Makale / Toplumsal Makaleler

Eklenme Tarihi : 5.07.2017
Okunma Sayısı : 1785
Yorum Sayısı : 2
Günün Yazısı

Bu Yazı 6.07.2017 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.


Dün ( 04.07.2017 ) bir  etkinliğe  gittim  ve  o  etkinlikte bir  anne  çok  çok  önemli  bazı  şeyler  anlattı.

O  annenin  adını  soyadını  biliyorum  ama  yazmayacağım.  Sadece  onun aklımda  kaldığı kadarıyla  söylediklerini,  vermeye  çalıştığı  mesajları  anlatacağım.

Bir eylem,  ya  da  olay,  ya da  ne  olduğunu  bile  bilmediği,  anlayamadığı,  anlamlandıramadığı  diyelim  ki  bir  ihtilal, bir  başkaldırı,  devrim  ya  da  darbe  teşebbüsü  esnasında  öldürülmüş  olan  henüz  çocuk  yaşta  bir  gencin  annesiydi o  kadın.

Peki  neden  açık  açık  kim  olduğunu  yazmıyorum?

Çok  mu  önemli  sizce?  Bir anne  işte.  Bu  kadarı  yeretli  değil  mi?  

Yani  Berkin Elvan'ın,  Yasin  Börü'nün,  Fırat  Çakıroğlu'nun, Ali  İsmail  Korkmaz'ın, Burak  Can  Karamanoğlu'nun  ya  da  Abdullah  Tayyip  Olçok'un  annesi  olması  çok  şey  değiştirir  mi?  

Kadın sahneye  çıktığında  ben  herşeyden  önce  bu  kadının  nasıl  olup  da ayakta,  hem  de  dimdik  durabildiğini  düşündüm.

Hani ''Baba  yüreği  daha  katıdır.''  derler  ya.  Bir  baba  olarak  o  kadının  yerine  kendimi  koydum.  Hayır,  ben  bu  kadar  metanetle  öylesine  dimdik ayakta  duramazdım.  Hele  hele  de  sahneye  çıkarken  arkamdaki  dev  ekrana  oğlumun  en  güzel, en  yakışıklı hali  yansıtılmışken.  Onun   ışıl  ışıl  bakan  yüzünün  resmini  gördüğüm  anda  düşer  bayılırdım.

Aslında  daha  sahneye  çıkmadan  bayılırdım. Zira  her  birisi  kendi  evlatlarını  bağırlarına basan  insanların  neredeyse  tamamı  sahnede  oğlumun  nasıl  bir  kahraman, nasıl  bir  vatansever(  yurt  sever  de  diyorlar)  olduğunu  anlatıyorlar,  onunla  ilgili  şiirlerini,  türkülerini okuyorlar  ya  da  beni  teselli  etme  yarışına  girmişler  adeta...  

Çok  da  iyi  duymayan  kulaklarımı,  çok  da  iyi  görmeyen  gözlerimi  dört  açarak  kadını  tüm  dikkatimle  dinlemeye  çalışıyorum.

Kadıncağız her  ne kadar  dimdik  dursa  da,  her  ne  kadar  acıdan  daha  çok  böyle  bir  evladın  anası  olmaktan  duyduğu  gururu  bizlere  yansıtmaya  çalışsa  da  aslında  öylesine  bir  ızdırap  çekiyordu  ki...

Evet  o kadar  ızdırap  çekiyordu  ki hiç  kimse  ona  ''Acın  çok  büyük, seni çok  iyi  anlıyorum''  Diyemediği  gibi ''  Allah  sabırlar versin''  de  diyemiyordu.  Çünkü  kadın  öyle  bir  konuşma  yapıyordu  ki  sanki  çok  yakın  bir  geçmişte  evladını  kaybetmiş olan  o  değilde  bizlerdik;  o  da  bizi  teselli  ediyordu

Yaklaşık  30-40  dakika  konuştu  kadın.  Konudan  konuya  atlıyordu.  Bazen  duruyor,  düşünüyor,  ya  da  sarfedeceği cümleleri  toparlamaya  çalışıyordu.  

