YURT DIŞINDAKİ FETÖ'YE DOKUNAMIYORUZ EYVALLAH DA, YURT İÇİNDEKİNE DE SARAYIMIZI AÇIYORUZ. HAYIRDIR?
Konuya Çırağan Sarayı ile başlayacağım müsaadenizle. Çırağan Sarayının konu ile ilgisini göreceksiniz zaten. ( ''Çırağan Sarayının hikayesi beni ilgilendirmiyor.'' derseniz çizgi altından da başlayabilirsiniz okumaya. )
Çırağan sarayının arazisi 1600 lü yıllarda Kaptan-ı Derya Ohrili Hüseyin Paşa'ya aitmiş. Paşa burada kendisine mütevazi bir malikane yaptırmakla beraber arazinin büyük bir bölümünü Mevlevi Tekkesi'ne bırakmış ve arazi paşanın malikanesi olmaktan çok Mevlevi Tekkesi olarak bilinmiş. Zamanla vefat eden Mevlevi Şeyhleri de bu araziye gömülünce arazi aynı zamanda Mevlevi mezarlığı olarak da kullanılmış.
Hüseyin Paşa'nın ölümünden sonra bu arazi Padişah III. Ahmet tarafından damadı Sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa'ya, daha da doğrusu paşanın eşi olan kızı Fatma Sultan'a geçmiş. Bu dönemde bu arazide Lale Devri eğlenceleri yapılır, geceleri bol kandiller ve mumlarla etraf aydınlatılırmış. Bu sebeple de araziye ''Mum- kandil- ışık'' anlamına gelen '' Çırağan'' adı verilmiş.
II. Mahmut Döneminde Çırağan'da bulunan Mevlevi dergahı, medrese, mezarlıklar yıktırılarak arazi üzerine yarı ahşap, yarı taştan bir saray yapılmış.
Padişah Abdülmecit döneminde saray yeniden ele alınmış ve barok tarzı, yani Avrupai bir saray haline getirilmesi için çalışmalara başlansa da Abdülmecit'in ölümü üzerine yerine geçen Abdülaziz sarayın yaptırılma işini Osmanlı Devletinin borç içinde yüzdüğü bir dönemde ( 1871-1876) tamamlatmış.
Ancak devrin din adamları bu sarayı hiç bir zaman hoş karşılamamış, halk ise ''Uğursuz Saray'' olarak görmüş. Çünkü sarayda sık sık yangınlar çıkmış. Halk arasında bu yangınların sebebi hep saray inşası için Mevlevi şeylerinin tekke ve mezarlarının yıkılması olarak gösterilmiş. Hatta Abdülaziz ve ondan sonra gelen padişahların bu sebeple bu sarayda ikamet etmedikleri söylenir ki gerçekten de bu saray padişahlar tarafından ikametgah olarak kullanılmamıştır.
Bu bina daha sonraları Meclis-i Mebusan binası, işgal yıllarında Fransız karargahı, otel gibi değişik amaçlarla kullanılmıştır.
Cumhuriyetin ilanından sonra hazine malı sayılan Çırağan Sarayı daha sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesinin mülkü haline getirilmiştir.
Çırağan Sarayı bu gün İstanbul Büyükşehir Belediyesinden alınan izinle çeşitli etkinlikler için kullanılmaktadır ki ilk aklımıza gelen de Cumhurbaşkanımızın kızının bu sarayda yapılan düğünüdür.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------
Evet..İşte bu sarayda Ramazan ayı içinde bir İftar yemeği verildi.
Ben hep merak ederim: Ramazan Orucu denen kavramla uzak yakın ilişkileri olmayan insanlara niçin iftar yemeği verildiğini.
İnanın bunu gerçekten merak ediyorum. Mesela Peygamberimizin iftarını hurma ile mi yoksa su ile mi açtığını, ezanı bekleyip iftarını öyle mi açtığını yoksa '' Allahuekber '' nidasını duyar duymaz mı açtığını, İftarını açtıktan sonra akşam namazını mı kıldığını yoksa önce yemeğini yiyip namazını daha sonra mı kıldığını merak etmiyorum ama gayrimüslim komşularını iftara çağırıp hep birlikte yemek yiyip yemediklerini çok merak ediyorum. Çok merak ediyorum da hiç bir kaynakta buna dair bir kayıt bulamıyorum ( Belki vardır. Ben bulamıyorum. Ama ne yazık ki bunlar anlatılmıyor da sanki islamın beş temel esasından biriymiş gibi yemeği sağ elle yemenin, dişleri mutlaka misvakla fırçalamanın öneminden yahut '' Ben kayınvalidemle küsüm. Hocam bu günah mı?'' Gibi saçma soruların cevaplarına ayrılıyor tüm dini programlar ya da neredeyse tüm dini kitaplar. Veyahut da Ramazan programlarına çıkan tam yedi hocanın yedisi de hepimizin çok iyi bildiği Hz. Yusuf Kıssasını anlatıyorlar bize onca videosu, onca sinema filmi, hatta onca dizi filmlerini seyredip adeta her sahnesini ezberlediğimiz halde.)
