Makale / Eleştri Makaleleri

Eklenme Tarihi : 30.06.2017
Okunma Sayısı : 1755
Yorum Sayısı : 4
Günün Yazısı

Bu Yazı 1.07.2017 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.
YURT  DIŞINDAKİ  FETÖ'YE  DOKUNAMIYORUZ EYVALLAH DA,  YURT  İÇİNDEKİNE  DE SARAYIMIZI  AÇIYORUZ.  HAYIRDIR?


Konuya  Çırağan  Sarayı  ile  başlayacağım  müsaadenizle.  Çırağan  Sarayının  konu  ile  ilgisini  göreceksiniz  zaten. (  ''Çırağan  Sarayının hikayesi  beni  ilgilendirmiyor.''  derseniz  çizgi  altından da  başlayabilirsiniz  okumaya.  ) 

Çırağan  sarayının  arazisi  1600  lü  yıllarda  Kaptan-ı  Derya  Ohrili  Hüseyin  Paşa'ya  aitmiş.  Paşa  burada  kendisine    mütevazi  bir  malikane  yaptırmakla  beraber  arazinin  büyük  bir  bölümünü  Mevlevi  Tekkesi'ne  bırakmış  ve arazi  paşanın  malikanesi olmaktan  çok  Mevlevi  Tekkesi  olarak  bilinmiş. Zamanla  vefat eden  Mevlevi  Şeyhleri  de  bu  araziye  gömülünce  arazi  aynı  zamanda  Mevlevi mezarlığı  olarak  da  kullanılmış.

Hüseyin  Paşa'nın ölümünden  sonra  bu  arazi Padişah  III.  Ahmet  tarafından  damadı  Sadrazam  Nevşehirli  İbrahim  Paşa'ya,  daha  da  doğrusu  paşanın  eşi  olan  kızı  Fatma  Sultan'a  geçmiş.  Bu  dönemde  bu  arazide    Lale  Devri  eğlenceleri  yapılır,  geceleri  bol  kandiller  ve  mumlarla  etraf  aydınlatılırmış.  Bu  sebeple  de  araziye ''Mum-  kandil-  ışık''  anlamına  gelen  '' Çırağan''  adı verilmiş.

II.  Mahmut  Döneminde  Çırağan'da  bulunan  Mevlevi  dergahı,  medrese, mezarlıklar  yıktırılarak  arazi  üzerine  yarı  ahşap,  yarı  taştan    bir  saray  yapılmış.

Padişah  Abdülmecit  döneminde  saray  yeniden  ele  alınmış  ve  barok  tarzı, yani  Avrupai  bir  saray  haline  getirilmesi  için  çalışmalara başlansa  da  Abdülmecit'in  ölümü  üzerine  yerine  geçen  Abdülaziz  sarayın  yaptırılma  işini  Osmanlı  Devletinin  borç  içinde  yüzdüğü  bir  dönemde  ( 1871-1876) tamamlatmış.

Ancak  devrin  din  adamları  bu  sarayı hiç  bir  zaman  hoş karşılamamış,  halk  ise  ''Uğursuz  Saray''  olarak  görmüş.  Çünkü  sarayda  sık  sık  yangınlar  çıkmış. Halk arasında  bu  yangınların  sebebi  hep  saray  inşası  için  Mevlevi  şeylerinin  tekke  ve  mezarlarının  yıkılması olarak gösterilmiş.  Hatta  Abdülaziz  ve  ondan  sonra  gelen  padişahların  bu  sebeple  bu  sarayda  ikamet  etmedikleri  söylenir  ki gerçekten  de  bu saray  padişahlar  tarafından  ikametgah olarak  kullanılmamıştır.

Bu  bina  daha  sonraları  Meclis-i  Mebusan  binası,  işgal  yıllarında  Fransız  karargahı,  otel  gibi  değişik  amaçlarla  kullanılmıştır.  

Cumhuriyetin  ilanından  sonra  hazine  malı  sayılan  Çırağan  Sarayı  daha  sonra  İstanbul  Büyükşehir  Belediyesinin  mülkü  haline  getirilmiştir.

Çırağan  Sarayı  bu  gün  İstanbul  Büyükşehir  Belediyesinden  alınan  izinle  çeşitli  etkinlikler  için  kullanılmaktadır  ki  ilk  aklımıza  gelen  de  Cumhurbaşkanımızın  kızının  bu  sarayda  yapılan  düğünüdür. 
-------------------------------------------------------------------------------------------------------
Evet..İşte  bu  sarayda  Ramazan  ayı  içinde  bir  İftar  yemeği  verildi.  

