Vukuu bulan bu Zenç hareketi odaklı ayaklanmaların ilki MS. 685’te başlayan ayaklanmalardı. Hele de MS ’ki 844- 883 te ki genel adıyla “zenç köle ayaklanmasıydı”. Bizler Spartaküs ayaklanmasına kitap ve filmleriyle az çok vakıfız. Bu vakıflığa izafeten Zenç ayaklanmasının büyüklüğünü buna karşı bilinmez oluşunu belirtmek için bu kıyaslamayı veriyorum.


Değilse her iki ayaklanma kendi şartları içinde insanlık onuru, sahiplik bilincinin insanlık ve tarih bilinci üzerinde şahlanmasıdırlar. Zenç ayaklanması adeta Spartaküs’e taş çıkarır denli bir kalibreyle sahipliği olmakla, sarsıntı dalgası 7,4 şiddetindeki sarsıntıya denkti.  Üç yüz bin den fazla köle hırsı ile beş yüz bin aralığında kölelerin katıldığı bir isyandır.


Oysa bundan bin sene sonra Osmanlı Plevne Savaşında ancak 30 bin kişiydi. Spartaküs ayaklanması üç yıl kadar sürmüştü. Buna karşın Zenç ayaklanmaları yüzyıllar içinde dalga-dalga olmakla süreklisi olup Osmanlı Celali ayaklanmaları gibi geniş zamana yayılmış devamlılıktı. En sonuncusu kırk yıl kadar sürmüştü.


Roma Latifundiaları (tarıma dayalı büyük çiftlik işletmeleri) ilk El tipi köleci uygulamadan, feodaliteye geçmişti. Yani Mülk sahibi feodal beyler; bir kısım mülkleri üzerindeki bir kısım yerleri kölesine veriyor ya da kölenin kendisi için kölenin kendi sahipliği içinde bey mülkü üzerinde bir kısım yerde mal üretip satmasına, izin veriyordu. Bu uygulamayla feodalizm verimliliği, eskisine göre dört kat artırmıştı. Feodalizm eski tip il El anlayışlı vahşi köleciliğin içinde olmayan bir gelişmeydi.


Bu yeni olan feodal süreç, Emevi ve Abbasi hanedanlıklarının uyguladıkları üretim tarzının içinde yoktu. Açlıkta ölecek bir köleyi, efendisinin işlediği suça karşı kefaret olmakla azat eden köle sahibi anlayışı sürece; hiçbir verimlilik ve iş olanağı sağlamıyordu.


Serbest kalan köle bu kez isteyerek, yalvararak yeniden köle oluyordu. Çok iyi askeri militarist güce dayanan asrı sadet olanla Emevi Abbasi saltanatlı yapı; emsal ve rekabet içinde oldukları uygarlıklara göre bu nedenle verimli bir köle emeği üzerindeki, kendi mantıklı düzenlemeleri içinde olmalarının verimliliğini ortaya koyamıyorlardı.  Güncel demokrasi yoksunu ülkelerin üretim artışı yapamaması gibi.


Tüm orta çağ, tüm dünyada köleliğe karşı çok vahşi çağdı. Böyle de olsa eski usul kölelik feodal düzene geçmekle bir nefes alma; bir akciğer solunumunu genişletmeydi. Daha açığı Arap arabeski El mantıklı kölecilik; feodal sistem karşısında tomurcuğun çiçeğe oranı gibi daha geri ve daha katı olmakla vahşiydi. Bu El düzenli üretim tarzı içindeki Arap arabeski katılık, emsallerine göre daha geri üretimdi.


Daha geri üretim tarzı, birçok sorunları büyüten bahane meseleleriyle daha çok fethe çıkıtı. Çapula ganimetine yöneldi. Bu tür Fetih geliri halkın en ufak bir yararlanışı değildi. Çünkü halkın köleci sistem başlangıcı içinde bu yana, El sahipliği ve El saltanatlı irade sahipliği yoktu.


Yapılan yol köprü halkın baç vermeden kullanımları olmadığı gibi saltanatın, ordunun fetih ticaret iletişim ve ulaşımı olmakla; inşa olmalarıydı. Sizin yol boyu yaptığınız çeşmelerde size rağmen kurdun, kuşun su içmesi; sizin çeşmeyi kurt kuş için yaptığınız anlamını vermezdi. Bu nedenle El sahipliği için ganimet çapul işi çok güçlü bir ordu sahipliği ortaya koyuyordu.


Tarihin Trak kökenli Spartaküs ayaklanması gibi zenç ayaklanmasının kaynağı da karşı kıyıdaki kuzey Afrika coğrafyasıydı. Spartaküs ile yeşerten tohum zenç ayaklanması olmakla karşı kıyıda filiz veriyordu.


Spartaküs ’ün Roma’ya yaklaşması gibi; Zenç ayaklanmalı isyanlar da (asi isyanları da!) Bağdat’a yaklaşmıştı. Başkent Bağdat’a yaklaşan ayaklanmacılar; kendi adına para bastırdı. Hutbe bile okuttu. Köle orduları kurdu. Köleci isyan El’e karşı bağımsız oluş iradesini gösteren bir bayrak simgesi edindiler. Ayaklanmalar El mantıklı zulme karşı; geniş eylemli, kendi istemli iradi olur zamanlarını da bulmuşlardı.