Peygamberimizin ( S.A.S) hele hele de İslam düşmanı olduğunu bildiği gayrimüslimleri, onların Karun kadar zengin olanlarını -özellikle - iftar yemeklerine davet edip onlara en zengin sofraları hazırladığı olmuş mudur? Hani siyaseten de olsa... Maksat dinler arasında diyalog olsun kabilinden?
İşte bu resimlerden de anlayacağınız üzere bahsettiğim iftar yemeği Adnan Oktar tarafından verildi.( Katılanların resimlerini de görüyorsunuz.) Yani Mehdi'nin tüm vasıflarını sayarken direkt kendisini tarif edip insanlara da '' Ulan eşşek değilsiniz ya anlayın işte. Mehdi Benim'' Mesajları veren meşhur Adnan Hoca'dan bahsediyorum.
Hâla tanıyamadınız mı?
Yahu hani Cumhurbaşkanımıza bir daha Gezi Eylemleri olmaması için dekolteyi teşviğin en önemli şart olduğu yolunda tavsiyelerde bulunduktan sonra Cumhurbaşkanımızı '' Milli Kahraman '' ilan ettiğinden dolayı mıdır yoksa başka bir sebepten dolayı mıdır bilemem bir türlü dokunulmayan, dokunulamayan Adnan Hoca'dan bahsediyorum. İşte iftar yemeğinin ev sahibi o.
İftar yemeğinin ev sahibi o da malikanenin sahibi kim peki?
Resmiyette- babasının malı olmamakla birlikte- şu anki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş... Ama dikkat edecek olursanız gerçekte o saray artık ne Osmanlı Sarayıdır, ne İstanbul Büyükşehir Belediyesinindir. Kafalarında kippalarıyla, fötr şapkalarıyla gelenler gayet net ifade ediyorlar kimin olduğunu. Çünkü onlar öylesine bir güç ki onlara '' Yahu olmaz. Müslümanlar böyle bir iftar yemeğinden rencide olur'' diyemediğiniz gibi aklınızın ucundan dahi geçiremiyorsunuz.
Hoş Müslümanların rencide olduğu filan da yok ya. O da işin ayrı bir boyutu.
Müslümanlar(!) Yılbaşı öncesinde Beyoğlu'nda ''Yılbaşı dinimizce haramdır. Yılbaşını kutlamayın. Yılbaşı kutlayan gavurdur.'' Filan yazan bildiri dağıtırlar da iş bunlara gelince Müslüman olduklarını da Osmanlı torunu(!) olduklarını da unuturlar. Bunlara '' Ulan siz benim atamın sarayında böyle bir rezaleti nasıl yaparsınız gavur oğlu gavurlar?'' Diyemezler. Sıkar biraz ( Pardon, bayağı bayağı sıkar.)
Orada ne yapılıyor peki?
Masumca(!) dinler Arası diyalog (!)
Fetö ne yapıyordu peki?
Masumca dinler arası diyalog?
Eeee Fetö'nün kabahati ne o zaman? O neden hain de bu/ bunlar saraylarda ağırlanıyor?
''Ama Fetö darbe yaptı/ yaptırdı.''
Bunun yaptığı darbeyi göremiyor musunuz?
Yahu Allah aşkına şu zavallı kızların durumlarına bir bakın. ( Adnan Hoca'nın ''Kediciklerim'' Dediği kızlardan bahsediyorum.) Hiç bir tanesi kendi iradesi olan normal canlılara benziyorlar mı?
Hani Fetö mensuplarına '' Haşhaşi'' dediydik ya. Haşhaşi de Hasan Sabbah'ın uyuşturucu ile beyinlerini yıkadığı müridleriydi ya. Hiç dikkat etmediniz mi o zavallı kızlar resmen işte o haşhaşiler gibiler. Ben onların görüntülerine bakınca bir insana değil bir robota, bir androide baktığımı hissediyorum hep.
Adnan Hoca aslında öylesine bir darbe yapmıştır ki Fetö'nün darbesi onunki yanında solda sıfır kalır. Ama ne yazık ki Cumhurbaşkanımıza taraftar göründüğünden dindarlar/ dinciler; dekolteye karşı olmadığı aksine teşvik ettiği ve Atatürkçü(!) olduğu için çağdaşlar/ Kemalistler tarafından öyle pek üzerine düşülmez
Cumhurbaşkanımıza '' Milli kahraman'' dediği için mi Adnan Hocaya dokunulmuyor?
Fetö de diyordu bir zamanlar. Sonra ne oldu: "Ciddi manada yanılgıya düşmüşüz. Allah bizi affetsin”
Onu bunu bilmem de milletin gözünün içine baka bu ülkenin altını oyanları böyle saraylarda ağırlayıp bir iki iltifatlarına kanarak onlara adeta bir dokunulmazlık kazandırıldığı müddetçe; daha da özetle söyleyecek olursam dışarıdaki Fetö'nün yurda getirilmesi için bunca çaba sarfederken içerideki Fetö böyle balla kaymakla beslendiği müddetçe bir başka 15 Temmuzdan sonra Allah Affeder mi orasını bilemem.
Evet..Allah affeder mi bir başka 15 Temmuz Darbesini? Allah affetse de kul affeder mi?
''Allah affettikten sonra kula ne oluyor?''
Yok kazın ayağı öyle değil. Allah '' Karşıma kul hakkıyla gelmeyin'' Diyor.