Ben  hep  merak  ederim:  Ramazan  Orucu  denen  kavramla  uzak  yakın ilişkileri  olmayan  insanlara  niçin  iftar  yemeği  verildiğini.  

İnanın  bunu  gerçekten  merak  ediyorum.  Mesela  Peygamberimizin  iftarını  hurma  ile  mi  yoksa  su  ile  mi  açtığını,  ezanı  bekleyip  iftarını  öyle  mi  açtığını  yoksa '' Allahuekber  '' nidasını  duyar  duymaz  mı  açtığını,  İftarını  açtıktan  sonra  akşam  namazını  mı  kıldığını  yoksa  önce  yemeğini  yiyip  namazını  daha  sonra  mı  kıldığını  merak  etmiyorum  ama  gayrimüslim  komşularını  iftara  çağırıp  hep  birlikte  yemek  yiyip  yemediklerini  çok  merak  ediyorum.  Çok  merak  ediyorum  da  hiç bir  kaynakta  buna  dair  bir  kayıt  bulamıyorum (  Belki  vardır.  Ben  bulamıyorum. Ama ne  yazık  ki  bunlar  anlatılmıyor  da  sanki  islamın  beş  temel  esasından  biriymiş  gibi  yemeği  sağ  elle  yemenin,  dişleri  mutlaka  misvakla  fırçalamanın  öneminden  yahut ''  Ben kayınvalidemle  küsüm.  Hocam  bu  günah  mı?''  Gibi saçma  soruların cevaplarına  ayrılıyor  tüm  dini programlar  ya  da  neredeyse  tüm  dini  kitaplar. Veyahut da  Ramazan  programlarına  çıkan  tam  yedi  hocanın  yedisi  de  hepimizin  çok  iyi  bildiği  Hz.  Yusuf  Kıssasını  anlatıyorlar  bize  onca  videosu,  onca  sinema  filmi,  hatta  onca  dizi  filmlerini seyredip  adeta   her  sahnesini ezberlediğimiz  halde.)  

Peygamberimizin ( S.A.S) hele  hele  de  İslam  düşmanı  olduğunu  bildiği  gayrimüslimleri, onların Karun  kadar  zengin  olanlarını  -özellikle -  iftar  yemeklerine davet  edip  onlara  en  zengin  sofraları  hazırladığı  olmuş  mudur?  Hani  siyaseten  de  olsa...  Maksat  dinler  arasında  diyalog  olsun  kabilinden?  

İşte  bu resimlerden  de  anlayacağınız  üzere  bahsettiğim  iftar yemeği  Adnan  Oktar  tarafından  verildi.( Katılanların  resimlerini de  görüyorsunuz.)  Yani  Mehdi'nin  tüm  vasıflarını  sayarken  direkt  kendisini  tarif  edip  insanlara  da  ''  Ulan  eşşek değilsiniz  ya  anlayın  işte.  Mehdi  Benim''  Mesajları  veren  meşhur  Adnan  Hoca'dan  bahsediyorum.

Hâla  tanıyamadınız  mı?

Yahu  hani   Cumhurbaşkanımıza   bir  daha  Gezi  Eylemleri  olmaması  için  dekolteyi  teşviğin  en  önemli  şart  olduğu  yolunda  tavsiyelerde  bulunduktan  sonra   Cumhurbaşkanımızı  ''  Milli  Kahraman  ''  ilan  ettiğinden  dolayı  mıdır  yoksa  başka  bir  sebepten  dolayı  mıdır  bilemem  bir  türlü  dokunulmayan,  dokunulamayan Adnan  Hoca'dan  bahsediyorum.  İşte  iftar  yemeğinin  ev  sahibi  o.

İftar  yemeğinin  ev  sahibi  o  da malikanenin  sahibi  kim  peki?  

Resmiyette- babasının  malı  olmamakla  birlikte-  şu  anki  İstanbul  Büyükşehir  Belediye  Başkanı  Kadir  Topbaş... Ama  dikkat  edecek  olursanız   gerçekte  o  saray  artık  ne  Osmanlı  Sarayıdır, ne  İstanbul  Büyükşehir  Belediyesinindir. Kafalarında  kippalarıyla,  fötr şapkalarıyla  gelenler  gayet  net   ifade  ediyorlar  kimin  olduğunu. Çünkü onlar  öylesine  bir  güç  ki  onlara  ''  Yahu  olmaz.  Müslümanlar  böyle  bir  iftar  yemeğinden  rencide  olur''   diyemediğiniz  gibi  aklınızın  ucundan  dahi  geçiremiyorsunuz.

