Artık insan, insan olmaktan çıkmıştı. Kul-köle olmuştu. Bu geçişe izafeten “İnsan başıboş değil” denecekti. Çünkü çalışacak sahipli bir maldı insan. İnsan kuldu. Bu kulluğa seslenişle kuldu. Kul olma nedeniyle kulluk ödevli sorumluluk söyleniyordu. İttifak insanı tanımı üzerindeki o berraklık kalkmıştı. Yerine neye göre köle olduğu; nasıl ve neye göre sahiplenilen bir mal olduğu meçhuldü. Nasıl ve neye göre kişiler, ne kadar mala sahip olduğu bilinmez bir belirsizlik içinde köleci anlayışın içine düşmüştü.


Zaten yalıtıma bir tekil totem söylemli yapı içinde çıkıp gelen yalın bir anlayış; çoklu karmaşık söylemli ittifak dili içinde de anlaşılır bir şey olmayacaktı. Bu nedenle ittifakın içindeki çoklu dil ittifakın öğrendiği sağlayışlar dili olmakla, ittifakı dil; ittifakı çokluk içinde tekilleşecekti. Tekil söylenecektir.


İşte "ben halife yaratacağım" söylemli söz; çoklu kült kararı olan ittifakın içine sanki her bir ittifak temsilcisinin kendi kararı gibi tekil türle ağızdan söylenecekti. Köleci döneme aktarılan "Ben halife yaratacağım" sözüne karşılık El mantığı içinde de bu söze; "yeryüzünde bozgunculuk çıkarıp kan dökecek olanı mı?" diyen bir karşılık verme işi, tanınan, bilinen yaşamın akışına göre söylenir. Ancak köleci yaşamın akışından ilham olan deneyim içinde edinilecek olan bu algı söylem; ilk söylenen söze göre (halife yaratacağım sözüne göre) oluşturup düzenlenmiş bir sözdür.


"Yeryüzünde bozgunculuk çıkarıp kan dökecek olanı mı?" diyen nu ikinci söylem, hemen birinci söylemden sonra söylenmiş gibi duruyorsa da, birinci söylemin hemen ardında söylenen bir söz değildir. Çünkü her iki sözün de söylendiği zamanlar çok farklıdır.


İlk sözün köleci dönemde anlam karşılığı yoktur. Köleci dönemde buna uygun anlamlar söylenir. Günümüz de de buna uygun anlamlar söylenir. İkinci sözün anlamını kölecim dönem öncesi ne bilir, ne tanır; ne de duymuşturlar. Ön ittifaklar bu sözü bilmedikleri için ne de bu ikinci söze karşı bir anlam söyleyebilirlerdi.


İkinci söz açıktır ki ilk mal edinme yüzünden; ilk mal kavgası nedeniyle ortaya konan bir kan dökücü oluşun travmasıdır. “Kan dökücü lük” köleci dönemin tanıdığı ve söyleyebildiği kavramdır. Üretemeyen aslanın kan dökmesi “kan dökme değil karın doyurma olmakla doğal bir akış oluşla görünüyordu.


İnsanın kan dökmesi de insanı karın doyurması içinde olan bir kan dökmesi değil mal-mülk sahibi olmanın kan dökmesi olmakla, bir travma ve anlam belirtmesi olur söylemdir. Ki zaten tüm vurgu belirtmesi, şaşkınlık ve travma da buradadır.


Mal edinme ve mal edinme nedenli kavga o güne kadarki doğal akışın içinde olmayan durumdur.  Harem benzeri kimi özel sahiplikte kavgalı ölümlü bitmekte olan bir sahiplik belirtisiyse de burada sürü koruyucusu olmak en güçlü olmak gibi başka bir sürü ifadesi de vardır. Oysa insan kaynaklı mal edinme cinayetlerinde en sıska, en çelimsiz bir kişi de en umulmadık andaki bu tarz mal edinici kurgular neticesindeki hamlesi nedenle cani olmaktadır.


Aslana yapılan kan dökücü lük yakıştırması insan anlamlı benzetme olmakla, alakasız bir anlamdır. Bir solucan toplayan kuşa, kan dökücü der misiniz? Bir böcek toplayan bukalemuna, ya da çayır otlayan ineğe kan dökücü dermişiniz ki üreten ilişkisi olmamakla serçe avlayan şahin, kan dökücü olsundu.