Oğlunu  anlatırken  dikkatimi  çeken ilk  husus  şu  oldu:  Biz  şairler  onun  oğlunu  yüceltmek  için mısralar  dolusu  destanlar  yazmış  olduğumuz  halde  o  oğlu  için  ''  Benim  evladım,  yaşıtlarından  hiç  de  farklı  olmayan  bir  çocuktu'' Diye  tanıttı  oğlunu  bize.  Bize  göre   Bizans  surlarına  bayrak  dikerken  vücudu  oklarla  delikdeşik olarak  şehit  olan  Ulubatlı  Hasan'dı  onun  oğlu ama  o  ''  Bilgisayarı  ile  oynayan,  her  genç  gibi müzik  dinlemekten  hoşlanan, zaman  zaman  dersleriyle  ilgilenen,  zaman  zaman  arkadaşlarıyla gezip tozan  sıradan  bir  çocuktu  o  kadar...''  Diyordu.

Anlatmaya  devam  etti  kadın...  Bir  müddet  daha  anlattıktan  sonra  '' Benim  oğlum  Bonzai'den  de  ölebilirdi.  Nitekim  her  gün pek  çok  genç  bu  sebepten  ölmüyor  mu?''  dedi.

Kendi kendime  ''  Nasıl  olur  ya?  Senin  oğlun  nasıl  bonzaiden  ölür?  O  bir  kahraman.  Kahramanlar  bonzai  mi  içermiş?''  Dedim  önce.  Ama  daha  sonra  düşündüm:  Bu  gün  bonzaiden  ölen  çocukların  hangi  birisi için  ''  Yok  ya  bu  çocuk  hayatta  o  bonzai  denen  illetin  pençesine  düşmez ''  Diye  düşünmüyorduk  ki?

Kadın  devam  etti:

'' Bu  olay  bana  bir  yerlerde  çok  büyük  bir  hata yaptığımızı  gösterdi.  Ben  çocuğumu  hiç  tanımıyormuşum.  Bana  göre pek  çok  yaşıtı  gibi  evde oturacağı  kesin  olan  olan  evladım,  hiç  beklemediğim  şekilde  sokağa  çıktı.   Üzerinde  bir  tırnak  çakısı  bile  olmaksızın  sokağa  attı  kendisini.  Yani  ben  oğlumun  içinde  yatan  gerçek oğlumu  hiç  görememişim,  hiç  tanımamışım.''

Düşündüm  o  anda:  Acaba  kaçımız  evlatlarımızın  içinde  yatan  gerçek  evlatlarımızı  tanıyoruz?  

Gerçekten  de  bildiğimiz  ama  kadıncağızın  ağzından  duyduğumuzda  yine  de  şaşırdığımız  gerçeklerdi  bunlar.  Öyle  ya    ''  Evladım  git  marketten  iki  ekmek  al''  dediğimizde   ve  hatta  altına  araba veya  motosiklet  çektiğimiz halde  hâla  mızmızlanıp  ''  Öf  yaaa''  Diyen  evlatlarımız bakıyorduk  bazen  neyin  nesi  olduğunu  bile  bilmedikleri  bir  durum  karşısında  tamamen  farklı  bir  kişiliğe  dönüşebiliyorlardı. Örneğin  benim  evladım  gibi  yirmi sekiz  kilometre  yol  yürüyebiliyorlardı.  

Evet...  Kadın  anlatıyordu...Anlatmasına  anlatıyordu  ama  evladını  yüceltmekten  ya  da  onu  kaybetmiş  olmaktan  duyduğu  üzüntüden  değil,  çok  daha  farklı  şeylerden  bahsediyordu.  İşin  doğrusu  bir  erkek  olduğum  halde  o    sahnede  ben  olsaydım,  ölen  de  (  Allah  korusun )  benim  oğlum olsaydı  o  ana  kadar  çoktan  hüngür  hüngür  ağlamaya  ve  konuşmamı  gözyaşları  içinde  sürdürmeye  çalışmış  olurdum  ama kadında  tek  damla  göz  yaşı  yoktu.

Sonra,  oğlunun  ölümünden  sonra  tanıdığı  bir  insanı  anlatmaya  başladı  bizlere.  Önce  çok  şaşırdım.  Çünkü  anlattığı  bir  transseksüeldi.  ''Çok  şaşırdım''  diyorum  zira  o  kadın  bence  bir  transseksülle  arkadaş  olacak  biri  değildi. Fakat  oğlu  annesini ne  kadar  şaşırtmışsa,  annesi  de  bizleri  (  ya  da  sadece  beni)  şaşırtmaya  devam  ediyordu.  

