başladıklarını  gördüler.  İşin  doğrusu  şaşırmışlardı  da.  Öyle  ya  o  güne  kadar  tepkisiz  koyunlar  zannettikleri  insanlar  belki  de  bütün  tarihleri  boyunca  ilk  defa  sokaklara  dökülüyor, ilk  kez  böylesine  müthiş  katılımlı  bir  eyleme  imza  atıyorlardı.  Olamazdı  böyle  bir  şey.  Eylem onlardan  sorulurdu. 

Hani  bir  zamanlar  Ankara  valisi  olan  ve  bu  gün  Ankara'da  adına  bir  meydan  bulunan  Nevzat  Tandoğan'ın  dediği  gibi:  ''Bu  ülkeye  komünizm  gelecekse  onu  da  biz  getiririz. ''

Hatırlayın,  Türkan  Saylan  ne  diyordu:  ''  Bu  ülkede  bizim  istemediğimiz  bir  şey  olamaz.''

İlk  defa  onların  istemediği daha  doğrusu organize etmedikleri  bir  şeyler  oluyordu.  İlk  defa  kahramanlar  kendi içlerinden   değil  başka  sinelerden  çıkıyordu.  Bu  kabul  edebilecekleri  bir  şey  değildi.  İşte  o  noktadan  itibaren ''  Darbeyi  biz  bastırdık  ''  demeye  başladılar.  Evet..Bu  ülkede  eğer  bir  darbe  bastırılacaksa  onu  da  ancak  bunlar  bastırabilirdi(!)

İnanmayacaksınız  ama  bu   gözler,  kulaklar   ''  Darbeyi  o  uyuz  beyaz  kefenliler  değil,  yine  bizim gibi  kızıl  bayraklılar  bastırdı.''  diyenlere,  demekle  de  kalmayıp  buna  can-ı  gönülden  inananlara  şahit  oldu.

Evet..Darbeyi  bu  kahramanlar  önlemişti(!) Peki  böyle  bir  iddia  nasıl  etkili  kılınabilirdi?  

Eğer  Ömer  Halisdemir  üzerinden   dillendirilirse  pek  ala  olabilirdi.

Her  ne  kadar  bu  gün  yargılanmakta  olan  bazı şerefsiz  alçaklar  Ömer  Halisdemir'i   Baylock  kullanmakla,  baş  Fetöcü  olmakla  itham eden  iddialarda  bulunsalar  da  26  Temmuz  2016  tarihi  itibariyle  CHP li  olması  gerektiği  için  (  Ki  kendisinin  değil abisinin    CHP  li  olduğundan  bahsediliyor  aslında. İyi  de her  abisi  CHP  li  olan  ille  de  CHP  li  midir  o  da  ayrı  bir  konu.)  öyle  dendi.  Fakat  bu  oldukça  yanlış  bir  hesaptı.  Çünkü  biz  Ömer Halisdemir'in  hangi  partiden  olduğunu  hiç  bilmeden bağrımıza  basmıştık.  Hangi  partiden  olduğunu  öğrenmemiz  ona  olan  duygularımızda  en  küçük  bir  değişiklik  yapmayacaktı.  Nitekim  de  öyle  oldu.

Bu  arada  tabii  ki  Ömer  Halisdemir'in  hangi  partiden  olduğunu  bilmek  bize  ne  kazandırırdı  ki   böyle  bir  haber  yapıldı onu  da  ayrıca  sormak  lazım  o  büyük  gazeteye  ve  yazarına.

Şunu  bir  türlü  anlayamadılar:  Bu  ülke  insanı,  kendisine  hizmet  edeni  takdir  eder,  bağrına  basar.  Mesela  çok  iyi  tanıdığım  Fethiye  Belediye  Başkanı  Behçet  Saatçi. Adam  yanlış  bilmiyorsam  beşinci  kez  belediye  başkanı  seçildi.  Önce MHP  den  idi.  MHP  partiden  ihraç  etti,  adam  DP  den  adaylığını  koydu  yine  kazandı.

Mesela Tunceli'nin  Ovacık'ın  Komünist  partili Belediye  Başkanı  Mehmet  Maçoğlu...Adam  gibi adam...Adamı  tanımadan  önce  bizim Ümraniye'den  aday  olsaydı kafamı  kesseler  kesinlikle  oy  vermezdim  ama  önümüzdeki  yerel  seçimlerde  buradan  aday  olsun  kesinlikle  oyum  ona.

Neyse,  konumuza  dönelim.

Ömer  Halisdemir'den  sonra  da  bu  ülke  şehitler  vermeye  devam  etti.  Bunların  hepsi  de  ayrı  ayrı  ciğerlerimizi  yakan  olaylardı  ama  Şırnak'ta  düşen  helikopter  ve  o  helikopterde  şehit  olan  on  üç rütbeli  askerimiz, taş gibi  kursağımıza  oturdu  adeta.  

Evet...1  Haziran  2017 günü  düşen  o  helikopterde  Tümgeneral Aydoğan Aydın, Albay Oğuzhan Küçükdemir, Albay Gökhan Peker, Yarbay Songül Yakut, Binbaşı Koray Onay, Yüzbaşı İlker Acar, Yüzbaşı Nuri Şener, Başçavuş Mehmet Erdoğan, Uzman Çavuş Zeki Koç, Pilot Yüzbaşı Serhat Sığınak, Pilot Üsteğmen Abdülmuttalip Kesikbaş, Başçavuş Fevzi Kıral, Piyade Uzman Çavuş Hakan İncekar  bulunmaktaydı. 

