Vah benim çocukluğum, vah benim gençliğim. Ne güzeldi o yetmişli yıllar ve
devamından gelen seksenli yıllar. Sokak oyunları vardı ve sokaklarda oynayan
çocuklar vardı haliyle. Ne zaman ki İnternet ve bilgisayar hayatımıza yıldırım
hızıyla girdi, bizlere eller yukarı dedi, sokak oyunları da, sokaklarda oynayan
çocuklarda kalmadı neredeyse...
Akşam oldu mu annemin bana balkondan ''Ahmeeet top oynamayı bırak, eve gel
birazdan baban gelecek.'' cümlesi halen kulaklarımda çınlar durur zaman zaman.
Bir istatistik yapılsa, yetmişli yıllarda gözlük takan çocuk sayısı ve şimdi
günümüzde gözlük takan çocuk sayısı diye, herhalde şimdikiler açık ara kazanır
gibi geliyor...
Toplumumuz hâlâ İnternet ve televizyonun aşırı derecede kullanımından doğan
zararlardan ve kişide yaptığı tahribatlardan haberdar değil. Çocuklarımız ve
bazı büyüklerimiz hayatı dizilerde ki gibi zannediyor. Oysa televizyon ve
İnternet'e ayırdığımız zamanın bir kısmını gazete, dergi ve kitap okumaya ayırsak
çok daha iyi olacak kanısındayım.
Sokaklarda kimi zaman kısa pantolon ile top teptiğimiz zamanlarda zırt pırt
arabada geçmez ve oyunumuzu sekteye uğratmazdı. Alabildiğine mutlu ve huzurlu
çocuklardık. Sevdiğimiz kızlara face'den ya da cepten mesaj atmaz gider
doğrudan çıkma teklif eder konuşurduk. Şimdi ki gibi hiç birimizin takma
isimleri yoktu. İki taş koyduk mu kale direği diye sokağımıza, iki naylon topu
üst üste geçirdik mi, değmeyin keyfimize. Aldım verdim ben seni yendim ile
adamları seçer sonra da kıyasıya kapışırdık baklavasına ya da kolasına. Her
zaman üç korner bir penaltı olurdu mahalle maçlarımızda, öyle güvenirdik ki
birbirimize hakem bile olmazdı maç yaparken aramızda...
Benim yaşlarımda olup da Uzun Eşek oynamayan erkek çocuğu var mıdır acaba?
Yerde yatanların üstüne atlarsın sonra ''Bizim köyün imamı, alttan verir
samanı, üstten tüter dumanı çattı pattı kaç attı.'' üç ya da beş rakam söylenir
ve duruma göre ebeler değişirdi. Her ne kadar çok oynadıysak da Uzun Eşek
oyununu birbirimizi gerçek hayatta eşek yerine pek koymazdık...
Ne günlerdi birbirimize tutkun olduğumuz. Dostluğun kardeşliğin, samimiyetin,
çıkarsızlığın olduğu güzel günlerdi. Bakıyorum da bu elektronik aletler, hem
çocuklarımızın, hem de bizim aramızı soğuttu epeyce sokaklardan. Zaman
ilerliyor, hayat değişiyor ve gelişiyor. Şimdilerde kornere bile köşe vuruşu
diyorlar. Ne fark eder ikisi de aynı kapıya çıkıyor sonuçta...