Bir  iki  dakika  kadar  sonra  kadın  beni  daha  da  şaşırttı.  Yaklaşık yirmi  dakikadır  ''  Oğlum, Evladım''  derken   gözünden  tek  damla  yaş  düşmeyen  o  kadın ''  İşte  o  transseksüel  vatandaş  o  gece  tam    sekiz  kişinin  hayatını  kurtarmış''  Derken  başladı  ağlamaya.

Evet..Bahsi  geçen  olayda  bir  transseksüel  vatandaşımız  tam  sekiz  insanın  hayatını  kurtarmış.  

Bunu  nasıl  yapmış  anlatmadı  kadın.  Zaten  nasıl  yaptığının  çok  da önemi  yoktu.  Kadının  verdiği  mesaj  daha  önemliydi  çünkü.  

Dedi  ki  ''  Ben, oğlumun  ölümünden  sonra  devamlı  ötelediğimiz,  görmezden  geldiğimiz,  insan  yerine  koymadığımız  varlıkların  da  insan  olduklarını  gördüm.  Anladım. '' 

Aslında  bu  mesaj  belki  de en  önemli  mesajdı. Zira  bu  gün  geldiğimiz  noktada  kendimize  ister  milliyetçi-  muhafazakar  diyelim,  ister  sosyalist  olalım,  ister  çağdaş,  demokrat,  aydın  vesaire  vesaire...Kendimizi  ne  olarak  niteliyorsak  sadece  bizimle  aynı  etiketi  taşıyanların  insan  olduklarını,  bunun  dışındakilerin  ise  insanlık namına  herhangi  bir  emareye  dahi sahip  olmadıklarını  düşünüyoruz.

Dediğim  gibi...  Kadın  aslında  çok  uzun  bir  konuşma  yaptı.  Keşke  bilseydim  de  yanımda  not  defteri, kalem  ya  da  ses  alma  cihazı  götürseydim , o  konuşmanın  tamamını  kaydedebilseydim.  Çok  önemsediğim  satırbaşlarını  ancak  sizlere  aktarabiliyorum.

Kendi  evladı  için  değil  de  bir  transseksüelin  yaptığı  insanlığı  anlatırken  ağlayan  bu  kadın,  gözyaşlarını  sildi  ve  cümlelerini  noktaladı. 

'' Benim  iki  evladım  daha  var.  Ben  o evlatlarıma  ölen  ağabeylerinin  ölümünün  ne  kadar  şanlı,  şerefli,  onurlu  bir  ölüm  olduğunu  anlatmak  yerine  onları  nasıl  yaşatabileceğimin  uğraşı  içinde  olacağım  bundan  sonra... Biz  anne  ve  babaların  en  büyük  görevi  de   evlatlarımızı  yaşatmaya  uğraşmak  olmalıdır.  Onları  nasıl  yaşatabiliriz?   İşte  bunu  yapabilmek  için  de  herşeyden  önce  kin  ve  nefret  denen  duyguyu  kalbimizden  söküp  atmalıyız.''

Son  bir  şey  ve  nokta:

O  kadın,  şu  anda  oğlunu  öldürenlerin  kadın  ve  kızlarıyla  ''  Çocuklarımızı  nasıl  yaşatabiliriz?''  sorusu  üzerine  çalışıyor.  

O  kadın  kim  mi?

Yukarıdaki  resimlerden  hangisi  olmasını  isterdiniz?


RESİMLER:

1- Berkin  Elvan  ve  annesi  Gülsüm  Elvan
2- Ali  İsmail  Korkmaz  ve  annesi Emel  Korkmaz
3- Burak  Can  Karamanoğlu  ve  annesi  Huriye  Karamanoğlu
4- Fırat  Çakıroğlu  ve  Annesi  Özlem  Erdem
5- Yasin  Börü  ve  Annesi Hatice  Börü
6-  Abdullah  Tayyip  Olçok  ve  Annesi  Nihal  Olçok.

( Dün Bir Anne Çok Önemli Bazı Şeyler Anlattı başlıklı yazı Sami Biber tarafından 5.07.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.