Olaydan  sonra  Tümgeneral  Aydoğan  Aydın'dan  bir  iki  satır  ''  Kato  Dağını  teröriste  mezar  eden  komutan ''  Diye  bahsedildi.  Ancak  albayların  esamesi  bile  okunmadı.  Songül  Yarbay ise  (  Allah gani  gani  rahmet  eylesin )  adeta  olaydan  sonra  tek  konuşulan  isim  oldu.

Konuşulmasın  mı?  Hayır  konuşulsun  elbette.  Hele  hele  de  Türkiye  gibi  kadın  Yarbayları  pek  de  sık göremediğimiz  bir  ülkede  bir  kadın  yarbayımızı   böylesine  akıl almaz  bir  şekilde  kaybetmişsek  konuşulsun  elbette.  Rahatsızlığım-neredeyse-  sadece  Songül Yarbay'ın  konuşulmasından  kaynaklanmıyor.  Beni  rahatsız  eden  Songül Yarbay'ın  nasıl  konuşulduğu.

Allah  rahmet  eylesin,  nurlar  içinde  yatsın,  Ömer  Halisdemir'den  sonra   rahmetli  Yarbay  Songül  Yakut  da  siyasi  tavrı ile  konuşuluyor  maalesef. Aynı  kazada  (  Ki kaza  değil  cinayet  diyenler  de  var.)  on  iki  başka  can  da  hakka  yürümüş olmakla  birlikte  neredeyse  sadece  Songül  Yakut  konuşuluyor.  Aynen  şu  şekilde:

Bir  askeri  anlatıyor  güya...

....  İlk tanışmam böyle bir gece yarısı olmuştu. Gece 2-4 garaj nöbetinde Nazım Hikmet'in "Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim" kitabını okuyordum, Öyle dalmıştım ki kitaba, geldiğini fark etmedim bile. Yaklaştı ve sadece güldü, başımı okşadı, çevirdi kitaba baktı güzel kitap dedi. Sonra sol görüşlü müsün diye devam etti... Sabah nöbetim bitene kadar yanımdan ayrılmadı konuştuk. Malatya'nın sağlam solcularındandı ailesi..Deniz Gezmiş Gemerek'te yakalanmasa gittiği adres dedesinin Malatya'daki orman evi olacağına kadar her şeyi öğrendim o gece. Artık daha farklıydı Songül Komutan benim için.

Neresinden  bakarsanız  bakın  buram  buram  palavra  kokan  bir  anlatım.   Peki  neden  gerek  duyuluyor  böyle palavralara. Ya  da  neden  ille  de  ''  Şehidimiz ''  deyip  üzüntüsünü  bağrımıza  bastığımız  insanların  hangi  siyasi  görüşten  olduğunu  öğrenmek  zorundayız?  

Şimdi diyelim  ki  ben  inandım  Songül  yarbayın  sağlam  solcu  olduğuna.  Ne  değişecek?  Daha  çok  mu  seveceğim?  Seviyordum,  şimdi  sevgim  nefrete  mi  dönüşecek?  Ne  olacak?  Ne  umuyor  böyle  saçma  haberleri  yayanlar?

Hemen  cevap  vereyim.

Böyle  haberler  ya  da  direkt  insanın  beynine  yapılan  saldırılar  sonucunda  darmadağın  ettikleri  beyinlerimiz  artık  ne  söylenirse inanır  hale  geliyor.  Şöyle:

Efendim  Yarbay  Songül  Yakut  daha  önce  Ergenekon  ve  Balyoz  davalarından  hapse  atılmış.  Ancak    rahmetli  müthiş  bir  devrimci  ya(!)  sonuna  kadar  direnmiş  bu  karara.  Uğraşmış,  didinmiş  tekrar  orduya  dönmüş.  (  Buraya  kadar  bilmediğimiz  pek bir  şey  yok  Songül  yarbay'ın    devrimci olduğu(!)  dışında.)

Sonra  efendim  mevcut  Cumhurbaşkanı  bakıyor  ki  bu  kadını  Ergenekonla,  balyozla  ortadan  kaldırmak  mümkün  değil,  aynen  15  Temmuzda  olduğu  gibi  bir  senaryo  yazıp   sözde  kaza  süsü  vererek  helikopteri  ve  içindekileri  imha  ediyor(!)  

''Peki  diğer  subaylar? '' Maksat  bu  vatana  düşmanlık  değil  mi?  Hazır  Songül  Yarbay'ı  ortadan  kaldırırken  onları  da  aradan  çıkartıyor.

Aynen böyle  düşünen  bir  sürü insan  var  biliyor  musunuz?

Ama  bu  millete  pek  de  şaşmamak  lazım.  1960  da  zamanın  hükumeti  aleyhine  yazılan  ''  Adnan  Menderes  ve  hükumeti, üniversite öğrencilerini  Et  Balık Kurumu  kombinalarında  kıyma  makinelerinden  geçirtip  kıyma  yaptı''  haberlerine  de  inanmadı  mı?  Bu  gün  hâla  bu  haberlere inananlar  yok  mu?  

Bu  gözler  ve  kulaklar  Kadıköy'de  okunan  yatsı ezanını  sela  zannedip yuhalayanların   2  Haziran  2017  de  ''  On  üç  tane askerimiz  şehit  oldu.  Neden  sela  okunmuyor  camilerden?''  Dediklerine  şahit  olmadı  mı?  

Velhasılıkelam  maksat  yine  her zaman  olduğu  gibi  üzüm  yemek  değil,  bağcıyı  dövmek.  Ama  bu  sefer  bağcıyı  dövmeyi  de  aşmış  vaziyette  durum.  Direkt  olarak  bağcıyı  tamamen  ortadan  kaldırmayı  düşünüyorlar.

( Şehit Hangi Partidendi Acaba? - 2. Bölüm - başlıklı yazı Sami Biber tarafından 9.06.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.