Hoş  Müslümanların  rencide  olduğu  filan  da  yok  ya. O  da  işin  ayrı  bir  boyutu.

 Müslümanlar(!)  Yılbaşı  öncesinde    Beyoğlu'nda  ''Yılbaşı dinimizce  haramdır.  Yılbaşını  kutlamayın.  Yılbaşı  kutlayan  gavurdur.''  Filan yazan  bildiri dağıtırlar da  iş  bunlara  gelince  Müslüman  olduklarını  da  Osmanlı  torunu(!)  olduklarını da  unuturlar.  Bunlara  ''  Ulan  siz  benim  atamın  sarayında  böyle bir  rezaleti  nasıl  yaparsınız  gavur  oğlu  gavurlar?''  Diyemezler.  Sıkar  biraz (  Pardon,  bayağı bayağı  sıkar.)  

Orada  ne  yapılıyor  peki?  

Masumca(!)  dinler  Arası  diyalog (!)

Fetö  ne  yapıyordu  peki?  

Masumca  dinler  arası  diyalog?

Eeee  Fetö'nün  kabahati  ne  o  zaman?  O  neden  hain  de  bu/  bunlar  saraylarda  ağırlanıyor?    

''Ama  Fetö  darbe  yaptı/ yaptırdı.''

Bunun  yaptığı  darbeyi  göremiyor  musunuz? 

Yahu  Allah  aşkına  şu  zavallı  kızların  durumlarına  bir  bakın. ( Adnan  Hoca'nın  ''Kediciklerim''  Dediği  kızlardan  bahsediyorum.)  Hiç  bir  tanesi  kendi  iradesi  olan  normal  canlılara  benziyorlar  mı?  

Hani  Fetö  mensuplarına  ''  Haşhaşi''  dediydik  ya.  Haşhaşi de  Hasan  Sabbah'ın  uyuşturucu  ile  beyinlerini  yıkadığı  müridleriydi  ya.  Hiç  dikkat  etmediniz  mi  o    zavallı  kızlar  resmen  işte  o  haşhaşiler  gibiler.  Ben  onların  görüntülerine  bakınca  bir  insana değil  bir  robota,  bir  androide  baktığımı  hissediyorum hep. 

Adnan  Hoca    aslında  öylesine  bir  darbe  yapmıştır  ki  Fetö'nün  darbesi  onunki  yanında  solda  sıfır  kalır.  Ama  ne  yazık  ki  Cumhurbaşkanımıza  taraftar  göründüğünden  dindarlar/  dinciler;  dekolteye  karşı  olmadığı  aksine  teşvik  ettiği  ve  Atatürkçü(!) olduğu  için   çağdaşlar/ Kemalistler  tarafından  öyle  pek  üzerine  düşülmez 

Cumhurbaşkanımıza  ''  Milli  kahraman''  dediği  için  mi    Adnan Hocaya  dokunulmuyor?

Fetö  de  diyordu  bir  zamanlar.  Sonra  ne oldu:  "Ciddi manada yanılgıya düşmüşüz. Allah bizi affetsin” 

Onu  bunu  bilmem de milletin  gözünün  içine  baka  bu  ülkenin  altını  oyanları  böyle  saraylarda  ağırlayıp  bir  iki  iltifatlarına  kanarak  onlara adeta  bir  dokunulmazlık  kazandırıldığı  müddetçe;  daha  da  özetle  söyleyecek  olursam  dışarıdaki  Fetö'nün  yurda  getirilmesi  için  bunca  çaba  sarfederken  içerideki  Fetö böyle  balla  kaymakla  beslendiği  müddetçe    bir  başka  15 Temmuzdan  sonra  Allah  Affeder  mi  orasını  bilemem.  

Evet..Allah  affeder  mi bir  başka  15  Temmuz  Darbesini?  Allah  affetse  de  kul  affeder  mi?  

''Allah  affettikten  sonra  kula  ne  oluyor?''

Yok  kazın  ayağı  öyle  değil.  Allah  ''  Karşıma  kul  hakkıyla  gelmeyin''  Diyor.

( Yurt Dışındaki Fetö'ye Dokunamıyoruz Eyvallah Da, Yurt İçindekine De Saray başlıklı yazı Sami Biber tarafından 30.06.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.