O günkü Arap kültür ve uygarlığı bana göre El dönemli sürecinin hayli gelişmişi olmakla birlikte; El dönemli mantıkla üreten ilişkiler düzeyindeki çağdışı anlayışlardı. Arap arabeskinin bu dönemi köleci erken dönemi andırmakla adeta Jurassic park korunumla oksijen çadırındaydı. Arap arabeski erken dönemin El sentezli süreçlerine göre bir yol kat etmişlerse de; Arap arabeskle olan sentezler hiçbir merkezi otorite ortaya çıkaramamıştı. Ne çağdaşları gibiydi. Ne de Erken dönem El süreçleri gibiydiler.


Arap uygarlık kültür hareketi, tarihi sentezci El süreçle olan bu zorunlu diyalektiğinin baskı ve basıncı altındaydılar. Yani tevhit süreçleri bangır bangır Arap ahlakçılar ağzında erdemi bir dil söylem olmuştu. Roma, Sasani merkezi otoriteleri El salınımı içinde olan panteon birliğini çoktan ortaya çıkarmış; Panteon birliği bunu üreten ilişki içinde feodalizme dönmüşlerdi. Selçuklularda bu ürettiren ilişki sürecinin adı vassallikti (soyluluk ve bağlılığa dayalı feodal yasalar gereği toprağı -üretim gücünü-elinde bulunduran kişi).


Arap arabeski Mekke panteonunu bir Roma Attis’i gibi tevhide bir sürece dönüşememişti. Böylece merkeze bağlı yönetimin feodal devlet bilincini ve feodal kültürü olan tevhidi ortaya koyamamışlardı. Yeni Arap arabeski üreten ilişki nedenle genelde savunma içinde olma durumlara göre, saldırı durumunda olma gibi ikinci bir yöneten irade gücü olma dinamiğine daha sahipti.


Arap arabeskinin eskiden beri her dünya toplumu gibi çok güçlü bir ganimetçe (çapul-talan-yağma) geleneği vardı. Bu gelenek Arap’ı hep saldırı içinde diri, dinamik ve uyanık tutuyordu. Rakibini de pasif olukla, korku içinde, lanetler okuyan bir savunma kapanması içinde tutuyordu.


Saldırı bir üstünlük ve başarı stratejisiydi. Yumulma yerine saldırma. Tevhidi olan yeni bir birliğin ruh gücüydü. Temeli saldırı ve El sahipliği olan bilinçti. Dünya için değil Arap arabeski için yeni olan bir dinamizm gelişti.


Ve saldırıcı dinamizme dayalı olan Araplık, Mevla (efendi-sahip- El) oluştu. Mevla’ya hizmet edenler de mevaliydi (efendi Mevla’ya çalışanlara sahiplikti). Mevla oluş, mevali olacaklar üzerinde her an saldırır olmanın baskı basınç ve yıldırmasıydı. Köleler; Mevali olukla üreten uğraşı içinde olacakla pasif, ama toplumsal bilinçle üreten yapılardı. Uygarlığın uygarlık olabilmesi için maddi şartlarını alt yapısını üretenlerdi.  


Bu uygarlık içinde köleleştirme azmi üretenleri mevali kılıyordu. Arap arabeski Mevla (efendi, çalıştıran-irade) olmanın rahatlığı içinde ırkçıydı. Mevla oluşun köle emeği üzerine oturan yapısı vardı. Bunu sağlamak ve sürdürmek için güçlü bir askeri fetih gücü ortaya koymuştu. Bu yapı fethe katılıp başarı gösteren kumandalara Fief (tımar verme) sözleşmesi ortaya koymakla, El sahipliği olan yönetimlerin kumandan kullarına da lütfetmesiydi. Fetih bu ve bu gibi süreç olgularına dayanıyordu.


Arap arabeski (kendi üretim mana anlayışı olmayan; El mantığına dayalı fatalist bir takdirce anlayış) sadece fetih yapmakla kalmıyordu. Kendisi de fethettiği yerlerce fethediliyordu. Gittiği yerlerin devlet kurumlarını, bilim teknik ve fikir dünyasını da kendi anlayışlı ihtiyacı kadarla bünyesine katıyordu.


Bu nedenle yunan düşünce dünyası olan klasik felsefe Arapçaya çevrilip Arap coğrafyalı tevhit içinde muazzam bir düşünce patlamalarına neden oldu. Karşısına da bir fikir özgürlüğü sanılan, günümüzün ikinci cumhuriyetçileri gibi Gazali yobazlığı dikildi. Gazali bir sürecin zirvesidir. Hasan Sabbah ta öyle.


Kendisinin, toplumsal dinamiklerle hareket eden bir düşünce arzı olmamasıyla; Gazal bilinçsizliğinin, kendi karşıtı da Gazali konturla olan düşünceler üzerine bina edilen bir başka bilinçsizlik olmakla toplum sal dinamikleri olur düşünce olmayan, Hasan Sabbah vari enfeksiyonlara da sebep olacaktı.


En ufak üreten, ürettiren, bilim yaptıran bir düşünce olmaktan yoksun, ne olduğu belirsiz ahlak ve düşünce fantezili groteski savlar olan Gazali, enfeksiyondu. Arap arabeskini dönüştüren fethediliş, bu çok iyi tutuşmuş olan devinim sürecini saman alevi gibi parlama ve sönme kıldı. Akıl gizlenecekle yer altına çekilecekti.

( Tarihi Kulluk Sözleşmesi 7 başlıklı yazı Bayram KAYA tarafından 28.06.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.