Kısaca “kan dökücü” oluşun söylemi; doğada ölümlü olabilen birçok durumla yansıyabilen süreçler içinde sıyrılır çıkar. “Kan dökücü oluş” üreten insanın; üretme ve sahiplik yapma süreçlerine göre seçme ayıklaması yapılmıştır. Diğer doğa olaylı süreçlerden vareste tutulan özel bir anlamla üreten ilişkili sahiplikler olan, süreçlere göre tanılı bir kavramdır.


Böyle olunca “kan dökücü” söylemi, köleci dönem içinde, daha çok köleci üretim ve köleci sahiplik üzerindeki süreçlere göre söylenmiş bir anlamdır.  Günümüze kadar olan bu kan dökücü kavgalar mal edinme mal sahipliği ve miras; sömürü çapul hırsızlık gibi nedence kavgaların kan dökülücüsüdür. İkinci söylem bu nedenle ön ittifakın dili olamaz. Bu tarz cümleler ön ittifaklardan çok sonrasındaki yaşamla, yaşanmış olanların içinde derlenip toparlanmasıyla hikâye edilmiş olmanın tarih bilincidir.


Bir kere ön ittifaklar yeryüzünde kan dökecek olanı mı? Söylemindeki “yeryüzü” kavramını ya da ifadesini dahi bilmezlerdi. Bu söz olsa olsa kendi çevresi olukla genişleyen coğrafya alanın kendi mal mülk çevresi olmakla; yeni yerlerin yeni çevre olması ile büyüyen yapıya izafeten söylenen bir söz olurdu.


Ki böyle olunca “Ben Siyon Dağının El’yim”.  El Şadday dağının sahibi olan El, benim” . “beni diğer El’lerle karıştırma”. El’ini tanı. Ya da Tur’un El’iyim demekle küçük zilliye ile küçük sahiplenmeleri kişinin malı mülkü yapmayı oluşan süreçte; El’in ne yeryüzü bilinci vardır. Ne de yeryüzüne sahiplik bilinci vardır. Bu bilgileri kategorize etmeden fikir sahipliği yapmak yanlış bir fikir sahipliği olmaktan kurtulamaz.


Kısaca yeryüzü söylemi ancak El muktediri sentezle köleci sahipliğin kendisinden çevresine doğru olan sahipliği genişletmesiyle orta çağa doğru gelmeden yerküre sahipliği söylemine dönüşür. Mal mülk sahipliğinin yeryüzüne doğru yayıldığı imparatorluklar aşamasında oluşmakla yeryüzü ve âlem söylemi ancak ve ancak bu dönemin söylemidir. Bu nedenle o ilk El oluşmalı dönemlerdeki söylemde yeryüzü geçemez. Geçerse de şimdiki yeryüzü (âlem) söylemi anlamına olamaz.


Kan dökücü oluşa izafe olan söylemin ön ittifaklar içinde oluşamamasının ikinci nedeni de ön ittifaklı sözleniş içinde ne özel mal, ne özel mülkün olmamasıdır. Böyle olunca ne de özel mal mülk kavgası vardır. Ne de özel mal mülk edinme yüzünde kan dökülüp ittifak içinde bozgunculuk çıkarmışlardır.


Üçüncü bir neden; köleci öğretili sistemlerin kendisinden öncesine sapıklık demekten öte bir ön ittifaklar dönemi olduğunu bilemez oluşla kendi sistemlerini baştan o güne kadar olagelen sistem diye kendi sistemlerini tüm zamanların içine oturtup perspektif yanılması yapmalarıdır. Köleci dönem kendisinden önce erken dönem dediğimiz bir totem dönemine, bir sürü dönemine özgü yaşamlar içinde oluşun hemcinsler ortaklaşmalı yaşamların yüzbinlerce yıllık bir serüveni olduğunu bilmezledir. Geçmiş süreci de içinde olduğu köleci dönem gibi kafasında canlandırır.

 

( Tarihi Kulluk Sözleşmesi 5 başlıklı yazı Bayram KAYA tarafından 26.06.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.